Bedel İçin Vasiyette Bulunmanın Hükmü Nedir?

Bir kimse kendisine haccetmek farz olduğu yıl, hacca gitmek üzere yola çıkar da haccı tamamlamadan ölüm yatağına düşerse, ölmeden önce vasiyette bulunması farz değildir.(İbnü Hümâm, II, 222.) Fakat, kendisine hac farz olduğu yıl hac yapmayıp sonraki yıllarda memleketinde veya yolculuğunda ölen kimsenin, adına hac yapılmasını vasiyet etmesi farz olur.(İbnü Hümâm, II, 222.) Vekaleten hac için vasiyet konusunda genel vasiyet prensipleri uygulanır.

Ölen kişi, kendi adına hac yapılmasını vasiyet etmiş ise, varislerin, terekenin üçte birinden harcamak sureti ile onun adına hac yaptırmaları gerekir.(Kâsânî, II, 222.) Şayet “Malımın üçte birinin tamamı ile benim için hac yaptırın” diye vasiyet eder ve bu para ile birden fazla hac yaptırılabilirse birden fazla hac yaptırılır. Bu durumda bütün hacların aynı yıl içinde yaptırılması daha faziletlidir.(Kâsânî, II, 223.)

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre; farz haccı eda etmeden ölen kimsenin adına hac yapılması konusunda vasiyet şartı aranmaz. Ölenin vasiyeti bulunmasa bile, tıpkı borçlarının mirasından ödendiği gibi, genel vasiyet kuralları dikkate alınmadan, hacca vekil gönderme masrafları da malının tamamından harcanarak hac görevi yaptırılır.(Şîrâzî, II, 637. İbn Kudame, IV, 375.) Çünkü hac yapmak, Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Bu hakkın yerine getirilmesi gerekir. Şu hadis, bu görüşün delildir.(Şirbînî, II, 219.)

- “Ey Allah’ın Elçisi! Babam hac yapmadan öldü. Onun yerine hac yapayım mı?” diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.),

- “Babanın borcu olsaydı, onu öder miydin?” dedi. Sahâbî,

- “Evet” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.),

- “Allah’a olan borç ödenmeye daha layıktır” buyurdu.(Nesâî, Hac, 11, V, 118.)

Bir kimse ölen anne ve babasının yerine vekaleten hac yaparsa anne babasının üzerinde hac borcu varsa yerine getirilmiş, yoksa hac sevabı kazanmış olur. Peygamberimiz (s.a.s.),

Kim annesinin veya babasının yerine hac yaparsa onların haccını yerine getirmiş olur” buyurmuştur.(Dârekutnî, Hac, II. 259-260. İbn Kudâme, IV, 378. bk. Nesâî, Menâsik, 8, V, 116.)

KAYNAK: Diyanet Hac İlmihali, DİB Yayınları, 2013, Ankara

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.