Kaza ve Kaderin Dayandığı Deliller

Kaza ve kaderin dayandığı deliller nelerdir? Kaza ve kaderin dayandığı ayetlerden bazıları.

Olmuş ve olacak şeylerin hepsi Allah’ın kaza ve kaderi iledir. Bu, İslâm’ın inanç esasları arasındadır. Çünkü Allah’ın ilim, irade ve yaratma gücü bütün varlıkları ve olayları kapsamına alır.

KAZA VE KADERLE İLGİLİ AYETLER

Kaza ve kaderin dayandığı âyetlerden bazıları şunlardır:

“..O’nun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir.” [1] “..Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını belirleyen Allah, yüceler yücesidir.” [2] “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez..” [3] Bu duruma göre, insanlar Allah’ın takdiri olmadıkça, topluca birine yardım etmeye çalışsalar bunu yapmaya güçleri yetmez. Yine topluca birisine zarar vermeye kalkışsalar, Allah dilemedikçe bunu başaramazlar. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Eğer Allah sana bir sıkıntı verirse, O’ndan başka hiç kimse, onu gideremez. Sana bir iyilik verirse, kuşkusuz O, her şeye gücü yetendir.” [4] Bunlar gibi doğrudan veya dolaylı yoldan evrende ve dünya üzerinde bütün olayların bir ölçü içinde gerçekleştiğini bildiren pek çok âyet vardır.[5]

KAZA VE KADERLE İLGİLİ HADİSLER

Hz. Peygamber Cibril (a.s) hadisi diye bilinen hadiste, kadere imanı iman esasları arasında saymıştır. Bu hadiste geçtiğine göre Hz. Peygamber, Cebrâil (a.s)’ın, “İman nedir?” sorusuna, şu cevabı vermiştir: “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır.” Cebrâil (a.s) bu cevabı onaylamıştır.[6]

Diğer yandan kaderi bütün yönleriyle anlamanın zorluğunu bilen Hz. Peygamber, bu konuyu kendi aralarında tartışan sahabileri uyararak şöyle buyurmuştur: “Siz bununla mı emrolundunuz? Ya da ben bunun için mi gönderildim? Şunu iyi biliniz ki, sizden önceki ümmetler bu tür tartışmalara daldıkları için helâk olmuşlardır.” [7]

Kaderin bu bilinmeyen yönleri yanında, Hz. Peygamber insan iradesini de dikkate alarak kaderin insan hayatına olan etkisini şöyle açıklamıştır: “Şüphesiz sizden birinizin oluşumu annesinin karnında kırk günde toplanır. Sonra orada o kadar bir süre içinde alaka (aşılanmış yumurta) olur. Sonra o kadar bir süre içinde mudga (bir parça et) haline gelir. Sonra melek gönderilir ve ruh üflenir. Meleğe dört kelime emredilir: Doğacak çocuğun rızkını, yaşama süresini, işleyeceği amellerini, şakî mi (cehennemlik) yoksa saîd mi (cennetlik) olacağını yazması.” [8] Başka rivayetlerde meleğin, cenin kırk iki günlük olunca geleceği, yukarıdaki dört maddeye ek olarak çocuğun organlarının yaratılacağı, çocuğun cinsiyetinin, fizik ve sağlık durumunun belirleneceği yer alır.[9]

Yukarıdaki âyet ve hadislere göre, çocuğa ana karnında oluşum devresinde iken bir hayat programının yükletildiği ve onun biyolojik yaratılışında kader programının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Hatta Hz. Peygamber’in, ömür boyu cennete götürecek amelleri işleyip sonunda cennete bir arşın kalmışken işlenecek cehenneme götüren bir amelin, sonucu değiştirebileceğini; ömür boyu cehenneme götürecek amelleri işleyip, sonunda cennete götüren bir amel yüzünden cennete girilebileceğini ve bunun anne karnında yazılan bu program nedeniyle böyle olduğunu belirtmesi üzerine, bir sahâbî, kader programımız yazıldığına göre amel etmemize ne gerek var? diye sorunca, Allah’ın elçisi şöyle buyurmuştur: “Güzel amel işleyin! Herkese imkân verilmiştir. Saadet ehline, saadet ehlinin ameli kolaylaştırılır. Şekâvet ehline de şekâvet ehlinin ameli kolaylaştırılır.” Sonra şu âyeti okumuşlardır: “Kim Allah yolunda harcar, O’ndan korkar ve en güzel olan İslâm inancını onaylarsa, biz onu en kolay olana muvaffak kılarız. Fakat kim de cimrilik eder ve Allah’a ihtiyacı olmadığını iddia eder ve en güzel olan İslâm inancını yalanlarsa, biz onu en zor olana sürükleriz.” [10]

İnsanoğlu bu dünyada, kaderde belirlenen ölçüler içinde işler yapmağa muvaffak olur. Bu, gerçekte bir irade zorlaması değildir. Yani, insanın iradesine baskı yapılarak, cebrî ameller söz konusu olmaz. Ameller yine insanın irade sınırları içinde gerçekleşmiş olur. Ancak yüce Allah’ın dilemesi, yaratması ve kader yazısı da bu amele uygun cereyan etmiştir.

İnsanın fiilleri sorumluluk bakımından istekle yapılanlar, istek dışı olanlar olmak üzere ikiye ayrılır. İstek dışı olan fiil ve hareketler, insanın kendi ihtiyar ve iradesi olmaksızın, sadece Allah’ın yaratması ile olduğu için, insan bunlardan sorumlu tutulmaz. Vücutta kanın dolaşması, çeşitli iç organların çalışması, açlık duygusu gibi işler bu niteliktedir. Bunların çalışmasından sevap veya günah meydana gelmez.

İstekle yapılan fiiller ise, insanın ihtiyar ve iradesi üzerine yaratılırlar. İnsanlar bu konuda bir kesbe, bir cüz’î iradeye ve güce sahiptirler. İnsan belli bir amel için kendi irade ve gücünü kullanır ve Cenâb-ı Hak da onun isteği yönünde bu fiili yaratır. İnsan kendi fiilini kendisi yaratmış olmaz. Burada istek ve gücü kullanmak insandan geldiği için cebir ve zorlamadan söz edilemez.

Diğer yandan Allah Teâlâ, her konuda, olan veya olacak bulunan her şeyi sebeplere bağlamıştır. İnsan sebeplere sarılır, Allah da o şeyi yaratır. İlâhî sünnet bu şekilde devam eder gider. Meselâ, abdest alıp, namaz kılmaya yönelen kimse iradesini o yönde kullanmış ve gücünü de ortaya koymuştur. İrade ve güç kullanma sonucunda Allah Teâlâ abdest alma ve arkasından namaz kılma fiilini yaratmış olur. İşte ezelî ilminde bu abdest ve namazın Allah tarafından bilinmiş olması da “kader”i teşkil eder.

Kısaca, insan hayır ve şerri ezelde yazıldığı ve takdir edildiği için işlemiş olmaz. İnsanın kendi iradesiyle hayır veya şer işleyeceğini Allah Teâlâ bildiği için, Levh-i Mâhfûz’a o şekliyle yazılmıştır. Bunun için de insan, işlediği hayır ve şerden sorumlu tutulur.

Dipnotlar:

[1] Ra’d, 13/8. [2] Furkân, 25/2. [3] Tevbe, 9/51. [4] En’âm, 6/17. [5] bk. Zümer, 39/62; Saffât, 37/96; A’râf, 7/178; Vâkıa, 56/60 vb. [6] Müslim, İmân, 1; Ebû Dâvud, Sünnet, 15; İbn Mâce, Mukaddime, 9. [7] Tirmizî, Kader, 1. [8] Buhârî, Bed’ül-halk, 6, Enbiyâ, 1, Kader, 1; Müslim, Kader, 1; Ebû Dâvud, Sünnet, 16; Tirmizî, Kader, 4; İbn Mâce Mukaddime, 10. [9] Müslim, Kader, 3, 4; İbn Mâce, Mukaddime, 7; İbn Hanbel, I, 374, II, 176, III, 397. [10] Leyl, 92/5-10. bk. Buhârî, Bed’ü’l-halk, 6; Müslim, Kader, 1.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KAZA VE KADER İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Kaza ve Kader ile İlgili Ayet ve Hadisler

KAZA VE KADER NEDİR?

Kaza ve Kader Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.