Şeyh Şamil Kimdir?

Şeyh Şamil kimdir? Hayatı boyunca Kafkasya'daki Türk beldelerini işgal etmek, İslamiyet'i ortadan kaldırmak derdinde olan Ruslara karşı savaşan, tarihe şerefli ün bırakan bahadırlardan Kafkas Kartalı: Şeyh Şamil'in kısaca hayatı...

Rusların, Kafkasya'da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyet'i tekrar ihya etmek, Türk beldelerini işgale karşı korumak için verilen Kafkas-Rus mücadelesinin en unutulmaz sîması Şeyh Şamil, 1797'de Dağıstan'ın Gimri köyünde dünyaya geldi. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır hastalığa yakalanan Ali'ye adetlerine göre Şamil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.

Küçük yaşından itibaren ilim tahsil edip, alim olması için zamanın ulemasından okuttular. Şamil otuz yaşına kadar tefsir, hadis, fıkıh gibi zahirî ilimleri, edebiyat, tarih ve fen bilgilerini öğrenerek, büyük bir alim, gönül sahibi bir velî oldu.

ŞEYH ŞAMİL NASIL BAŞA GEÇTİ?

Rusların Kafkasya'daki Türkleri esaret altına almak, kalplerindeki îmanı söküp atmak ve İslâmiyeti yok etmek için maddi ve manevî bütün güçleri ile uğraştığını görünce gönlündeki imanın tezahürü olarak cihat aşkıyla ortaya atıldı. Kafkasya'da yaşayan, onu başlarına imam, rehber, yani başkan seçtiler.

KAFKAS-RUS SAVAŞI

İmam Şamil daha önce Rusların esaretini kabul etmiş kabileleri de saflarına katarak, düzenli küçük bir ordu kurdu. Bu küçücük ordu ile tam 25 yıl Türkleri esaret altına almak, İslâmiyet'i yok etmek isteyen, Ruslara kan kusturdu. Nice generallerini savaş meydanlarında öldürüp, nicelerini de çarlarına karşı küçük düşürdü. Onları aciz bıraktı.

"Şemsü's-Şümus" isimli kitapta bildirildiğine göre, Şeyh Şamil arkadaşları ile ilim öğrenmek üzere Bağdad'a gidip, Mevlana Halid Hazretlerinden ders aldı. Ondan tefsir, hadis, fıkıh, edebiyat, tarih gibi zahirî ilimleri öğrenerek büyük alim, ayrıca tasavvuf ilmini öğrenerek, şeyhinin eşsiz teveccühleri ile de büyük bir veli oldu.

Mevlana Halid-i Bağdadî hazretleri, bu kıymetli talebesine halifelik de vererek Allah'a kavuşmak arzusuyla yanan aşıkların kalplerine bir kıvılcım sunması için memleketi olan Kafkasya'ya gönderdi.

Şeyh Şamil 30 yaşlarına geldiği zaman iki metreyi aşkın boyu, geniş omuzu, levend endamı, ilmî kudreti, sarsılmaz imanı, keskin bakışları ile muhteşem bir şahsiyet idi. 17 yıl önce Mansur ile başlatılan hürriyet mücadelesinde yerini aldı. Mansur'dan sonra Gazi Muhammed Kafkasların başına geçerek imam oldu. Yani başkan oldu. O da gönül sahibi bir veli idi.

ŞEYH ŞAMİL'E VASİYET EDİLEN GÖREV

Şeyh Şamil'in çocukluk arkadaşı olan Gazi Muhammed Ruslarla yaptığı Gimri muharebesinde şehit olmadan önce:

- "Kardeşim Şamil bu savaşta şehit olsam gerektir. Benden sonra Hamzat başkan olacak, onun kısa süren idaresinden sonra sen başa geçecek, senelerce Kafkasya'ya hüküm edeceksin. Namın cihanı tutacak. Çar ordularını perişan edeceksin. Bu savaştan sonra Gimri'den gitsen bile yine kurtarıp mezarımı düşman çizmeleri altında bırakmazsın inşaallah" demişti.

ŞEYH ŞAMİL'İN GİMRİ MUHAREBESİ'NDE GAZİ OLUŞU

Çarpışmanın şiddetlendiği bir an Gazi Muhammed şehit düştü. Bu hale çok üzülen Şeyh Şamil, sol eline aldığı enli kılıcı ile düşmanın ortasına girdi. Kılıç tutan eli makine gibi işliyor her vuruşta bir kafiri saf dışı ediyordu. Kalabalık dehşet içinde gerilerken O "Allah Allah" nidalarıyla hücum üzerine hücum tazeliyordu. Bir ara bir süngünün Şeyh Şamil'in mübarek göğsüne saplanıp arkasından çıktığı görüldü. Şeyh Şamil süngüyü eliyle çekip atarken, önüne çıkan düşmanları yaralı haliyle öldüre öldüre karanlıklara karıştı. Şeyh Şamil'in yaralandığını gören Gimri Camii müezzini Mehmed Ali onu takip ederek, savaş alanı dışındaki bir mağaraya sakladı. Şeyh Şamil pek çok yerinden yaralanmış, kaburga kemiklerinin bazıları ve köprücük kemiği de kırılmıştı. Asıl yara göğsünde ve sırtında olup, kan her tarafını kıpkırmızı etmişti.

Tedavi edilen Şeyh Şamil, 25 gün baygın yattı. Kendine geldiğinde, annesini başucunda görünce, güçlükle:

"- Anacığım! Namazımın vakti geçti mi?.." diye sordu. Namazlarını îma ile kılarak, aylarca yatakta yatan Şeyh Şamil'in Cenab-ı Hakk'ın izniyle yaraları kapandı, kırılan kemikleri birbirine kaynadı, sıhhate kavuştu.

1832'de şehit düşen Gazi Muhammed'in yerine Hamzat Bey başkanlığa seçildi. 3 yıl kadar faaliyet gösteren Hamzat Bey 1835'de Hunzah Camiî'nde bir cuma günü şehit edildi.

ŞEYH ŞAMİL'İN İMAM SEÇİLMESİ

Onun şehadetinden sonra imamlık yani liderlik vazifesi Şeyh Şamil'e teklif edildi. İri yapılı, hudutsuz cesareti ile, bilgisi, sevk, idare ve silah kullanmadaki maharetiyle şöhreti vatan sınırlarını aşan Şeyh Şamil ise, tevazu göstererek, daha ehliyetli birinin seçilmesini istedi. Hatta namzetler dahi gösterdi. Gohlak'da toplanan alimler ve milletin ileri gelen temsilcileri, her türlü yetkiye selahiyetli olarak, Şeyh Şamil'e başkanlığı kabul ettirdiler.

ŞEYH ŞAMİL'İN İKİ ÖNEMLİ SİLAHI

Otuz dokuz yaşındaki Şeyh Şamil bu büyük yetkiye dayanarak meşhur iki silahına sarıldı. Bunlar hitabet kudreti ve sol eliyle kullandığı kılıcı idi.

Imam_Shamil_-_01

Kafkasya'da ayrı ayrı hanlıklar halinde olan Müslümanları bir bayrak altında toplamak, hatta Rusların esaretini kabul eden Müslümanların kendi saflarına katılması için, köy köy, kasaba kasaba dolaşmaya başladı. Dağları, yaylaları ve baş döndürücü uçurumları bir hamlede aşarak hedefine ulaşıyor, kabileleri bir araya toplayarak, onlara, düşman esaretinin kötülüğünü, Rus çizmesi ve dipçikleri altında bulunmanın felaketini, İslâmiyet'i ortadan kaldırmayı, Müslümanın namusunu kirletmeyi, hasta, kadın, çocuk demeden kılıçtan geçirmeyi, kendilerine şeref sayan bu hainlerin, alçaklığını anlatıyordu. Ayrıca, onları dize getirmenin, ancak düzenli bir ordu ile mümkün olacağını,teşkilatlanırlarsa çar orduları ile baş edilebilecek durumda olduklarını, dışarıdan hiç bir yardım gelmeyeceğini, bu sebeple iş başa düştüğünü her gittiği yerde izah ediyordu.

Tesirli hitabetiyle halkı cezbediyor, Müslüman olarak yaşamak aşkıyla yanan bu insanların kalplerine birer kıvılcım saçıyordu. Bu uğurda şehit olmanın mükafatının cennet olduğunu bildiriyor, dinin emirlerine uymanın, yasaklarından kaçınmanın, ancak hürriyet ile mümkün olabileceğini herkesin kalbine nakşediyordu. Şeyh Şamil bu şekilde gecelerini gündüzlerine katarak istirahatleri terk ederek, kısa zamanda kısmen de olsa nizamlı bir ordu ve mülki teşkilatı tesise muvaffak oldu. Tecrübeli ve değerli naibleri (yardımcıları, vekilleri) ordunun ve mülki idarenin başına geçirdi. Yararlık gösterenlere verdiği altın ve gümüşten yapılmış nişanlara:

"Sonunu düşünen kahraman olamaz, kuvvet ve yardım ancak Allah ü Teâlâ'dandır"

"Cesur ve yüksek ruhlu olana" şeklinde cümleler yazdırıyordu. Şeyh Şamil'in seçtiği bu naibler, memleketin olduğu kadar, askeri birliklerin de sevk ve idaresinde üstad idiler.

AKINCI BİRLİKLERİ İLE YAPILAN BASKINLAR

Güney Kafkasya ve Gürcistan işgal edilmiş olduğundan, Kafkasları mahsur vaziyette, kendi yağları ile kavrulmak zorunda idiler. Şeyh Şamil sadece bir ilim adamı değil, mali, mülki, askeri teşkilat ve savaş ekonomisi alanlarındaki büyük başarılarını, dünyaya parmak ısırtan yiğitlik sevk ve idare kabiliyetini üzerinde taşıyordu. Onun kudretli elinde, devlet, adalet ve ahlak temelleri üzerinde bir makina intizamı ile çalışmaya başladı.

Şeyh Şamil akıncı birlikleriyle sık sık baskınlar yaparak adeta onları yıldırdı.

ŞEYH ŞAMİL'İN ÇAR'A MEKTUBU

Çar Nikola, hile ile Şeyh Şamil'i elde etmek için bir çok vaadlerde bulundu. Ve generallerinden Klug von Kluge mektubu verdi. General Şeyh Şamil'in huzurunda Çar'ın sonsuz ve pek parlak teklifleri olan mektubu okudu. Bunun üzerine Şeyh Şamil hızla kalkarak "namazım geçiyor" diye heybetle geri çekildi, namazını kıldıktan sonra gelen Şeyh Şamil, sapsarı kesilen generale kesin cevabını şöyle bildirdi:

"Kahraman teb'amın kalblerinde kök salan bu eşsiz zafer inancını kökünden kazımadıkça bu mübarek vatan topraklarını en son kaya parçasına kadar karış karış müdafaa etmekden bizi men edemezsiniz. Dinim ve vatanım uğrunda bütün çocuklarımı ve ailemi kılıçtan geçirseniz, zürriyetimi kurutsanız, en son teb'amı öldürseniz tek başıma son nefesimi verinceye kadar, sizinle savaş ederim. Nikola'yı tanımıyorum"

Hiç bir söz söylemeye cesaret edemeyen general ayrıldı ve durumu Çar'a bildirdi.

Çar hazır bir yol açılmış iken, ikinci bir teşebbüs olmak üzere Kafkas orduları baş kumandanı general Feze'yi İmam Şamil'e tekrar gönderdi. Onun da aldığı tarihi cevap şudur:

"Ben, Kafkas Müslümanlarının hürriyete kavuşmaları için silaha sarılan gazilerin en aşağısı Şamil Allah'ın himayesini Çar'ın efendiliğine feda etmemeye yemin eden, özü sözü doğru bir Müslümanım. Daha önce Çar Nikola'yı tanımadığımı, emirlerinin bu dağlarda geçersiz olduğunu general Klugenav'a anlayacağı şekilde tekrar tekrar söylemiştim. Bu sözleri sanki taşa söylemişim gibi, Çar hala görüşmek için beni Tiflis'e davet ediyor. Bu davete icabet etmeyeceğimi, bu mektubumla son defa size bildiriyorum. Bu yüzden fani vücudumun parça parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üzerinde taş bırakılmayacağını bilsem, bu kesin kararımı hiç bir zaman değiştirmeyeceğim. Cevabım bundan ibarettir. Nikola'ya ve onun kölelerine böylece malum ola"

Şeyh_şamil_ruslarla_dağ_başında-resim_1800_yıllar

KAFKAS MÜDAAFASI

Çar Nikola, gönderdiği elçilere, layık oldukları cevabı veren ve kendine hiç kıymet vermeyen Şeyh Şamil'i ortadan kaldırmak üzere bir ordu kurup general Grabe ismindeki komutanın emrine verdi.

Çarpışma başladı, Şeyh Şamil'in iki süvari birliği ayrı kollara ayrılarak, yıldırım gibi kanatlanıp, yürüyüş halinde yakaladığı düşman üzerine atıldı. Ruslar 30 bin, Müslümanlar ise 10 bin kadardı. Bir anda "Allah Allah" sesleri ile at kişnemeleri ortalığı çınlatmaya başladı. Önce tüfek ateşiyle başlayan muharebe, bir müddet sonra göğüs göğüse kılıçla çarpışma haline dönüştü. Şeyh Şamil sol eline aldığı kılıcını makine gibi işletiyor, her kılıç çalışta bir baş düşürüyordu. Bir taraftan da darda kalan askerlerin yardımına koşuyordu. "Koman yiğitlerim, vurun aslan yürekli gazilerim" dedikçe yiğit süvarilerin, her biri birer aslan kesiliyor, Rus askerlerini darmadağın ediyordu. General Grabe, 30 binden ziyade askerinin kötü vaziyetin görünce, üstün ihtiyat kuvvetlerini devreye soktu. Ve etraftaki kalelerden acele imdat istedi.

Şeyh Şamil bu baskının neticesini almak için geceleri bile çarpışmaya devam ediyordu. Bu sırada Şeyh Şamil düşmana ağır zayiat vererek geri çekildi. Fakat 2 bin yiğidini kaybetmiş olduğu halde, Ahulgah'a vardı.

Mücadele yıllarca devam etti. Bundan sonraki günlerde Şeyh Şamil Kafkasya'ya musallat olan Rus ordularına sık sık baskınlar yaptı, akınlar düzenledi. Onları memleketlerinden çıkarmak için geceli-gündüzlü çalıştı. Fırsat buldukça birinci Nikola'yı can evinden vuruyor, hiç beklemediği yerlere saldırıyordu. Hiçbir devletten yardım görmeden tam 25 yıl Ruslarla mücadele ederek vatanını müdafaa etti.

ŞEYH ŞAMİL'İN RUSLARLA YAPTIĞI ANLAŞMA

Yeni Rus çarı ikinci Aleksandr, başa geçtikten sonra, Şeyh Şamil meselesini halledip Kafkasya'yı baştan başa fethetmek için, Prens Baryatinski kumandasında beş ordu hazırlattı. Onun emrinde elli bine yakın seçme asker ve elli civarında ağır top mevcut idi. Bu muazzam kuvvete karşı Şeyh Şamil de 5 bine yakın süvarisiyle Ruslarla çarpışmaya başladı. Ve Şeyh Şamil Gunip Dağı'na çekildi. Bu dağda 500 kadar fedaisi ile 1,5 ay süreyle koskoca bir ordu ile savaştı. Ellerinde atacak barutları, yiyecek bir şey kalmadı. Etrafındaki yiğit askerlerin dört yüzü daha şehit oldu. Yiyecek yerine karınlarına taş bağlayarak düşmanla mücadeleye devam ediyorlardı. Başkomutan Baryatinski, Şeyh Şamil'i canlı olarak ele geçirmek istiyordu. Bu sebeple Şeyh Şamil'e beyaz bayraklı elçiler göndererek teslim olmasını teklif etti.

Şeyh Şamil'in çocukları ve askerleri bu ümitsiz mücadelede Şeyh Şamil'in şehit olacağını sonunda Kafkasların başsız kalacağını düşündüler. Şimdi bir anlaşma ile teslim olurlarsa ileride Allah'ın yaratacağı yeni imkanlara göre hareket edebileceklerini Şeyh Şamil'e bildirdiler. Şeyh Şamil dini vatanı için canını seve seve vermeye hazırdı. Fakat Müslümanlara yardım etmek sağ kalmakla mümkündü. Bu sebeple gelen elçilerle anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre:

Müslümanların dinlerine karışılmayacak, onlardan asker alınmayacak, vergi toplanmayacak, Müslümanların iç işlerinde serbest bir devlet olup, idarecilerini kendileri seçecekler, Şeyh Şamil, aile efradı ve mevcut kırk kadar askeri ile silahları dahi ellerinden alınmadan Osmanlı'ya gidebileceklerdi.

1859'da yapılan bu anlaşmadan sonra silahlar sustu. Başta baş komutan Baryatinski, diğer generaller ve bütün Rus askerleri yirmi beş senedir bir avuç fedaisi ile, koskoca Rus ordusunu perişan eden, akla havsalaya sığmayan menkıbeler sahibi olan kahraman Şeyh Şamil'i bir an önce yakından görmek istiyorlardı. Şeyh Şamil kendine hayranlıkla bakan Rus askerlerinin aralarından geçerek, Başkomutan Baryatinski'nin çadırına gitti.

Baryatinski anlaşma şartlarının geçersiz olduğunu, kendisinin ve aile efradının Çar ikinci Aleksandr'ın esiri olup, misafir muamelesi yapılacağını bildirdi. Sözlerinden dönen bu alçak Ruslara karşı yapılacak bir şey yoktu.

DÜŞMANI BİLE SAYGI DUYDU

64 yaşında bulunan Şeyh Şamil, oğulları Gazi Muhammed, Muhammed Şefi ve aile efradıyla askerlerini Çar Aleksandr'ın bulunduğu Moskova'ya gönderdiler. Rus Çar'ı Şeyh Şamil'e çok hürmet gösterdi. Ve Kaluga şehrinde emrine büyük bir konak ve hizmetçiler verdi.

Şeyh Şamil Kaluga'da kaldığı on sene zarfında kendini kitaplara verdi. Ancak bu şekilde teselli bulabiliyordu. Artık oldukça yaşlanmış, esaret hayatı onu iyice çökertmişti. Bir defasında ziyaretine gelen Rus Çarı'na hacca gitmek istediğini bildirdi. Rus Çarı kabul etti. Fakat oğullarının rehin olarak kalması gerektiğini bildirdi. Bunu, kabul eden Şeyh Şamil 1870'de İstanbul'a hareket etti. Bu haberi işiten İstanbullular heyecanla İmam'ın gelmesini beklediler.

ŞEYH ŞAMİL'İN İSTANBUL ZİYARETİ

Sultan Abdülaziz Han sarayında hazırlıklar yaparak senelerdir Rus'a kan kusduran Şeyh Şamil Hazretlerini beklemeye başladı. İstanbul'a geldiği gün yer yerinden oynamış, halk sahile dökülmüştü. Rus vapuru Dolmabahçe önünde demirlediğinde, Sultan Abdülaziz'in saltanat kayıkları İmam Şamil'i ve aile efradını saraya getirdiler. Abdülaziz Han onu sarayın kapısında karşılayıp büyük bir hürmetle "Babam kabrinden kalksaydı, ancak bu kadar sevinebilirdim." diyerek çok iltifatlarda bulundu.

imamSamil-829x1024

Sarayda hal hatır, sohbetleri arasında Sultan Abdülaziz her türlü emrine amade olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Şeyh Şamil:

"Padişahım, hayatımın şu son günlerini aşkıyla yandığım sevgili Peygamberimizin huzuru şeriflerinde geçirmek istiyorum. Bunun teminini zat-ı alinizden istirham ediyorum" dedi. Bu arzuyu büyük bir itina ile yerine getirmek için Rus sefirini saraya çağırttı. Durumu anlatıp Çar'a bildirmesini emretti.

Rus Çar'ı İkinci Aleksandr, kabul edip Şeyh Şamil'in Rusya'ya geri dönmemesini bildirdi. Buna ziyade memnun olan Şeyh Şamil Hazretleri, İstanbul'da kısa bir müddet daha kaldı. Sultan Abdülaziz'in ve İstanbulluların gösterdiği yakın alakaya, misafirperverliğe hayran oldu. Bu kadar ilgiye rağmen bir an önce Hicaz'a gitmek istediğini padişaha bildirdi. Abdülaziz Han da onun için en mükemmel vapurunu hazırlatıp teşyi eyledi.

ŞEYH ŞAMİL'İN HAC YOLCULUĞU

Vapurun her uğradığı yerde halk Şeyh Şamil'i karşılıyor, onun duasını almak yarışına giriyorlardı. Mısır'a geldiklerinde Hidiv İsmail Paşa onu şanına layık bir şekilde karşıladı. O sırada İsmail Paşa'nın yanında Cezayir'i Fransız istilasından kurtarmak için çok gayret gösteren büyük alim, mücahit, Gazi Abdülkadir Efendi de misafir olarak bulunuyordu. İki kahraman alimin sohbetleriyle şereflenen İsmail Paşa onları Kahire'de bir ay kadar misafir etmek bahtiyarlığına kavuşabildi. İskenderiye'ye kadar giderek Cidde'ye uğurladı. O sırada Mekke Emiri Şerif Abdullah da Şeyh Şamil Hazretlerini çok seviyordu. Onu büyük bir itibarla karşıladı. Hicazda onun büyük bir alim ve kahraman olduğunu işiten herkes onu görmeye can atıyor, ilgi ve hürmet gösteriyordu.

ŞEYH ŞAMİL'İN MEDİNE'Yİ GÖRÜNCE OKUDUĞU ŞİİR

Şeyh Şamil büyük bir itina, bütün şartlarına azamî titizliği göstererek haccını yaptıktan sonra, onun sünnetini yaymak için uğraştığı, bu uğurda ölümü göze aldığı, İki Cihanın Efendisi'nin huzurualilerine gitmek için, nurlu Medine yollarına düştü. Her an aşkı ile yandığı efendisine yaklaşıyor, şimdiye kadar içinde kopan fırtınalar her geçen saniye daha da şiddetleniyordu. Medine görünmeye başladığında oldukça heyecanlanan Şeyh Şamil toprağa kapanarak hocası Halid-i Bağdadî Hazretlerinin şu şiirini terennüm ediyordu:

Serveri alem sana aşık olub da yanarım

Her nerede olsam, o güzel cemalin ararım.

"Kaabe-kavseyn" tahtının sultanı Sen, ben hiçim

Misafirinim demeği saygısızlık sayarım.

Her şey cihanda, senin şerefine yaratıldı.

Rahmetin bana da yağsa o an olur baharım.

İyilik kaynağısın, dermanlar deryasısın

Bir damla lütfen bana, derde devasız kaldım.

İMAM ŞAMİL'İN SALÂT Ü SELAMINA PEYGAMBERİMİZİN KARŞILIK VERMESİ

Peygamber Efendimiz'e olan aşkının çokluğundan ve ona kavuşmanın heyecanından, gözlerinden sel gibi göz yaşı akıtan Şeyh Şamil Hazretleri, sürünerek Resulullah'ın huzuruna geldi. Başta Medine Muhafızı Hafız Paşa, seyyidler, dünyanın dört bucağından gelmiş olan hacılar, onu heyecanla takip ediyorlardı. Kabri saadetlerinin kıble tarafına geçip, mübarek ayak uçlarından, Resulullah'a gönlünün en derin köşelerinden coşup gelen vecd ile:

"Essalatü ves-selamü aleyke ya Resulullah!

Essalatü ves-selamü aleyke ya Habîballah!

Essalatü ves-selamü aleyke ya Seyyid-el Evvelin vel ahirin" diyerek selam verince, Resulullah'ın mukabelesi ile şereflendi. Orada bulunanların şahit olduğu bu hadiseden sonra Şeyh Şamil Hazretleri uzun müddet dua edip gözyaşı dökerek hasretini giderdi. Gönlündeki fırtınaları giderdi.

ŞEYH ŞAMİL'İN KABRİ NEREDE?

Şeyh Şamil, Medine'ye geldiğinde hastalandı. Kısa süren bu hastalığında aile efradı, beraberinde gelip kendisine hizmet edenlerle ve ziyaretine gelenlerle vedalaştı. Sultan Abdülaziz'e Rus Çar'ında rehin bıraktığı çocuklarının kurtarılmasını Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'de vazife verilmesini bildiren bir mektup yazdırdı. Sonra başında okunan Kur'an-ı Kerim tilavetleri arasında 4 Şubat 1871'de kelime-i şehadet getirerek vefat edip, sevdiklerine kavuştu. Cennetü'l-Baki kabristanına defnedildi.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

ŞEYH ŞAMİL’İN SULTAN ABDÜLAZİZ’DEN İSTEĞİ

Şeyh Şamil’in Sultan Abdülaziz’den İsteği

ŞEYH ŞAMİL'İN NAMAZ HASSASİYETİ

Şeyh Şamil'in Namaz Hassasiyeti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Yüce Allah peygamberimize komşu eylesin inşallah..Bizim başımıza da onun gibi imanlı Feraset sahibi liderler versin inşallah

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.