Âl-i İmrân Suresi 192. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 192. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 192. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Âl-i İmrân Suresi 192. Ayetinin Arapçası:

رَبَّنَٓا اِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ اَخْزَيْتَهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ

Âl-i İmrân Suresi 192. Ayetinin Meali (Anlamı):

“Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, onu ger­çekten rezil rüsvâ edersin. Zâlimlerin hiçbir yardımcısı olmayacaktır.”

Âl-i İmrân Suresi 192. Ayetinin Tefsiri:

Mü’minlere lûtfedilen nimetlerin en büyüklerinden biri, cehennemden kurtulup cennete girebilmektir. Cenâb-ı Hakk’ın gazap ve kahır tecellîsinin mazharı olan cehennem, maddî ve mânevî azapların mekânıdır. Orada bedenler ızdırap görecektir. Lâkin rûhların mânevî azap ve ızdırabı daha büyük ve daha şiddetli olacaktır. Nitekim âyet-i kerîmede cehenneme giren insanların son derece rezil rüsvâ olacağı beyân edilerek, kıyâmet günü hor ve hakîr düşmenin, başa gelebilecek en büyük belâlardan biri olduğu hissettirilmektedir. Akl-ı selim sahibi mü’minler burada cehennem azâbından Allah’a sığınmaktadırlar. Ancak dualarından anlaşıldığına göre onların asıl maksadı huzûr-i ilâhîde rezil olmaktan kurtulmaktır. Zira bütün kemâl sıfatlarla muttasıf olan Allah Teâlâ’nın karşısına suçlu olarak çıkmak ve O’nun tarafından cehennemde cezalandırılmak kul için ne büyük bir utanç vesilesidir. Duralı ve içli gönüller için bundan büyük bir azap olabilir mi! Asıl helâk da budur zaten. Bu sebeple hemen 194. âyette, kıyâmet günü rezil rüsvâ etmemesi için Yüce Rabbimize nasıl dua edeceğimiz öğretilmektedir. Nitekim İbrâhim (a.s.) da, tekrar diriltildiğimiz gün rezil olmamak için Allah’a yalvarmıştı. (bk. Şuarâ 26/87)

 Kıyamet günü hüküm verme yetkisi yalnız Allah’a ait olacaktır. Bu ilâhî hükme göre küfür üzere devam ederek kendilerine zulmedenlere orada yardım edebilecek kimse bulunmayacaktır. Bu bakımdan mü’minler niyazlarına şöyle devam ederler:

Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 192. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.