Bütün İş Teslimiyette

Allah yolunda olanların yaşadığı yerler, vefatlarından sonra bile tesir ediyor. Özbekistan’da meselâ, Buhara’da hâlâ o mânevî iklim hissediliyor. Halk ciddi, en ufak hafif hareket yok. Ruslara bile tesir etmiş.

Bursa meselâ... Seyyahları çıkarırsak, Bursa çok tesettürlüdür, îmânlıdır. Niye? Toprak altında ehlullah yatıyor. Ehlullahın yattığı yerlerde sırrı ilâhî olarak bir mânevî iklim var. Ankara’da Hacı Bayram Veli hazretlerine giderken o civarın halkı başka bir âlemdir. Cenâb-ı Hak koruduğunu korutturuyor.

KİMİN İMANI VARSA ONUN DEĞERSİ BÜYÜK

Kimin îmânı var onun değeri büyük. Kimin îmânı zayıf, hangi devirde gelirse gelsin o bir kıymet ifade etmez.

Ankara’ya gittiğim zaman ilk işim, Hacı Bayram Veli hazretlerinin türbesini ziyaret etmek olur. Türbe de bu oda kadar yok galiba. Ufak bir bina. Dolup dolup taşıyor. Evlenenler, sünnet olanlar muhakkak ziyarete gidiyorlar. Büyük, de­ğerli insanlar yetişmiş elhamdülillah memleketimizde. Onların bulundukları muhitte halk da ona göre oluyor. Kocamustafapaşa’ya gittiğinizde bakıyorsunuz, halkı, böyle vasat bir seviyede yaşıyorlar. Müslümanların bulunduğu yerler hep öyle.

Merkez Efendi de öyle. Etrafında pek bina yok. Sol tarafta var, sağ tarafı mezarlık. Üstadımızın hemşiresini ziyaret ettik, Merkez Efendi mezarlığında... Orada vefat etmiş. Yürüyemezmiş hiç. Dört-beş yaşına gelmiş, hiç imkanı yok. Doktorlar “bizim yapacağımız birşey yok” demişler. Sonra Kaplanca Baba’yı tavsiye etmişler Ada­na’da. Orada bir kaç tane oda var, gece ora­da yatarlarmış. Yatmışlar, çocuk feryat etmiş “Baba bana yaşlı bir dede geldi, belime çöktü” demiş. Ondan sonra 60-65 yaşına kadar hiç ciddi hastalık bile görmüyor.

Hz. Halid bin Zeyd (r.a.) hazretlerinin türbesi İstan­bul’da. Oraya tek tük hristiyanlar da geliyor. İstifade ediyorlar. Hristiyan dahi istifade eder. Artık nasıl istifade eder? Belki de azabı hafifler, birşeyler olur. Muhabbet önemli.

Üstadımızın üç tane yeğeni vardı Beşiktaş Balmum­cu’da. Üstadımız oraya hep giderdi. Onlarda kabiliyet görürdü. Onların da çok muhabbetleri vardı üstadımıza. Muhakkak bir kulp takmak mı lâzım? Allah’ın kulu de, orada dur.

İmanın kuvvetli olması ayrı bir şey. Memduh Bey vardı, bizim öğretmen, Enver Paşa İlkokulunda. Herşey yasak oldu ama o Amme cüzünü ezberletti bize. Cumaları ufacık çocukları camiye götürürdü. Zihni Paşa Camisi'ne götürürdü hepimizi. İman hiçbir zaman sönmez.

NASİBİ OLMAYINCA İNSAN NEREDE BULUNURSA BULUNSUN!

İhvanın hakikaten, bu darlık arasında, tekâmül ettiğine kaniyim. Kendini bilmiyor ama tekâmül ediyor. Çok veliler, tekamül ettiği hâlde, kendini bilmez. Bazısı da tekâmül etmez kendini büyük bilir.

Sultan’ül-evliya olan üstadımızın yanında dolaşırlardı terakki olmazdı. Dediler ki, nasip işi bu. Nasip olmayınca insan nerede bulunursa bulunsun, layıkı ile istifade edemiyor. Çünkü niyeti noksan. Niyeti noksan olana mürşidi kâmil ne yapar? Şöhret peşinde koşanlar da temiz ahlâklı olmuyorlar, yırtıcı oluyorlar. Kendini beğenme hâli oluyor. Hâlbuki Altınoluk’ta neşredilen “Ubûdiyet” bahsini okursa bir insan, kulluğun ne olduğunu o zaman anlar. Kimi kendinden küçük görebilirsin? Koca Hakk dostları ufak bir hataları olmuş devrilmiş gitmişler. Bunları tarihten hep okuyoruz. Hiç umulmayan kimseler ise istifade etmişler. Bir muammadır.

Bütün iş teslimiyet. İnsan kendini yok bilecek, bu yolda olanlara başını eğecek.

Sonra hiçbir şöhretli velinin aleyhinde de konuşmamalı. Şu efendim Kadiridir, şu efendim Düssûki tarikatına mensup, şu budur dememeli. Herkese inanmalı. Bize bir zararı yok ki...

Sâdık Dânâ, Allah Dostunun Dünyasından. s. 193-197

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, Sayı: 385

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.