Gönülde Peygamber Sevgisinin Galip Gelmesinin Bereketi

Bir gönülde Allah Resulünün (s.a.v) sevgisi ağır gelirse kişide nasıl bir hâl değişimi olur? Hüdâyî Hazretleri bu sevgi ile ilgili ne buyuruyor?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Gâlib olsa kişide hubb-i Habîb-i Medenî,
Zerrece gelmez ona ziynet dünyâ-yı denî…
Terk edip bid‘ati râh-ı sünene sâlik olur,
Bezleder Hakkʼa ibadet yoluna cân u teni…

“Bir gönülde, nurlu Medîneʼdeki Allâhʼın Habîbiʼnin muhabbeti gâlip olursa, ona dünyevî ve nefsânî ziynetler zerre kadar câzip ve kıymetli gelmez. Onun bütün zevki; sünnete aykırı hâl ve davranışları terk edip Efendimizʼin yolunun sâdık bir yolcusu olmak ve Cenâb-ı Hakkʼa ibadet yoluna ruh ve bedenini cömertçe sarf etmek olur.”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i seven, dünyaya îtibar ve iltifat nazarıyla bakmaz. Zira gerçek mânâda seven birine, sevdiğinin husûsiyetleri sirâyet eder. Bizler de dâimâ âhireti dünyaya tercih eden Efendimiz’i seviyorsak, O’na benzemeye çalışmalı ve gönlümüzün rotasını, esas ve ebedî hayat olan âhirete çevirmeliyiz.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin nebevî terbiyesi altında yetişmiş olan ashâb-ı kirâm, Allah ve Rasûlʼüne öyle bir muhabbetle bağlandılar ki, onların gözlerinde ve gönüllerinde dünyanın bütün câzibeleri âdeta bir çakıl taşı gibi değersiz hâle geldi. Onlar, yarın nefislerinin varacağı konağın kabir olacağı şuuru içinde yaşadılar.

Yine onlar Allâhʼa ve Rasûlʼüne muhabbetle râm olup bütün gayretlerini İslâmʼın intişârına sarf ettikleri için, Cenâb-ı Hak dünyayı onların ayaklarının altına serdi. Kısa sürede İslâm fetihleri kıtalara ulaştı. Ülkeler fethedilip ganimetler Medîneʼye aktığında bile, ashâb-ı kirâmın evlerinin dekoru değişmedi. Yine kifâyet miktarıyla yetinip ihtiyaç fazlasını infâk ettiler. Ne kendilerine haddinden fazla harcayıp israfa sürüklendiler, ne de kendilerine biriktirip cimrilik ettiler.

Zamanımızın amansız hastalıklarından biri olan aşırı tüketim, oburluk, lüks ve gösteriş, sahâbe neslinin tanımadığı bir hayat tarzı idi. Onlar, dünya nîmetlerini, Allah ve Rasûlʼünün rızâ ve muhabbetine nâil olabilmek için bir vâsıta hükmünde gördüler. Aslâ vâsıtayı gâye hâline getirmediler. Yani dünya nîmetlerini gönüllerinde putlaştıran gâfillerden olmadılar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2022 – Ekim, Sayı: 440

İslam ve İhsan

ASHAB-I KİRAM'IN PEYGAMBER SEVGİSİ

Ashab-ı Kiram'ın Peygamber Sevgisi

ALLAH DOSTLARININ PEYGAMBER SEVGİSİ

Allah Dostlarının Peygamber Sevgisi

SAHABENİN PEYGAMBER SEVGİSİNE ÖRNEKLER

Sahabenin Peygamber Sevgisine Örnekler

SAHABENİN PEYGAMBERİMİZE OLAN SEVGİ VE BAĞLILIĞI

Sahabenin Peygamberimize Olan Sevgi ve Bağlılığı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.