Kadınların Özel Durumları Nelerdir?

Kadınlara mahsus haller nelerdir? Hayz, nifas ve istihaze nedir? Kadınların hayız ve nifas hâllerinde yapamayacakları şeyler nelerdir? Kadınların özel durumları ve hükmü.

Kadınlara özgü haller:

Kadınların fizyolojik yapılarından kaynaklanan bir takım özel durumlar vardır. Bunlar erkekler için söz konusu olmaz. Kadınların temizliğe bağlı bir takım ibâdetleri yapabilmeleri ve karı-koca ilişkilerinde harama düşmemeleri için kendileriyle ilgili İslâm’ın bu özel hükümlerini öğrenmeleri gerekir. Yetişkin bir kadının cinsel organından üç türlü kan gelir. a) Belirli yaşlar arasında ve belirli periyotlarla gelen hayız kanı. b) Doğumdan sonra belirli bir süre gelen nifas (lohusalık) kanı. c) Bu ikisi dışında kalan ve genelde bir hastalıktan kaynaklanan özür (istihâze) kanı. Aşağıda bu üç hali açıklayacağız.

ÂDET GÖRME (HAYZ) NEDİR?

Bir fıkıh terimi olarak hayız, ergenlik çağına giren sağlıklı bir kadının cinsel organından belirli aralıkla gelen kanı ifade eder. Ergenlik çağından menopoza kadar görülen bu fizyolojik olaya da hayız hali (mensturasyon, regl), aybaşı hali, âdet görme, âdet kanaması gibi adlar verilir. Kadında hayız hali, döl yatağının iç yüzünü kaplayan zarın, yumurtanın döllenmeyip ölmesi ve hormon salgısının kesilmesi üzerine parçalanarak kanla birlikte dışarı atılmasından ibarettir. Hayız kanının kesilmesiyle kadının temizlik dönemi başlar. Bir sonraki hayza kadar süreye de “temizlik süresi” denir. Döllenme meydana gelince ise, yumurta hücresi rahmin iç zarına tutunarak gelişmeye başlar ve âdet kanaması kesilir. Bu yüzden ilke olarak gebe kadın ay hali görmez.[1]

Kadınların âdet görme sürelerine dikkat etmeleri gerekir. Çünkü temizliği gerektiren bazı ibâdetlerin geçerli olması, boşanmada iddet ve nafaka gibi konuların tespiti bu bilgilere dayanır.

Kur’an ve sünnette kadınların özel halleriyle ilgili çeşitli nasslar vardır. Kur’an’da hayızın kadına sıkıntı ve rahatsızlık veren bir hal olduğu, bu yüzden o dönemde kadınla cinsel ilişkiden uzak durulması gerektiği,[2] boşanmış kadınların üç hayız ve temizlik süresi iddet bekleyeceği, [3] hayızdan kesilen (menopoza giren) veya henüz hayız görmeyen kadınların iddetinin ise üç ay[4] belirtilir.

İslâm’ın çıkışı sırasında câhiliye Arapları hayızlı kadınlarla birlikte durmazlar, beraber yemek yemezlerdi. Yahudilerin ve Mecûsilerin âdetleri de böyleydi. Hıristiyanlar ise ay haline önem vermezler, cinsel birleşmede bile bulunurlardı.[5]

Tevrat’a göre hayızlı kadın, kanın kesilmesinden sonra yedi gün süreyle murdar sayılmış ve bir takım yükümlülüklere tâbî tutulmuştur.[6] Kadın bu sürenin sonunda “mikveh” denilen bir banyo yapar ve ancak bundan sonra temiz sayılırdı.[7]

İslâm’da kadına ruhsal ve fizik bakımdan sıkıntı veren hayız günleriyle ilgili olarak bir takım koruyucu hükümler ve kolaylıklar getirilmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O bir rahatsızlıktır. Bu yüzden, ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman ise, Allah’ın size emrettiği yerden onlara gidin. Şüphesiz ki Allah çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.” [8]

Hz. Peygamber’in bu konuda düzenleyici çeşitli hadisleri vardır. Bunlardan kimisini aşağıda vereceğiz. “Bu hayız, Allah’ın, Âdem (a.s)’in kızlarına yazdığı bir haldir.” [9] Âdet gören kadından ayrı ve uzak mı kalınacağını soran bir sahâbiye Allah’ın elçisi şöyle cevap vermiştir: “Cinsel ilişki dışındaki şeyler, normal zamanlardaki gibi yapılabilir.” [10] Ancak, böyle bir kadının göbeği ile diz kapağı arasının örtülü bulundurulması yeterli görülmüştür.[11]

Âdetli kadının temiz olmayan yönü sadece âdet kanıdır. Onun tükrüğü ve teri pis değildir. Pişirdiği yenir ve yemek artığı temizdir. Hz. Âişe’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Ben âdetli iken, Rasûlullah kucağıma yaslanır. Kur’an okurdu.” [12] “Âdetli iken kemikli eti ısırır, sonra ona verirdim. Alır ve benim ısırdığım yerden ısırırdı. Yine âdetli iken su içtiğim kabı O’na verirdim. Alır ve ağzını, benim ağzımı koyduğum yere koyar ve içerdi.” [13]

  • Adet Ne Kadar Sürer?

Ergenlik çağı ile kişi çocukluktan çıkıp, gençlik çağına ayak basmış olur. Ergenlik çağının alt sınırı kızlarda ,9 erkek çocuklarda ise 12 yaştır. Ergenlik belirtisi erkekte ihtilâm olma, kızlarda ise âdet görme veya gebe kalma ile sabit olur. Âdet görmenin üst sınırı için açık bir âyet veya hadis bulunmadığından, fıkıh bilginleri tecrübeye dayanarak değişik yaşlar belirlemişlerdir. Çoğunluk fakihlere göre 9 yaşlarından itibaren başlayan âdet görme, yaklaşık 50-55 yaşlar arasında kesilir. Bu konuda fiilen âdet görmenin başlaması ve sona ermesi esas alınır. Bu yaşların dışında cinsel organdan gelecek kan “özür kanı”sayılır. Âdet görme veya ihtilâm gecikirse, fıkıh bilginlerinin çoğunluğuna göre 15 yaşın bitmesiyle her iki cins ergenlik çağına girmiş sayılır. Ebû Hanîfe’ye göre ise üst sınır kızda ,17 erkekte 18 olup, bu yaşa gelenlerde ergenlik belirtileri görülmese bile hükmen ergen sayılırlar.[14]

Âdetin başlaması, bitmesi ve düzenine etki yapan faktörler şunlardır: Şiddetli geçen hastalıklar, kronik (müzmin) hastalıklar, iklim ve çevre değişiklikleri, korku ve heyecan, aşırı bedensel faaliyet, dengesiz zayıflama rejimleri, aşırı gebe kalma isteği veya gebe kalma korkusu bunlar arasında sayılabilir.

Hanefî ve Hanbelîlere göre gebe kadın âdet görmez. Mâlikîler ve son dönemdeki fetvasına göre İmam Şâfiî ise gebe kadının da bazan âdet görebileceğini söylemiştir. Onlar, âdet kanamasından söz eden âyetin mutlak anlamı ile, âdetin kadının fıtratından olduğunu bildiren bazı haberlere dayanırlar.[15]

En uzun ve en kısa âdet süresi: Hanefîlere göre, hayzın en kısa süresi üç gün, üç gecedir. Bundan azı özür kanı sayılır. Ortası 5 gün, en uzun süresi ise 10 gün 10 gecedir. On günü geçen kanamalar özür kabul edilir. En kısa ve en uzun süre arasında görülecek kanamalar ise “hayız kanı” sayılır. Dayandıkları delil şu hadistir: “Bekâr veya dul kadın için en kısa âdet görme süresi 3 gün, en uzun süresi ise, 10 gündür” [16] Şâfiîlere göre en kısa süre bir gün, bir gece; en uzun süre 15 gün olmakla birlikte, kadınların çoğunun âdetleri altı veya yedi gündür. Mâlikîler, en az süre için bir sınır belirlemezken, en uzun süreyi yeni âdet görmeye başlamış bir kadın için 15 gün olarak takdir ederler.[17]

Kanamanın, âdet görme süresince aralıksız olarak devam etmesi gerekmez, ara sıra kesilebilir. Meselâ; bir kadın 4 gün kanama görse, sonra 2 gün kanama kesilip, bundan sonra 2 gün daha devam etse, bu 8 günün tamamında âdetli sayılır.

İki âdet arasındaki temizlik hâline “tuhr” denir. Bunun süresi 15 günden az olamaz. Fakat bundan fazla olabilir. Aylarca, yıllarca da devam edebilir. Bu şekilde temizlik hali uzayıp giden kadına “mümteddü’t-tuhr” denilir.

Mâlikî ve Hanbelîlere göre, âdet görme süresi içinde kanın kesildiği günlere “temizlik günleri (yevmünneka)”denir ki, âdet gören kadın bu günlerde temiz sayılır ve diğer temiz kadınların yapacaklarını yapar.

Bazı kadınların âdet günleri düzenlidir. Meselâ; her ay 5 veya 6 gün âdet görürler. İlk defa âdet gören genç bir kızda, âdeti bununla belirli hale gelir. Meselâ; böyle bir genç kız, ilk kez olarak altı gün kanama, bundan sonra yirmi dört gün temizlik görse, bu şekilde âdeti belirli hale gelmiş olur. Bu genç kız, rahatsızlığı sebebiyle ayrıca özür kanı görmeye başlasa, her ay âdeti 6 ve temizlik günleri de 24 gün olarak hesap edilir.

Bazı kadınlarda hayız günleri, bir ayda 5, diğer ayda 6 gün âdet görme gibi düzensiz olabilir. Bu durumda, ihtiyatlı olanla amel etmek gerekir. Meselâ; böyle bir kadın, altıncı gün olunca yıkanır, namazlarını kılar ve Ramazan ayına rastlamışsa orucunu tutar. Çünkü bu altıncı gündeki kanamanın, özür kanı olması akla gelir. Fakat bu altıncı gün çıkmadıkça cinsel ilişkide bulunmaz. Boşanmışsa iddeti bitmiş sayılmaz. Çünkü bu altıncı gündeki kanamanın âdet kanı olması da muhtemeldir.

Bir kadının mutat olan âdet görme süresinin değişmiş sayılması için, en az iki defa başka bir sürede cereyan etmesi yeterlidir. Meselâ; düzenli olarak her ay 5 gün süreyle âdet görürken, bu süre daha sonra 6 güne çıksa, artık bu yeni süreye tabi olur.

Düzenli süreyi aşan, fakat 10 günü geçmeyen kanamalar, âdet kanaması sayılır. Bu durumda düzenli süre 10 güne dönüşmüş olur. Meselâ; her ay 7 gün süreyle âdet gören kadın, daha sonra 10 gün kanama görse, âdet görme süresi 10 güne çıkmış olur. Ancak, düzenli olarak görülmekte olan âdetten sonra, kanama süresi 10 günü aşarsa, düzenli süreye itibar edilir, fazlası özür kanı sayılır. Meselâ; daha önce âdet görmesi düzenli olarak 7 gün süren bir kadın, daha sonra her ay 11 veya 12 gün kanama görmeye başlasa, bunun düzenli olan 7 günü hayız, geri kalan, 4 veya 5 günü ise özür kanı kabul edilir.

Düzenli süreden önce görülmeye başlayan ve toplam 10 günü aşmayan kanama da âdet kanaması kanı sayılır. 10 günü aşarsa düzenli süre kısmı âdet, önceki fazlalık özür kanıdır. Meselâ; her ayın başından itibaren 5 gün âdet gören kadın, daha sonra düzenli süreden önce 2 veya 3 gün daha kanama görmeye başlasa, bunların toplamı olan 7 veya 8 gün, âdet görme süresi sayılır. Eğer toplam 10 günü aşarsa, düzenli süre olan 7 gün âdet, fazlalık günler ise özür kanı kabul edilir.

Âdet görme süresi içinde kanamanın kesilmesi:

Âdet hali devam ederken kimi zaman kanama kesilir, sonra yine görülmeye başlayabilir. Böyle bir durumda, Hanefî ve Şâfiîlere göre kadın, âdet görme günleri içinde kanın görülmediği sürelerde de âdetli sayılır. Meselâ; bir kadın bir gün kanama görse, ikinci günde kan kesilmiş olsa, üçüncü veya dördüncü gün yeniden kanama görse, kadın bütün bu süre içinde âdetli sayılır. Bu duruma göre, iki kanama arası görülen temizlik, âdet görme süresini bölen bir süreç olarak kabul edilmemiştir. Aksine, başında ve sonunda kanın görülmesi şartıyla, on günü aşmayan bu süre içinde kadın âdetli sayılır.[18]

Sürekli olarak özür kanı gören kadının âdet görme süresini hesaplama:

İlk defa âdet görmeye başlayan bir genç kızın âdeti sabit olmaksızın kanı kesilmeyip devam edecek olursa, her aydan on günü “hayız”, yirmi günü de “temizlik” günleri sayılır. Bu temizlik günlerinde özür sahibi olarak amel eder.

Düzenli âdet görmekte olan bir kadında, hastalık sebebiyle sürekli olarak kanama olmaya başlasa, düzenli âdet süresine karşılık olan günlerde âdetli, bunun dışında temiz sayılır. Yine her ay 10 gün hayız; 20 gün veya 6 aydan daha az bir süre temizlik hali düzenli olan bir kadından daha sonra sürekli olarak kan gelecek olsa, her ayın ilk 10 günü hayız, diğer 20 günü veya 6 aydan az olan süre de temizlik sayılır. Ancak temizlik süresi 6 ayı aşarsa, 6 aydan bir saat eksik kabul edilir. Çünkü 6 ay, gebelik süresinin alt sınırıdır.

Bir hastalık veya dikkatsizlik sonucu, âdet günlerini unutmuş olan bir kadına “mütehayyire” denir. Böyle bir kadında kanama kesilmeksizin devam ederse, âdet görme süresi konusunda yoğunlaşmış kanaatiyle amel eder. Yoğunlaşmış kanaati de yoksa ihtiyata uyar. Meselâ; âdet görme süresinin 5 gün olduğuna kanaat getirirse buna uyar. İhtiyat uygulanırsa; boşanma iddeti konusunda âdeti 10 gün, temizlik süresi de 6 aydan bir saat eksik olmak üzere takdir edilir. Başka bir görüşe göre ise, temizlik süresi 2 ay olarak kabul edilir.[19]

  • Adet Görme Ne Zaman Başlar?

Tıb biliminin önemli bir gelişme kaydettiği günümüzde kadının âdet dönemi, süreleri ve bununla ilgili olarak alınacak sağlık önlemleri tıp biliminin verilerine de dayandırılmalıdır. Nitekim gözlem ve tecrübeye dayanarak, kendi dönemlerinde fıkıh bilginlerinin ulaştığı sonuçlarla tıbbın verilerinin ne kadar örtüştüğü aşağıda vereceğimiz bilgilerden anlaşılacaktır.

Tıb biliminin verilerine göre ortalama ilk âdet görme (menarş) yaşı 11-14 arasıdır. İlk âdet kanaması 16-18 yaş arasında olursa, buna “gecikmiş âdet görme” adı verilir. 9 yaştan önce görülmesi de erken olgunlaşmanın belirtisidir. Bir genç kızın 18 yaşına geldiği halde âdet görmemesi “âdet yokluğu” olarak değerlendirilir ve doktor muayenesini gerektirir. İlk âdet görme yaşı ailesel, bölgesel ve beslenme şartlarından etkilenir. Türkiye’de ortalama ilk âdet kanaması yaşı 12 yaşdır.

Ancak ergenlik döneminden önce, gebelik sırasında, emzirme döneminde ve menopozdan sonra âdet görülmemesi normaldir ve “fizyolojik âdet yokluğu” adını alır. Bunun dışında kalan bütün âdet yoklukları (amenoreler) ise normal değildir, yani “patalojik âdet yokluğu” dur. Âdet görme dönemlerinin sona ermesi, yani âdet kanamasının tam olarak kesilmesi ve artık olmaması “menopoz” adını alır. Menopoz genellikle 45-50 yaşları arasında olur. Bu yaşlardan erken veya geç olması da görülebilir. Âdet kanamaları arasındaki sürenin giderek uzaması ve kanama miktarında giderek azalma olması menopozun en sık görülen belirtisidir. Bazen de âdet kanamalarının sona ermesi birdenbire olur. Menopoza yakın dönemde aşırı ve düzensiz kanamalar sıklıkla görülebilir.[20]

Âdet kanaması genellikle 28 gün arayla yinelenir. Kadınların yaş ve ruhsal durumları gibi etkenler nedeniyle, normalde 24-34 gün arasında olabilir. Âdet kanaması süresi genellikle 3-5 gün olmakla birlikte, 2-8 gün arası olabilir. Kanama süresi aynı kadında bile değişkendir.[21]

Âdet görme sırasında olabilen bu kanama kesilmesine, tıp biliminde kriptomenore denilir. Bunun iki nedeni olabilir: Ya âdet kanaması fark edilemeyecek kadar az miktarda olmuştur, ya da genellikle üreme organına ilişkin bir gelişme kusuru, âdet kanının dışarı akmasını engellemiştir.[22]

LOHUSALIK (NİFAS) NEDİR?

Nifas, doğumun arkasından gelen kan demektir. Doğum sırasında çocuk ile birlikte veya doğumdan önce gelen kan, bozuk bir kan veya özür (istihâza) kanıdır. Kadın gebelik süresince ve doğum gerçekleşinceye kadar abdest alır ve namazını kılar. Rahatsızlığı sebebiyle abdest alamazsa teyemmüm eder ve namazını ima ile kılar, namazı vaktinden sonraya bırakmaz.

Lohusalığın en kısa süresi için bir sınır yoktur. Bir gün bile olabilir. Çünkü bunu belirleyen bir âyet veya hadis yoktur. Bu durumda, onun fiilen var olduğu süreye bakılır. Hanefîlerle Hanbelîlere göre, lohusalığın en uzun süresi 40 gündür. Bundan sonra görülecek kan özür kanıdır. Delil, Ümmü Seleme (r. anhâ)’den nakledilen şu hadistir: “Lohusa kadın, Rasûlullah döneminde kırk gün kırk gece beklerdi.” [23] Şâfi ve Mâlikîlere göre ise azamî lohusalık süresi 60 gündür. Ancak bu süre genellikle kırk gün olarak gerçekleşir.

Günümüz tıp biliminde doğum sonrası nifas dönemi şöyle tanımlanır: Lohusalık dönemi altı hafta süreyle kadının rahim, doğum kanalı ve gebeliğin getirdiği tüm değişikliklerden uzaklaşıp eski durumlarına dönmelerini içeren dönemdir. Doğumla büyüyen rahim, doğumdan sonraki günlerde her gün biraz daha küçülür. Bu küçülmenin en önemli nedeni, rahimdeki kas hücrelerinin küçülmesidir.[24]

Kadın doğum yapmakla birlikte kan görmeyebilir. Rivayete göre, Rasûlullah devrinde bir kadın doğum yapmış ve lohusalık kanı görmemiş, bu yüzden de kendisine “zâtu’l-cüfûf” adı verilmiştir.[25]

El, ayak gibi uzuvları belirmiş olan bir çocuğun düşmesiyle nifas hali meydana gelir ve genellikle 10-15 gün kadar devam eder. Fakat henüz uzuvları belirmemiş bir düşüğe nifas hükümleri uygulanmaz. Bunun düşmesiyle görülen kanama üç gün sürer. Daha önce de en az 15 gün temizlik hali devam etmiş olursa bu, bir âdet kanı olmuş bulunur. Böyle değilse, özür kanı sayılır.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre, çocuk doğuran kadından hiç kan gelmese lohusa sayılmaz. Bu yüzden gusül yapması gerekmez. Yalnız abdest alması yeterlidir. Ebû Hanîfe’ye göre, ihtiyat olarak gusül yapar.

Lohusalık süresi içinde kanamanın kesilmesi lohusalıkta kesinti meydana getirmez. Başta ve sonda kanamanın bulunması peş peşe olan kanama gibi kabul edilir. Kanın kesilme süresinin 15 günden daha az veya daha çok olması arasında fark yoktur.

Şâfiî ve Mâlikîlere göre ise, aradaki temizlik süresi 15 günü geçerse, “temizlik”, bundan sonrası “hayız” sayılır. Temizlik hali yarım aydan az devam ederse, hepsi lohusalık sayılır.

İkiz doğumlarda lohusalık süresi, ilk çocuğun doğumu ile başlar. Şâfiîlere göre ise, bu süre ikinci çocuğun doğumu ile başlar. Birinci çocuğun doğmasından sonra gelen kan ise, eğer âdet zamanına rastlanmışsa hayız kanı, aksi durumda özür kanı sayılır.[26]

HAYIZ VE LOHUSALIĞIN HÜKÜMLERİ

1. Boy abdestinin gerekli olması: Hayız ve nifas hâli sona erince kadının boy abdesti alması gerekir. Namaz, oruç ve hacda tavaf gibi ibadetleri yapabilmesi için bu farzdır. Kur’an’da, ay hâli görmekte olan kadınlarla eşlerinin cinsel temasta bulunabilmesi için, kadınların temizlenmeleri gerektiği belirtilir.[27] Diğer yandan Hz. Peygamber, uzun süre kesilmeyen özür kanının hükmünü soran Fâtıma binti Ebî Hubeyş’e (r.anhâ) şöyle buyurmuştur: “Bu kanamayı yapan bir damardır. Bu, ay hâli değildir. Âdet zamanın gelince namazını bırak. Âdetin kadar bir süre geçince kanını yıka, boy abdesti al ve namazını kıl. Bundan sonra da her namaz için yalnız abdest alarak namazını kıl.” [28]

2. Kadının âdet görmekle ergen sayılması: Genç kızın âdet görmesi, erkeğin ise ihtilâm olması ergenlik belirtisidir. Bununla namaz, oruç, hac, zekat gibi dinî emir ve yasaklara muhâtap hâle gelmiş sayılırlar. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Allah âdet görecek çağa gelen kadının namazını, başörtüsüz kabul etmez.” [29]

3. Namazdan muaf tutulmak: Âdetli veya lohusa kadının namaz kılması caiz değildir. Yukarıda zikrettiğimiz Fâtıma binti Ebî Hubeyş hadisinin Buhârî rivâyeti şöyledir: “Âdetin devam ettiği sürece namazı bırak, sonra boy abdesti al ve namazı kıl.” [30] Onların bu süre içinde kalan namazlarını kaza etmeleri gerekmez. Hz. Âişe şöyle demiştir: “Biz Rasûlullah zamanında âdet görüyorduk. Bu süre içinde kılamadığımız namazları kaza etmekle emrolunmuyorduk, tutamadığımız oruçları ise kaza etmekle emrolunuyorduk.” [31]

4. Farz orucu ertelemek: Âdet gören veya lohusa olan kadın, Ramazan orucunu tutmaz ve daha sonra bunu kaza eder. Delil, yukarıda zikrettiğimiz Hz. Âişe hadisidir.

5. Kâ’be’yi tavaf etmemek: Âdetli kadın hac veya umrede Kâ’be’yi tavaf dışındaki bütün hac veya umre menâsikini yapabilir. Delil şu hadistir. Vedâ haccına katılan Hz. Âişe şöyle diyor: Biz Serif’te iken ben âdet gördüm. Rasûlullah (s.a.s) yanıma geldi, ben ağlıyordum. “Sana ne oldu, yoksa ay hâli mi gördün?” diye sordu. “Evet” dedim. O zaman şöyle buyurdu: “Şüphesiz bu, Allah’ın Âdem kızlarına yazdığı bir şeydir. Beytullah’ı tavaf dışında, hacıların yaptığı her şeyi yap.” [32]

6. Kur’an’a el sürmemek ve Kur’an okumamak: Mâlikîler dışında üç fıkıh mezhebine göre ay hâlindeki kadının Kur’an okuması ve ona dokunması caiz değildir. Delil Kitap ve sünnettir. Âyette şöyle buyurulur: “Ona (Kur’an’a) tam olarak temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.” [33] Abdullah İbn Ömer’in naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Cünüp ve hayızlı kadın Kur’an’ı okuyamaz.” [34] Hz. Alî’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) tuvalete gider, abdest bozar, sonra çıkar, bizimle birlikte ekmek ve et yer ve Kur’an okurdu. Buna engel olmazdı. Onu Kur’an’dan cünüplük dışında hiçbir şey ayırmazdı.” [35]

Eğitim amacıyla tefsir, hadis veya fıkıh kitaplarıyla meşgul olmak caiz görüldüğü gibi, Kur’an âyetlerini kelime kelime öğretmede veya dua ve zikir niyetiyle Kur’an okumada bir sakınca bulunmaz.

Mâlikîler’in sağlam görüşüne göre, âdetli veya lohusanın ezberden Kur’an-ı Kerim okumasında veya okutmasında bir sakınca yoktur. Hanefîlere göre ise, bu durumda dua âyetleri dua niyetiyle okunabilir.[36]

İmam Mâlik’e göre cünüp olan Kur’an’ı okuyamaz ise de âdetli veya lohusa olan kadın okuyabilir. Çünkü cünüp derhal yıkanabilirken âdetli veya lohusa uzun süre yıkanamaz. Dayandıkları delil istihsandır.[37] Bu görüş, Kur’an-ı Kerîm öğreten bayanlar için bir kolaylıktır.

7. Mescide girmemek: Âdetli günlerinde kadınlar ve cünüp kişiler namaz kılamayacakları için mescide gelmemeleri de normaldir. Nitekim bir hadiste, “Hiçbir hayızlı ve cünüp mescide girmesin.” [38] buyurulmuştur. Ancak ibâdet amacıyla olmaksızın, bir zarûret veya ihtiyaçtan dolayı âdetli kişinin mescide girmesi mümkün ve caiz olur.[39] Hz. Âişe’den rivayete göre şöyle demiştir: “Bir gün Allah’ın Rasûlü bana; “Mescitten seccadeyi al getir” dedi. Ben âdetliyim, deyince de; “Âdetli olman, senin elinde olan bir şey değildir” buyurdu.[40]

8. Cinsel temasta bulunmamak: Kur’an’da; hayızlı kadınlara temizleninceye kadar yaklaşılmaması bildirilmiştir.[41] Burada eşten ayrı kalma ile kastedilen cinsel temastır. Diğer yandan hayızlı eşiyle ne derece ilgilenebileceğini soran bir sahâbîye Allah’ın Elçisi şu cevabı vermiştir: “Göbekle diz kapağı arası örtülü olarak ondan normal zamanki gibi yararlanabilirsin.” [42] Çoğunluk fakihlere göre hayızlı veya nifaslı kadınla cinsel temas halinde kefâret cezası gerekmez, ancak haram işlendiği için tevbe ve istiğfar etmek gerekir. Burada rahatsız durumdaki kadını koruma söz konusudur.

9. Hayız ve nifasın boşamaya ve iddete etkisi: Hayızlı kadını boşamak caiz değildir, ancak buna rağmen boşama tasarrufu çoğunluğa göre geçerlidir. Âyette; “Boşayacağınız zaman, eşlerinizi iddetlerine doğru boşayın.”[43] buyurulur. Burada temiz günlerinde boşama kastedilmiştir. Diğer yandan, eşini hayız günlerinde boşayan Abdullah İbn Ömer’e, Allah’ın Rasûlü, eşine dönmesini, daha sonra isterse temizlik günlerinde veya gebe iken boşayabileceğini bildirmiştir.[44] Lohusalığın boşama engeli olduğu konusunda bir âyet veya hadis yoktur. Ancak ay hâline kıyas yapılarak aynı illetin bu dönem için de geçerli olduğu düşünülmelidir. Bununla birlikte böyle bir boşama geçerli olur ve kadın üç hayız ve temizlenme süresince boşama iddeti bekler.[45] Gebe iken boşanan kadının iddeti doğumla sona erer.[46]

ÖZÜR KANI (İSTİHÂZE) NEDİR?

Kadının cinsel organının iç taraflarında bulunan bir damardan, hastalık veya bozukluk sebebiyle âdet görme veya lohusalık süresi dışındaki zamanlarda görülen kanamaya “özür (istihâze) kanı” denir. Fakihlerin âdet görme veya lohusalık için en kısa ve en uzun süreleri belirleme çabalarının bir amacı da, hayız ve nifas kanı ile istihâze kanını birbirinden ayırt etmeyi sağlamaktır. Buna göre bir kadında görülen 3 günden az, 10 günden fazla kanama, lohusada 40 günün üstünde görülen kanama ve kimi fakihlere göre gebe kadında görülebilen kanama hep istihâze (özür) kanamasıdır.

İstihâze kanaması; dinmeyen burun kanaması, idrarın tutulamaması veya bir yaradan sürekli kan akması gibi sadece abdesti bozan bir özür halidir. Böyle bir özür, abdest alıp namazı eda edecek kadar bir süre bile kesilmeksizin bir namaz vaktince sürer ve diğer namaz vakitleri içinde de en az bir kez tekrar ederse, bu kişi “özürlü” sayılır. Buna “sahib-i özür” denir. Bu yüzden kendisi hakkında özürlülere ait hükümler uygulanır. Yani âdet görme veya lohusalık sebebiyle yasaklanan oruç ve namaz gibi ibâdetlere, tavafa, Kur’an okumaya, mushafa el sürmeye, mescide girmeye, itikâfa girmeye ve cinsel ilişkide bulunmaya engel teşkil etmez. Kadının sağlığını bozan bir durum olmadıkça, bunlarda bir kerahet de bulunmaz. Çünkü İslâm dini özürlülere bu kolaylıkları sağlamıştır.[47]

Özür kanının abdesti bozduğu hadislerle sabittir. Hz. Âişe’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Fâtıma binti Ebi Hubeyş, Rasûlullah (s.a.s)’a hitaben; “ben istihâze kanaması gören bir kadınım, bir türlü temizlenemiyorum, namazı terk edeyim mi?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Bu kanamayı yapan bir damardır. Âdet görme değildir. Âdet zamanın geldiğinde, namazı terk et. Âdetin kadar bir süre geçtikten sonra kanı temizle, guslet ve  namaz kıl.” [48] Diğer yandan Hz. Peygamber (s.a.s)’in Hamne binti Cahş’a istihâze halinde oruç tutmasını ve namaz kılmasını emrettiği nakledilir.[49]

Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîlere göre, âdet görme veya lohusalık süresi dışında özür kanı gören kadının, kanı temizleyip, pamuk ve benzeri şeyler koyarak temizlik için gerekli tedbirleri aldıktan sonra, her namaz için abdest alması gerekir. Bu abdest, abdesti bozan başka bir sebep bulunmadıkça, bir sonraki namaz vakti girinceye kadar, bu özür kanı sebebiyle bozulmaz. Hz. Peygamber (s.a.s), aşırı kan geldiği için şikâyette bulunan Hamne (r. anhâ)’ye şöyle demiştir: “Cinsel organına pamuk koyup bağlamanı tavsiye ederim. Çünkü bu kanı keser.” [50] Yine özür kanı gören bir kadın için Allah’ın Elçisi şöyle buyurmuştur: “Âdet günlerinde namazı terk eder, sonra gusleder, arkasından her bir namaz için abdest alır, namazını kılar, orucunu tutar.” [51] Çünkü kadının bu temizliği özür ve zaruret hali temizliğidir.

Özür kanı, bazen dokuz yaşından küçük olan kız çocukları ile âdetten kesilme çağına gelmiş olan yaşlı bayanlarda da görülebilir. Meselâ; yetmiş yaşına girmiş bir kadından gelecek kan, özür kanıdır. Başka bir görüşe göre ise, böyle bir kadın daha önceki âdeti üzere gelen kan görürse, âdet görme hâli geri dönmüş olur. Fakat az yaşlık görmesi âdet görme sayılmaz.[52]

Özür kanı gören kadının âdet süresinin hesaplanması:

1. Ergenlik çağına ilk giren genç kız, âdet hâliyle birlikte özür kanaması da görmeye devam ederse, her ayın 10 günü “âdet kanaması”, 20 günü “temizlik hâli” kabul edilir. Bu durumdaki kadının lohusalığı da 40 gündür.

2. Düzenli âdet görmekte olan bir kadın, özür kanaması görürse, âdet süresinden fazla olarak devam eden kan, özür kanı sayılır.

3. Âdet süresini unutmuş olan (muhayyire veya mütehayyire) kadın, özür kanaması görürse, ihtiyatlı olanı alır ve onunla amel eder.[53]

Dipnotlar:

[1] Komisyon, İlmihal, I, 211. [2] Bakara, 2/222. [3] Bakara, 2/228. [4] Talâk, 65/4. [5] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, Azim baskısı, II, 99. [6] bk.Levililer, 15/ 19- 24, 18/ 19, 20/ 18; II. Samuel, 11/ 4; Hezekiel, 22/ 10. [7] bk. Levililer, 15/ 19. [8] el-Bakara, 2/ 222. [9] Buhârî, Hayz, 1, 7, Edâhî, 3, 10; Müslim, Hacc, 119, 120; Ebû Dâvud, Menâsik, 23. [10] Müslim, Hayz, 16; Nesâî, Tahâre, 18; İbn Mâce, Tahâre, 12. [11] Buhârî, Hayz, 5, Tahâre, 175; Dârimî, Tahâre, 108. [12] Buhârî, Hayz, 2, 3; Müslim, Hayz, 15; Nesâî, Tahâre, 173. [13] Müslim, Hayz, 14 [14] İbn Âbidîn, age, I, 279 vd.; Şürünbülâlî, Merâkı’l-Felâh, Mısır, 1315, s. 23; İbn Kudâme, Muğni, Kahire, t.y. I, 363. [15] İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, I, 51 [16] Zeylâî, Nasbu’r-Râye, I, 191 [17] Kâsânî, I, 39; İbnü’l-Hümâm, age, I, 11; İbn Rüşd, age, I, 48 vd.; İbn Kudâme, Muğnî, I, 308. [18] İbn Rüşd, age, I, 52; Zühaylî, age, I, 463; İbn Âbidîn, age, I, 263 vd.; Bilmen, age, 95 vd. [19] Bilmen, age, 97 [20] Görsel Sağlık Ansiklopedisi, II, 314-316. [21] Görsel Sağlık Ansiklopedisi, II, 314. [22] Görsel Sağlık Ansiklopedisi, Görsel Yayınlar, İstanbul 1984, II, 316. [23] Ebû Dâvud, Tahâre, 119 [24] bk.Görsel Sağlık Ansiklopedisi, 3. baskı, Ankara 1984, “Lohusalık Dönemi” mad., II, 354, 355. [25] bk. İbnü’l-Hümâm, age, I, 129; Kâsânî, age, I, 41-43; İbn Âbidîn, age, I, 275 vd; Meydânî, Lübab, I, 352; Şürünbülâlî, age, 23; Zühayli, age, I, 466, 467 [26] İbn Âbidîn, age, I, 275 vd.; Zühayli, age, I, 446 vd.; Bilmen, age, s. 97 vd. [27] bk. Bakara, 2/ 222. [28] Buhârî, Hayz, 19, 24, Vudû’ , 63; Müslim, Hayz, 62, 63; Ebû Dâvud, Tahâre, 107; Tirmizî, Tahâre, 93, 95, 96. [29] İbn Mâce, Tahâre, 132; Ebû Dâvud, Salât, 84; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed İbn Hanbel, IV, 151. [30] Buhârî, Hayz, 19, 24. [31] Buhârî, Hayz, 20; Ebû Dâvud, Tahâre, 104; Tirmizî, Savm, 67; Nesâî, Hayz, 17, Sıyâm, 64. [32] Buhârî, Hayz, 1, 7, Hacc, 71; Edâhî, 3, 10; Ebû Dâvud, Menâsik, 23. [33] Vâkıa, 56/ 79. [34] İbn Mâce, Tahâre, 105; Tirmizî, Tahâre, 98. [35] İbn Mâce, Tahâre, 105, H.No: 593. [36] Zühaylî, I, 470, 471. [37] İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 78-80; Zühaylî, age, I, 380. [38] İbn Mâce, Tahâre, 92; Dârimî, Vudû’ , 116. [39] Müslim, Hayz 11-13; Nesâî, Tahâre, 172, Hayz, 18; İbn Mâce, Tahâre, 120 [40] bk. Müslim, Hayz, 11- 13; Nesâî, Tahâre, 172, Hayz, 18; İbn Mâce, Tahâre, 120. [41] el-Bakara, 2/ 222. [42] Müslim, Hayz, 16; Nesâî, Tahâre, 18; İbn Mâce, Tahâre, 12. [43] Talâk, 65/ 1. [44] bk. Müslim, Talâk, 1-5. [45] Bk. Bakara, 2/ 228. [46] Talâk, 65/4. [47] İbn Âbidîn, I, 111, İbn Kudâme Muğnî, I, 339. [48] Buhârî, Vudû, 63, Hayz, 24; Müslim, Hayz, 62,63; Ebû Dâvud, Tahâre, 107; Tirmîzî, Tahâre, 93, 95, 96 [49] Şevkânî, age, I, 271 [50] Ebû Dâvud, Tahâre, 109; Tirmîzî, Tahâre, 95; İbn Mâce, Tahâre, 115. [51] Şevkânî, age, I, 274; Zeylâî, age, I, 202 vd. [52] İbn Âbidîn, age, I, 111 vd.; el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 2. baskı, Bûlak, 1310, I, 38 vd.; Zühaylî, age, I, 478 vd.; Bilmen, age, s. 102 [53] İbnü’l-Hümâm, age, I, 122-124; Meydânî, age, I, 50; Kâsânî, age, I, 41 vd.; İbn Âbidîn, age, I, 277.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KADINLARA MAHSUS HALLER NELERDİR?

Kadınlara Mahsus Haller Nelerdir?

KADINLAR HAYIZ VE NİFAS HALLERİNDE NELERİ YAPAMAZLAR?

Kadınlar Hayız ve Nifas Hallerinde Neleri Yapamazlar?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.