Ümmetin İçine Düştüğü Sefaletin Bir Sebebi

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Pakistan’ın Lahor kentinde, “Mevlana Celaleddin Rumi ve Dr. Muhammed İkbal Felsefesi” konulu konferansta, "Ümmetin içine düştüğü sefaletin bir sebebi de yanlış kader anlayışıdır." dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, konferansta yaptığı konuşmasına, “Anadolu’dan Pakistan’a gönülleri buluşturan, kalpleri sevgi hamuruyla yoğuran, hikmetli öğütleri ile birliği, beraberliği ve kardeşliği yeşerten, ilim, hikmet ve irfan ile yolumuzu aydınlatan, Allame Muhammed İkbal ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi’yi saygıyla, minnetle, özlemle ve rahmetle yâd ediyorum” ifadeleriyle başladı.

“İslam coğrafyasının mayalanmasında Mevlana ve İkbal’in payı büyük”

İslam coğrafyasının mukaddes değerlerle mayalanmasında Mevlâna’nın ve İkbal’in büyük payı olduğunu belirten Başkan Erbaş, şöyle konuştu: “Bizler bu iki gönül erinin muhabbet ikliminde, kardeşliği, sevgiyi, barışı en üst değer olarak bilmiş ve yaşamış bir medeniyetin mensuplarıyız. Bu medeniyette ikilik yoktur, birlik vardır. Benlik yoktur, dostluk vardır. Kavga yoktur, dirlik vardır. Bu medeniyette haset yoktur, aşk vardır. Kibir yoktur, muhabbet vardır. Bu medeniyette kula kulluğa yer yoktur, Allah’a kulluk vardır. Fani olanın değil baki olanın peşinden gitmek vardır. Tefrika değil, vahdet vardır.” dedi.

Başkan Erbaş, Mevlâna’nın her şeyden önce bir İslam mütefekkiri olduğunu ifade ederek, “İlhamını Kur’an’dan, sünnetten, İslam’ın evrensel ilkelerinden, insan tasavvurundan, sevgi ve barış ufkundan almıştır. Mevlana’ya göre tasavvuf; tembellik, miskinlik, ruhbanlık değil, çalışma, gayret, kazanma ve paylaşmadır. Cömertliktir. Sadece ibadet ve zikir değil, emr-i bil maruf ve nehy-i anıl münker yolunda, iyiliğin hâkimiyeti için çalışmaktır. Dünyanın fani oluşunu ve insanın dünya ile ilişkisindeki dengeyi anlatan en güzel örnekleri onun eserlerinde buluruz. Ona göre insanlar Allah’a kul olmadıkları takdirde altın ve gümüşün tutsağı olurlar. Hırsın esiri olurlar.” diye konuştu.

“Mevlana’nın öğretisi temelde dört esas üzerine bina edilmiştir”

Mevlana’nın sekiz asırdır insanlığın gönül serüvenine rehberlik ettiğini, tüm dünyada ilim, sanat ve fikir çevrelerinin eserlerini takip ettiğini dile getirerek, şunları söyledi:

“Toplumun ahlaki seviyesinin yükselmesinin yolu, herkesin kendi kusurlarını görmesi ve düzeltmeye çalışmasıdır. Eserlerinde sürekli, insanlara sevgiyi, gerçek aşkı, örnek insan olmayı öğretir. Güzel ahlâk, dürüstlük, cömertlik, alçak gönüllülük, sabır, iyilik, başkalarının iyiliğini istemek, doğru sözlü olmak, helal lokma yemek, Hakk’a şükretmek gibi bugün insanlığın muhtaç olduğu pek çok erdemi sürekli ele alıp bu faziletlerin eğitimini verir.”

Mevlana’nın öğretisinin temelde dört esas üzerine bina edildiğini belirten Başkan Erbaş, bunların; ahireti aramak, dünyayı unutmamak, yüce Allah’ın insana ihsan ettiği nimetleri diğer insanlarla paylaşmak ve iyiliği yeryüzüne hâkim kılmak olduğunu söyledi.

“Mevlana’nın fikirleri dünyanın her yanına yayıldı”

Başkan Erbaş, Mevlana’nın fikirlerinin dünyanın her yanına yayıldığına dikkat çekerek, sözlerine şöyle devam etti:

“O zamandan beri Mesnevî bu diyarlarda günden güne tesirini artırmış, temel bir eser ve başucu kitabı olmuştur. Hepimizin bildiği gibi Mevlana’nın ve Mesnevî’nin en fazla etki ettiği isim Allame Muhammed İkbal’dir. O, “Pîr-i Rûmî”dediği Mevlânâ'yı âşıklar kervanının öncüsü kabul etmiş, tefekkür sistemini Mevlânâ’nın eserlerinden aldığı feyizle bina etmiştir. Nitekim İkbal’in eserlerine baktığımızda Mevlana’ya karşı duyduğu muhabbet ve mesuliyeti çok net bir şekilde görürüz. Mevlâna onun için manevi bir rehber ve mürşit olmuştur.”

“İkbal’in en büyük ideali, milletinin, inancından aldığı güçle şahlanması ve bir diriliş destanı yazmasıdır”

İkbal’in, Mevlânâ’yı en iyi seviyede anladığını ifade eden Başkan Erbaş, “İkbal, Mevlana’nın fikirlerini asrının idrakiyle yorumlamış ve ondan aldığı ilhamı kendi tefekkür ve tasavvuf düşüncesine temel edinmiştir. Mevlana’yı günümüze taşımıştır. Bundan dolayıdır ki, İkbal için “Çağın Mevlânâ’sı” denilmiştir.” şeklinde konuştu.

Başkan Erbaş, Muhammed İkbal’in mücadeleci bir dava adamı olduğunu belirterek, “Böyle bir dönemde milletinin kurtuluşu için İslâm’ın hür, kahraman ve asil ruhunu yeniden canlandırmak azmiyle ortaya çıkar. İslâm’ın özünden uzaklaşarak uyuşmuş ve parçalanmış bir milleti dinin birleştirici ikliminde uyanmaya davet eder. Onun en büyük ideali ve arzusu, milletinin, inancından aldığı güçle şahlanması ve bir diriliş destanı yazmasıdır.” ifadelerini kullandı.

“Ümmetin içine düştüğü sefaletin bir sebebi de yanlış kader anlayışıdır”

Mevlana ile Muhammed İkbal’in birer gönül, fikir ve dava eri olduklarını dile getiren Başkan Erbaş, “Her iki mütefekkirin dünyasında da akıl, aşk ve ilim iç içedir. Aşk her şeyin üstündedir. Aşk akla rehberlik eder. İlim aşkla beraber olursa faydalı olur. İkbal, kader konusunda Mevlânâ'nın hür iradeli insan görüşünü benimser. İlâhî takdirin yanında, ferdin de cüz’î iradesi vardır. Kişi yaptıklarından sorumludur. Çalışan emeğinin karşılığını, suç işleyen cezayı hak eder. Ümmetin içine düştüğü sefaletin bir sebebi de gerekli tedbirleri almadan ve çalışmadan, sığınılan yanlış bir kadercilik anlayışıdır. İkbal’e göre böyle bir kadercilik kölelerin, irade ise hür insanların düşünce tarzıdır.” diye konuştu.

“Zulüm ve nefretin yerine merhamet ve muhabbetin alması için çalışmalıyız”

“Mevlâna ve Allame İkbal, bugün hepimiz için derin bir farkındalığa ve sürekli bir bilince vesile olmalıdır” diyen Başkan Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bizlere düşen görev; onları doğru okumak, doğru anlamaktır. Yeryüzünde zulüm ve nefret yerine merhamet ve muhabbeti, düşmanlık ve husumet yerine dostluk ve kardeşliği ikame etmek için var gücümüzle çalışmaktır. Özellikle gençlerimize, nesillerimize medeniyetimizin öncülerini tanıtmak onları inancı ve değerleriyle tanıştırmaktır. Onların bize öğrettiği en büyük mesaj; birlik, beraberlik, muhabbet ve kardeşliktir. İnsanlığın kalbini birleştirip tek bir kalbe ve tek bir vicdana dönüştürmektir. Bunu başarabilirsek yeryüzü huzur ve muhabbet yurdu olacaktır.”

Konferansa Pakistan Din İşleri ve İnançlar Arası Uyum Bakanı Dr. Pir Nurul Hak Kadri, Pencap Din İşleri ve Vakıflar Bakanı Seyid Sait Hassan, Diyanet İşleri Başkan Yardımcıları Doç. Dr. Selim Argun, Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı, Dış İlişkiler Genel Müdürü Erdal Atalay, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Kadir Dinç, Dini Yayınlar Genel Müdürü Doç. Dr. Fatih Kurt ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkan Vekili Dr. Mustafa Bülent Dadaş da katıldı.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.