Peygamberlerin En Mühim Vazifesi

Cenâb-ı Hak, bir imtihan olarak insana, fücur ve takvâya meyledebilme husûsiyeti vermiş ve: “Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” buyurmuştur. (eş-Şems, 9-10)

Peygamberlerin en mühim vazifelerinden biri de, insanların iç âlemlerini temizlemektir.

Bütün ibadet ve muâmelâtımız, ancak temiz bir kalple makbul olur. Nasıl ki, kirli bir kabın içine bir menbâ suyu dökülse o menba suyunun bütün berraklığı kaybolur, o kirli kap, içine konulan temiz suyu bozarsa, kalp de aynen bunun gibidir. Kalp, mânevî kirlerden tezkiye ve tasfiye edilmeli ki sâlih amellerden feyz alsın, Kurʼân-ı Kerîmʼden, hadîs-i şerîflerden, kâinattaki ilâhî azamet ve kudret tecellîlerinden hikmetlerle derinleşebilsin.

TASAVVUF'UN GÂYESİ

Tasavvufun gâyesi de, kulun iç âleminde bu sâfiyeti hâsıl edebilmektir.

Bir Mecelle kâidesinde der ki:

“Defʼ-i mefâsid, celb-i menâfîden evlâdır.” 

Yani kötülüklerin bertaraf edilmesi, faydalı şeylerin kazanılmasından daha öncelikli bir vazifedir. Bu itibarla, bir yaranın önce cerahati-mikrobu temizlenir, sonra pansumanı yapılır. Aksi hâlde pansuman ne kadar iyi olursa olsun, yara iyileşemez.

TEHALLÎ, TAHALLÎ, TECELLΠ

Tasavvuftaki mânevî tekâmül yolculuğu, şu cümleyle hulâsa edilmiştir:

Yani mânevî yolculuk;

  • Önce tehallî/tahliye, yani iç âlemi, Allahʼtan uzaklaştıran her şeyden boşaltmak; kalbi, şirk, küfür, nifak, riyâ, gurur, kibir, ucup, haset gibi mânevî cerahatlerden temizlemek.
  • Sonra tahallî/hâllenmek, yani kulu Rabbine sevdirecek, ilâhî muhabbeti celbedecek güzel ahlâk ve sâlih amellerle donanmak. Bunların başında ise farzlara ilâveten îfâ edilen nâfile ibadetlerle, cömertlik, merhamet, şefkat, hizmet, rûhî incelik, nezâket, zarâfet ve fedakârlık gibi ahlâkî meziyetler gelir.
  • Bütün bunların neticesinde de mânevî tecellîlerden nasîb almaktır. Yani kalbin rikkat ve derinlik kazanmasının ardından, mârifetullah ve muhabbetullah zirvelerine doğru mesâfe almaktır.

Zira Allah Teâlâ; Kur’ân-ı Kerîm’de ve kâinatta sergilediği ilâhî kudret ve azamet tecellîlerinin sır ve hikmetlerini, ancak musaffâ kalplere, yani mânen arınıp tekâmül etmiş olan selîm kalplere ihsân eder. İşte bu merhalelerden geçerek safâya eren gönüller, Hakkʼa tevekkül ve teslîmiyetin bereketiyle müstesnâ tecellîlere nâil olurlar.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.