Allah Yolunda Gayretle Netice Alınır

Büyük Hak dostları, Allâh’ın yardımının ve muvaffakıyetin ancak gayretle mümkün olduğunu ifâde etmişlerdir. Yani çalışıp gayret eden muvaffak olur.

Alâüddîn Attâr Hazretleri şöyle buyurmuştur:

Aynı şekilde mürşidin rûhâniyetinin tâlibe yardımı, onun mürşidinin emirlerini yapma hususundaki gayreti nisbetindedir. Sa‘y u gayret olmazsa fazla bir netice alınamaz. Mürşidin tâlibe teveccühünün tesiri birkaç günlüktür. Devamlı tesiri olmaz. Mâlûmdur ki mürşidin müridlerine teveccühü, hep Hak Teâlâ’nın lûtfetmesi iledir... Biz Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri’nin yanında bütün vakitlerimizi mânevî yoldaki sa‘y u gayretle geçirirdik…”[1]

Alâüddîn Attâr Hazretleri ayrıca müridlerinin ilim ve zâhirî amellerle meşgul olarak mânevî hâllerini gizlemelerini isterdi ki halkın teveccühleri sebebiyle kalplerine bir ucub / kendini beğenme hâli gelmesin![2]

ZİKİR VE MURAKABE 

Alâüddîn Attâr Hazretleri zikrin şuurla ve belli usullerle yapılmasına ehemmiyet verirdi. Gafletle yapılan zikri tasvib etmezdi. Hattâ tarîkate yeni bir usûl de ilâve etmiştir. Onun geliştirdiği bu usûl, Allah ile beraberlik şuurunun (maiyyet-i zâtiyye) meydana getirdiği cezb ve istiğrak ile müridleri terbiye etmekti. Bu usûl ile seyr u sülûkte bulunmanın, maksada ulaştıran en kısa yol olduğu ifâde edilmektedir.[3]

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri şöyle buyurur:

“Hâce Alâüddîn Hazretleri, mâneviyatta büyük merhaleler katetmiştir… Aynı zamanda bu ulvî mertebelerde mesâfe alabilmek için güzel bir yol ve usûl de tespit etmiştir. Onun halîfeleri bu yolu; «Yolların en kısası Hâce Alâüddîn’in yoludur.» diye ifâde etmişlerdir. Gerçekten de, nihâyetin nihâyetine ulaşmak için bu yol, yolların en kısa ve kestirme olanıdır. Büyük velîlerden bile çok az bir kısmı bu nîmete ulaşmışlardır, nerede kaldı ki o yüce makâma ulaşmak için bir yol ortaya koysunlar?..

Hâce Attâr Hazretleri bu silsiledeki en bereketli zâtlardandır. Bugüne kadar, Cenâb-ı Hakk’ın inâyetiyle bu tarîkatte bulunmuş olanlar -ister Attâriyye koluna mensub olsunlar, ister Ahrâriyye koluna- hepsi o zâtın hidâyet nûru ile doğru yolu bulmuşlardır.”[4]


[1] Reşahât, s. 169-170.

[2] Reşahât, s. 176.

[3] Bkz. İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, no: 290.

[4] İmâm-ı Rabbânî, Mükâşefât-ı Gaybiyye, s. 20-21.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.