Hz. Ömer’in (r.a.) Yönetim Anlayışı

Yamalı elbise giyen, dul kadınların evine kendi sırtında su taşıyan, çıplak döşemenin üzerinde uyuyan, çarşılarda halkın arasında dolaşan ve gittiği yerlere korumasız gidebilen, develeri kendi eliyle kaşağılayan; hamal, hizmetçi ve teşrifatçı nedir bilmeyen, benzerine pek az rastlanan bir idareci; İkinci İslam Halifesi Hz. Ömer’in (r.a.) yönetim anlayışı...

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- tebaasının durumunu gece-gündüz durmadan teftiş eder, sıkıntılarıyla meşgul olurdu. Bir gece yine Müslümanların ahvâlini teftiş için çıkmıştı. Medîne-i Münevvere’nin dışında kıldan bir çadır gördü. Bu çadır bir gün evvel yoktu, o hâlde yeni kurulmuştu. Yaklaştığında, içerden ıztırap içindeki bir kadının sesini duydu. Yaklaştı ve çadırın önünde, kolları ile dizlerini tutarak yere oturan bir adam gördü. Selâm verip:

“–Kimsiniz?” diye sordu. Adam:

“–Çölden bir adam. Mü’minlerin Emîri ile görüşmek için geldim. Biraz yardım ve ihsanlarını talep edeceğim.” cevâbını verdi. Aralarında şu konuşma geçti:

“–İçerden gelen bu ses nedir?”

“–Allah sana rahmet eylesin, var git işine!”

“–Hayır, benim için çok mühim, nedir bu ses?”

“–Doğum yapmakta olan bir hanımın sesi.”

“–Yanında ona yardım eden kimse var mı?”

“–Hayır.”

Bu cevap üzerine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- hemen fırladı ve evine gitti. Hazret-i Ali’nin kızı olan zevcesi Ümmü Gülsüm’e:

“–Allah Teâlâ, büyük bir ecri ayağına kadar gönderdi. Onu kazanmak ister misin?” dedi. Hazret-i Ümmü Gülsüm:

“–Nedir o?” diye sorunca:

“–Gariban bir kadın yalnız başına doğum yapıyor.” dedi. Hanımı:

“–Olur.” dedi. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:

“–Öyleyse kadın için lâzım olacak bez, yağ gibi malzemeleri al, bana da yemeklik yağ ve un ver!” dedi.

Hazırlanan malzemeyi sırtlanan Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- hanımına:

“–Haydi gidelim!” dedi. Çadırın yanına geldiklerinde ona:

“–Kadının yanına gir.” dedi. Kendisi de dışarıdaki adamın yanına oturdu. Bir ateş yakarak tencereyi üzerine koydu. Ateşe üflemeye başladı. Duman sakallarının arasından çıkıyordu. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- tam yemeği pişirmişti ki çocuk da doğdu. Ortalığı ağlayan bir bebek sesi doldurdu. Ümmü Gülsüm -radıyallâhu anhâ-:

“–Ey Mü’minlerin Emîri, arkadaşına bir oğlu olduğunu müjdele!” dedi.

Bedevî, “Mü’minlerin Emîri” sözünü duyunca dehşete kapıldı ve Hazret-i Ömer’in heybetinden geri geri gitmeye başladı. Ömer -radıyallâhu anh-:

“–Olduğun yerde kal!” dedi ve tencereyi alarak kapının önüne koydu. Hanımı Ümmü Gülsüm’e:

“–Kadını doyur!” dedi. Ümmü Gülsüm -radıyallâhu anhâ- hastayı doyurunca tencereyi tekrar çıkarıp kapının önüne koydu. Hazret-i Ömer kalktı, tencereyi alıp adamın önüne koydu ve:

“–Buyur ye, çünkü sen gece boyu aç ve uykusuz kaldın.” dedi. Sonra da hanımına:

“–Haydi çık da gidelim.” diye seslendi.

Oradan ayrılmadan adama dönüp:

“–Yarın gel de ihtiyacını karşılayalım.” tembihinde bulundu.

Adam ertesi gün geldi, Hazret-i Ömer de ona ikram ve ihsanlarda bulundu. (İbnü’l-Cevzî, Menâkıb, s. 95-96)

Hazret-i Ömer’in -radıyallâhu anh- bu fazîletli davranışından ibret almalı ve bir idârecinin mes’ûliyeti nerelere kadar uzanıyor, iyice düşünmelidir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

HZ. ÖMER (R.A.) KİMDİR? HZ. ÖMER’İN (R.A.) HAYATI

https://www.islamveihsan.com/hz-omer-r-a-kimdir-hz-omerin-r-a-hayati.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.