
Tâ-Hâ Suresi 5. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Tâ-Hâ Suresi 5. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 5. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Tâ-Hâ Suresi 5. Ayetinin Arapçası:
اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى
Tâ-Hâ Suresi 5. Ayetinin Meali (Anlamı):
Rahmân arşa istivâ etmiştir.
Tâ-Hâ Suresi 5. Ayetinin Tefsiri:
Gökleri,
yeri ve bunlarda bulunan her şeyle birlikte bütün kâinatı yaratan, tanzîm eden
ve onu idâre eden Allah Teâlâ’dır. Kâinat insanın hizmetine âmâde kılınmış
olup, bu, yaratanın kullarına en büyük rahmet tecellisidir. Bu sebeple “Rahmân”
ismini kullanmayı tercih etmiştir. Allah Teâlâ, her türlü benzetmeden temiz ve
uzak olmakla birlikte, bir padişahın tahta çıkıp ülkesini idâre etmesi gibi,
arşa istivâ buyurup kâinatı her an idâre ve kontrol etmektedir. Bu ona asla güç
gelmemekte, herhangi bir yorgunlukta vermemektedir. Bu sebeple, Tevrat’ta ifade
edildiği üzere Allah’ın kâinatı altı günde yaratıp yedinci günde istirahat
ettiği düşüncesi İslâm’a göre tamâmen yanlıştır. Allah Teâlâ, yorgunluk ve
yorulmak gibi noksan sıfatlardan çok yücedir.
6.
âyette özellikle “nemli toprağın altında” bulunanlara dikkat çekilir. Toprağın
altı, özellikle nemli toprağın altı, yerin üstünden geri kalmayacak bir
zenginlikle hayatın kaynağı olan mükemmel bir ortamdır. Bebekler için anne
rahmi ne ise, bitkiler ve çeşitli canlılar için toprak altı da odur. Hatta
kışın çetin şartları altında, yer üzerinde herhangi bir hayat belirtisi
görülmezken, kar tabakası altında donmaktan korunmuş ve nemli kalması temin
edilmiş olan toprakta, gözle görünen ve görülmeyen çeşitli canlı türleri ile
hayat yine devam eder. Bu hummalı faaliyetler sayesindedir ki, bahar geldiğinde
yeryüzü dirilir ve tekrar eski canlılığına kavuşur. (bk. Kandemir ve diğerleri,
s. 1091)
Böyle
bir kâinatı yoktan var eden Allah Teâlâ’nın nihâyetsiz bir kudreti ve sınırsız
bir ilmi olması gerekir. Bu sebeple burada O’nun ilmine dikkat çekilir. Allah,
gizli ve açık, yüksek ve alçak, görülen ve görülmeyen her şeyi aynı seviyede
bildiği gibi, “gizlinin daha gizlisini” de bilir. Bu bakımdan din yolunda
düşmanlarınızdan çektiğiniz sıkıntılar karşısında sızlanıp Allah’a sesli olarak
şikayette bulunmanıza gerek yoktur. Çünkü O, kalplerinizden geçenler dâhil
bütün halinizden haberdardır.
7.
âyette yer alan “gizlinin daha gizlisi”nden maksat şunlar olabilir:
“Gizli olan”, insanın kimsenin görmediği bir
yerde gizlice başkasına söylediği sözlerdir. “Daha gizli olan” ise insanın
kendisinden başka hiç kimseye sözünü etmediği, içinde sakladığı şeylerdir.
“Gizli
olan” kişinin içinden geçirdikleridir. “Ondan da gizli olan” ise, henüz olmamış
fakat ileride olacak ve hatırından geçecek olan şeylerdir. İnsan bugün içinden
ne geçirdiğini belki bilebilir ancak yarın içinden ne geçireceğini bilemez.
Yüce Allah ise hem bugün içimizden geçirip sakladığımızı, hem de yarın
içimizden geçirip saklayacağımızı bilir. Yine O bizim –tasavvufî bakış
açısıyla- kalbimizde, rûhumuzda, sırrımızda, hafîmizde ve ahfâmızda olup biten
her türlü hissiyât ve düşünceleri de bilir. “Allah sînelerde saklanan en gizli duyguları
dahi bilir” (Âl-i İmran 3/154) âyeti
de buna delâlet eder. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVI, 174-176)
Nefis,
kalpte olup biteni bilemez. Kalp, rûhun esrârına vâkıf olamaz. Rûh da sırrın
hakikatlerini bilmek için bir yol bulamaz. Sırdan daha gizli olan ahfâya
gelince ona sadece Hak Teâlâ muttali olur. Sırdan daha gizli olanı şeytan ifsat
edemez, onu hafaza melekleri de yazamaz. Onu bilmek sadece Cebbâr olan Allah’a
aittir. Allah’ın dışındakilerin ondan haberi yoktur. (Kuşeyrî, Letâifü’l-işârât,
II, 254)
En
güzel isimler yalnız O’na aittir. Yani O, en mükemmel isim, sıfat ve
hususiyetlere sahiptir, hiçbir noksanı yoktur.[1]
İşte
bütün peygamberler, kendilerine vahyedilen ilâhî mesajlar ışığında bu
gerçekleri dile getirmiş, bu temel prensiplere dayalı bir inanç sistemi ortaya
koymaya çalışmış ve bunu yaparken de işin tabiatı gereği bir takım zorluklara
katlanmışlardır. Bunlar içinde dikkat çekici örneklerden biri şüphesiz Hz.
Mûsâ’nın ibret, hikmet ve öğütlerle dolu kıssasıdır:
[1] En güzel isimlerin Allah’a ait
olmasıyla ilgili yeterli miktarda izah için A‘râf 7/180. âyetin tefsirine bakılabilir. Burada,
sâlih bir zâtın hüsn-i hâtimesiyle alakalı bir Hocaefendi’den işittiğim ibretli
bir hâdiseyi hatırlatmakta fayda var: Aynı zamanda Kur’an hafızı olan o zat,
ihlasla Rabbinin kulluğuna devam ediyor, fırsat buldukça gece gündüz Allah
Kelâmı’nı okuyor. En son Tâhâ sûresinin 8. âyeti olan اَللّٰهُ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَهُ
الْاَسْمَاۤءُ الْحُسْنٰى “Allah ki, kendisinden başka
hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O’na aittir” sözleri dilinden dökülerek rûhunu
Rabbine teslim ediyor.
Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Tâ-Hâ Suresi 5. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR