Müslüman Nasıl Yemelidir?

Etrafındaki, hattâ yeryüzünün herhangi bir köşesindeki aç din kardeşlerini düşünmeden oburca yiyip tüketmek, bir müslümanın ahlâkı olamaz. Zira Cenâb-ı Hak, mü’minleri birbirine kardeş kılmıştır. Rahmet Peygamberi Efendimiz de, müslümanların birbirini yıkayan iki el gibi olmasını, din kardeşini kendisine zimmetli bilmesini tâlim ve telkin buyurmuştur.

Mü’minler olarak her zaman Sünnet’e riâyeti düstûr edinmeli, midemizi tıka basa doldurmaktan kaçınmalıyız. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in buyurduğu gibi; mutlakâ çok yememiz gerekiyorsa, midemizin üçte birini yiyeceğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefese ayırmalıyız. (Tirmizî, Zühd, 47.)

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- İslâm kardeşliğinin toplumlarda o derece hâkim olmasını istemiştir ki;

“Komşusu açken tok yatan kimse (kâmil) müʼmin değildir.” buyurmuştur. (Hâkim, II, 15)

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur:

“Ey ahâlî! Siz tıka-basa yiyor, doyuyorsunuz. Hâlbuki yanı başınızda aç komşularınız var… Birinizin önünde birçok yiyecek var, elinde imkânları var; malı-mülkü, serveti var; hem kendisine, hem de ailesine yetip de artacak kadar… Kapısında veya yanı başında ise muhtaçlar var. Buna rağmen o, bu ihtiyaç sahiplerini eli boş olarak geri çevirir. Hâlleriyle hiç alâkadar olmaz bile…

Fakat sen, ey böyle hareket eden kişi! Yakında haberini görürsün! Yakında sen de, eli boş geri gönderdiğin veya hâlleriyle hiç ilgilenmediğin o muhtaçlar gibi olursun. Sen nasıl ki vermeye gücün yettiği hâlde vermedi ve eli boş geri çevirdiysen, aynen sen de öyle geri çevrilirsin!..”

Çok imkâna sahip olmak, çok tüketmeyi haklı kılmaz. Zira bu dünyada yararlandığımız her nîmetin, âhirette inceden inceye hesabını vereceğiz. Mü’min, şahsı için kifâyet miktarıyla yetinmesini bilip ihtiyaç fazlasını Allah için sarf etmekle mükelleftir.

Meselâ oruç tutup gün boyu aç kalmak bile, iftar ve sahurda “çok yemeyi hak etmek” mânâsına gelmez. Bu sebeple iftar ve sahurlarda oburca yiyerek nefse yenik düşmekten sakınmak gerekir.

Etrafındaki, hattâ yeryüzünün herhangi bir köşesindeki aç din kardeşlerini düşünmeden oburca yiyip tüketmek, bir müslümanın ahlâkı olamaz. Zira Cenâb-ı Hak, mü’minleri birbirine kardeş kılmıştır. Rahmet Peygamberi Efendimiz de, müslümanların birbirini yıkayan iki el gibi olmasını, din kardeşini kendisine zimmetli bilmesini tâlim ve telkin buyurmuştur. Yine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- İslâm kardeşliğinin toplumlarda o derece hâkim olmasını istemiştir ki;

“Komşusu açken tok yatan kimse (kâmil) müʼmin değildir.” buyurmuştur. (Hâkim, II, 15)

Dolayısıyla bir mü’minin hodgâm, egoist, bencil olması düşünülemez. Mü’min, kendisini toplumun gidişâtından mes’ûl gören, diğergâm ve fedakâr insandır. Yanı başındaki muzdaribin ıztırâbını gidermeden huzur bulamayan, yüce gönüllü insandır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2018 – Mayıs, Sayı: 387, Sayfa: 032

İslam ve İhsan

İSLAM’DA YEMEK ADABI VE YEMEK DUALARI

İslam’da Yemek Adabı ve Yemek Duaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.