Anne Sütü Lösemi Riskini Azaltıyor

Anne sütü ve lösemi arasındaki ilişkinin incelendiği bilimsel araştırma, 6 aydan fazla anne sütü alan bebeklerde lösemi riskinin yüzde 19 azaldığını ortaya koydu.

Bebeğin 6 aydan daha uzun süre anne sütü ile beslenmesi, ciddi bir kan hastalığı olan ve tedavi edilmediğinde ölümcül sonuçlar doğurabilen lösemi riskini yüzde 19 oranında azaltıyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Pediatrik Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Hale Ören, yaptığı açıklamada, löseminin çocukluk çağında görülen kanserler arasında ilk sırada yer aldığını söyledi.

"Türkiye'de her yıl yaklaşık bin 200 çocuğa lösemi tanısı konulduğunu" vurgulayan Ören, çocukların erişkinlerle kıyaslandığında tedaviye daha iyi yanıt verdiğini ve yaşama oranlarının çok daha yüksek olduğunu ifade etti. Ören, çocuklarda lösemiye yol açan faktörlerin kesin olarak belli olmadığının altını çizerek, bazı kalıtsal kemik iliği hastalıklarında, Down sendromu gibi kromozomal bozukluğu olan çocuklarda, doğuştan bağışıklık sisteminde sorun bulunan hastalarda lösemi gelişme riskinin yükseldiğine dikkati çekti.

ANNE SÜTÜ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ KUVVETLENDİRİYOR

Anne sütünün lösemi gelişimini engellediğinin çeşitli bilimsel araştırmalarla ortaya konduğunu vurgulayan Ören, bu konuyla ilgili sekiz ayrı çalışmanın analizine yer verilen "Epidemiology of Childhood acute myeloid leukemia" başlıklı bilimsel değerlendirmede, anne sütünün özellikle bağışıklığı artıran ve enfeksiyonlardan koruyan özelliği nedeniyle lösemi riskini düşürdüğünün belirtildiğini aktardı.

Bu yıl rapor edilen son çalışmada 1960-2014 yılları arasında yayınlanan bu konudaki tüm makalelerin analiz edildiğini ve 18 araştırmanın değerlendirmeye alındığını ifade eden Ören, şunları söyledi:

"Buna göre, 17 bin 500 sağlıklı çocuk ve 10 bin lösemili çocuk karşılaştırıldı. Araştırma sonucunda, 6 aydan daha uzun süre anne sütü alan hastalarda, lösemi gelişme riskinin yüzde 19 oranında azaldığı tespit edildi. Azaltma nedeni de, anne sütünün bebeğin bağışıklık sistemini geliştirmesi olarak belirlendi."

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.