Bana Kerim Lazım, Keramet Değil!

Kerâmetlerin en büyüğü, kötü huyları, iyi huylarla değiştirmektir.

Bâyezid-i Bistâmî şöyle anlatır:

Birgün Dicle Nehri’nden karşı tarafa geçecektim. Yanına varınca Dicle’nin iki yakası, bana yol vermek için birleşti. Derhal kendimi toparladım ve Dicle’ye şöyle dedim:

“Andolsun ki, ben, buna kanmam. Zîrâ sandalcılar bir adamı yarım akçeye geçiriyorlar. Ama sen, otuz senelik amelimi istiyorsun! O hâlde mahşer için hazırladığım amel-i sâlihlerimi aslâ burada yarım akçeye verip ziyan edemem. Bana Kerîm lâzım, kerâmet değil!”

HİSSE:

Nefse hoş gelen bir fiil olarak kerâmet, gerçek Hak dostlarının büyük bir hassâsiyetle üzerinde durdukları bir meseledir. Zîrâ kerâmeti bir kenara koyup bir anlık zorluğa katlanmanın bedeli, ya geçici bir yorgunluk ya da üç-beş kuruş masraf veya kulların gözüne meçhul kalmaktır. Ancak kerâmete sarılmanın bedeli ise, bazen o âna kadar yapılan amel-i sâlihlerin tamamıdır ki, bu, insanı ebedî âleme eli boş götüren bir gönül iflâsıdır. Onun için bütün ârifler, Hakk’ın murâd etmesi müstesnâ, halkın rızâsını ve takdîrini kazanmak demek olan kerâmete aslâ meyletmemişler, dâimâ Kerîm olan Mevlâ’nın rızâsını tahsîle gayret etmişlerdir.

Kerâmetlerin En Büyüğü

Bu meyânda evliyâullâhın büyüklerinden Sehl bin Abdullâh et-Tüsterî, ne güzel buyurur:

“Kerâmetlerin en büyüğü, kötü huyları, iyi huylarla değiştirmektir. Üstelik bazı kerâmetler, ağlayan çocuklara oyalansınlar diye verilen bir oyuncak gibidir. Bunu velîler değil, ancak gaflet erbâbı arzu eder. Onlar bununla oyalanır ve nicelerini de oyalarlar.”

Onun için her dâim en mühim mesele, Cenâb-ı Hakk’ın:

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd, 112) buyruğunu îfâdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KERAMET NE DEMEKTİR?

Keramet Ne Demektir?

KERAMET NEDİR? KERAMET ÇEŞİTLERİ

Keramet Nedir? Keramet Çeşitleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.