Allah’ın Kullarına Verdiği Dört Hak

Seher vaktinin fazileti ve önemi nedir? Seher vakitlerinde nasıl kalkacağız? İslam’da ev sahibinin misafir ağırlama adabı nasıl olmalıdır? Allah’ın kullarına verdiği dört hak...

Seher vakti gafil zümrenin uyuduğu, gönül sultanlarının samimiyet ve tevazu ile Rablarıyla hemdem oldukları bayramlarıdır. Mânevi terakkiyât, ilerleme vesilesidir. Bu öyle bir vakittir ki feyz-i ilâhî yağmur gibi semâdan nüzul eder. Seherîlerin kalplerinde tecelli eder. Bütün ruhaniyet ve melâike-i kirâm hazerâtı da iştirak ederler.

SEHER VAKİTLERİNDE NASIL KALKACAĞIZ?

Bu manevi ziyafetlerden istifâde etmek isteyenin, gereğini yerine getirmesi lâzımdır. Ama seher vakitlerinde nasıl kalkacağız? İlk önce hayatımızı mutlaka nizama koymalıyız. “Bunun için gece geç vakitlere kadar oturup seher vaktinin kıymetini bilmeyenlerden olmayalım. Dünya işlerine fazla itina göstererek onlarla çokça meşgul olup âzâları yorgun düşürmeyelim. Halkın arasına karışıp fuzûlî, faidesiz sözler konuşmayalım. Cesedin rahatını, sıhhatimizin devamını erken yatmakla elde etmeliyiz. Erken yatar isek fuzûlî konuşmaları önlemiş oluruz. Akşam yemeklerini hafif yemek hem dînî, hem de tıbbî âdâbdandır. Midenin yemekle dolu olmaması da geceleyin kalkışa bir sebeptir. Yenilen yemeğin uyanık bir kalb ve zikr-i ilâhî ile yenilmesi geceyi ihya etmeye yardımcı olur. Mideye ağır gelen bir yemek kalp için daha fazla ağırlık meydana getirir. Salihlerle ve sadıklarla ülfet edenlerin de gece ibadetlerine kolay kalktıkları müşâhade edilmektedir.

Gönüllerini Allah'a verenlerle beraber olmak sûretiyle onların o güzel halleri, onların gönüllerinden bizim gönlümüze in’ikas eder. Bu sûretle benliğimizde dünya sevgisi zâil olur, ittika yolunu tutanlardan oluruz. Seherlerde kalkanlar, rûhen inkişaf ettikleri için bir kuş gibi hafif olurlar, az uykuları kâfi gelir, yemeleri de azalır, fuzûlî konuşmaları da. Fazla uyuyanlarda ise ağırlık, sıklet ve atâlet olduğu için daima sıhhatlerinden şikâyet ederler.”

MİSAFİR AĞIRLAMA ADABI

Bazı gençlerin hayatı nizamsız, istikrarsız oluyor. Bu sefer yapılacakların her biri yarım kalıyor. Her şey nizamlı olacak. Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem, Ebû’d-Derdâ Hazretlerini Selman-ı Fârisî ile mânevî kardeş yaptı. Ebû’d Derdâ (r.a.) çok ibadet ederdi. Geceleri sabahlara kadar ibadet eder, artık tâkati tükenir, başka iş yapamaz hale gelirdi. Selmân-ı Fârisî (r.a.) onun manevi kardeşi olduğu için vaziyeti kontrol etmek üzere evine gitti. Ailesinin kılığını kıyafetini biraz fakîrane gördü. “Nasılsın?” diye halini sorunca Ebû’d Derdâ (r.a.)’ın hanımı “kardeşin Ebû’d Derdâ bizimle meşgul olmaz, gece namaz kılar, gündüz oruç tutar, vaziyet de gördüğün gibidir” deyince Selmân-ı Fârisî (r.a.) “Peki akşamdan evvel gelir, onunla görüşürüm” diyerek ayrıldı. Akşamdan evvel Selmân-ı Fârisî (r.a.) Ebû’d-Derdâ (r.a.)’nın evine gidince onu hanesine gelmiş buldu. Selmân-ı Fârisî Hazretleri’nin evine gelişinden memnun kaldı. Buyur etti. Mânevî kardeşinin önüne biraz sonra yiyecek yemek getirdi. Misafire ikram etmek de İslâmî âdâptandır. Ebû’d-Derdâ (r.a.) Selmân-ı Fârisî’ye “yemeğe buyrun” dedi. Selmân-ı Farisi “birlikte yiyelim” cevabını verdi. Ebû’d-Derdâ “ben oruçluyum” dedi Selmân-ı Fârisî orucunu bozacaksın, beraber yiyeceğiz cevabını verdi ve ısrarla onun orucunu bozdurdu.

ALLAH’IN KULLARINA VERDİĞİ DÖRT HAK

Herhangi bir cemiyete gidildiğinde nâfile oruçlu olmamaya dikkat edilmelidir. Eğer böyle bir durumla karşılaşılırsa oruç bozulur sonra o oruç kaza edilir. Bir mü’minin gönlünü almak en başta gelen ibadetlerdendir. İnat edip de bozmamaya karşı, bozmak daha muvâfık görülmüştür. Sonra beraberce yemek yediler. Selmân-ı Fârisî (r.a.) “kardeşim bize Cenab-ı Allah dört hak vermiş, dört hakkı da yerine getirmemiz icab eder. Birincisi ailemizle meşgul olacağız dedi. Çünkü aile saadeti muhabbetle elde edilir. Güzelce yiyeceğiz, içeceğiz, hoş vakit geçireceğiz. Ailenin hakkı verildikten sonra gece de vaktinde yatacağız.” O da cesedin hakkı olmuş oluyor. “Cesedin hakkını vermek lâzımdır” deyince kalktılar, istirahate hazırlandılar. Ebû’d Derdâ Hazretleri namaz ve ibadet için yatmadan kalkınca Selman-ı Fârisî (r.a.) “yat” dedi Ebû’d Derdâ Hazretleri gece yarısı tekrar kalktığında tekrar yatırdı. Seher vakti olunca “kalk kardeşim, şimdi ibadet vakti, beraberce ibadet edelim.” buyurdu ve geceyi böylece geçirdiler.

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-5, s. 72- Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SEHER VAKTİ NEDİR, NE ZAMANDIR?

Seher Vakti Nedir, Ne Zamandır?

SEHER VAKTİNİN ÖNEMİ

Seher Vaktinin Önemi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.