Kehf Suresi 75. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kehf Suresi 75. ayeti ne anlatıyor? Kehf Suresi 75. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Kehf Suresi 75. Ayetinin Arapçası:

قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْرًا

Kehf Suresi 75. Ayetinin Meali (Anlamı):

Hızır: “Sana, «Benimle beraber bulunmaya asla sabredemezsin!» uyarısında bulunmamış mıydım?” diye çıkıştı.

Kehf Suresi 75. Ayetinin Tefsiri:

Buhâri ve Müslim’de anlatıldığı üzere “Mûsâ ile Hızır (a.s.) gemiden çıktılar. Kıyıda yürüyorlarken orada oynayan çocuklar gördüler. Hızır onlardan birinin kafasını eliyle tuttu ve koparıp öldürdü. Bunun üzerine Mûsâ (a.s.) ile Hızır arasında bu âyetlerde haber verilen konuşma geçti.” (Buhârî, Tefsir 18/2; Müslim, Fezâil 170)

Bu arada Hızır, Mûsâ’ya şöyle demiştir:

“Ben Allah tarafından öyle bir ilim sahibiyim ki, senin onunla amel etmen uygun değildir. Çünkü sen onunla amele me’mûr değilsin. Sen de Allah tarafından öyle bir ilim sahibisin ki, benim onunla amel etmem uygun değildir. Çünkü ben onunla amele me’mur değilim.” (bk. Buhârî, Enbiyâ 27)

Hızır’ın yaptığı bu iş, birincisinden daha büyük ve daha kabul edilemez cinsten bir şeydi. Bir önceki, geminin yan tarafından bir delik açmak olup, kapatmak suretiyle telâfi edilebilirdi. Fakat öldürmenin böyle bir telâfisi mümkün değildi. Fakat önceki hâdise hakkında kötü ve tehlikeli mânasında kullanılan اِمْرًا (imren) kelimesinin, burada kullanılan نُكْرًا (nükren) kelimesinden daha ağır olduğu söylenmiştir. Çünkü bir kişiyi öldürmek, gemideki yolcuların tamamını boğmaktan daha hafiftir.

Hızır’la Mûsâ (a.s.)’ın arkadaşlıklarına son noktayı koyan olay ise şöyle gerçeşti:

Kehf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Kehf Suresi 75. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.