En Büyük Servetimiz Çocuklarımız

Samsun'un 19 Mayıs ilçesinde yaşayan Alaattin ile Havva Dursun çifti, bedensel ve zihinsel engelli 3 çocuklarına yıllardır büyük şefkat ve özenle bakıyor.

Samsun'un 19 Mayıs ilçesinde yaşayan Alaattin ile Havva Dursun çifti, bedensel ve zihinsel engelli 3 çocuklarının bakımını yıllardır büyük özen ve şefkatle yapıyor.

Alaattin ve Havva Dursun çiftinin 26 yaşındaki kızları Cansu Sultan ile 23 yaşındaki ikiz çocukları Ahmet Mücahit ve Hasan Hüseyin, küçük yaşlarda rahatsızlandı.

Gittikleri hastanede ileri seviye epilepsi teşhisi konulan çocukların üçü de zamanla bedensel ve zihinsel engelli hale geldi. Yaşamlarını yatağa bağımlı sürdüren çocukların genetik kromozom bozukluğu nedeniyle engelli kaldıkları belirlendi.

Baba Alaattin Dursun, AA muhabirine, çocuklarına eşiyle baktıklarını, yanlarından bir an olsun ayrılmadıklarını söyledi.

Geçimlerini çocukları için aldıkları evde bakım maaşıyla sağladıklarını belirten Dursun, bakıma muhtaç çocukları için çaba sarf ettiklerini anlattı.

Kızının bakımını eşinin, erkek çocuklarınınkini ise kendisinin yaptığını dile getiren Dursun, "Hiç ayağa kalkamıyorlar, sürekli yatar vaziyetteler ama onlar bizim çocuklarımız. Evlat olunca her şeye katlanıyorsun. Bebek gibi severek onlara bakıyoruz. Onlar bizim bir parçamız. Yaşam tarzımızı, her şeyimizi onlara göre ayarlıyoruz." ifadelerini kullandı.

Anne Havva Dursun da  şunları kaydetti:

"Çocuklarım için her şeyi severek yapıyorum. Severek yapınca her şey kolay oluyor. Çocuklarımı hiçbir yere bırakıp gitmiyorum. Allah bana bir kız evlat, bir de ikiz erkek çocuk verdi. Zaman içinde bu hale geldiler ama yine de en büyük servetimiz, en büyük zenginliğimiz çocuklarımız. Onlar için yaşıyoruz. Çocuklarımı mutlu etmek kendi sağlığımdan daha önemli. Onlar yaşam kaynağım. Yavrularım yaşamımın bir parçası. Çocuklarıma hiçbir zaman 'of' demeden, sızlanmadan, büyük memnuniyetle bakıyorum."

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.