Zariyat 49. Ayet Ne Diyor?

Zariyat suresi 49. ayet neden bahsetmektedir? İbret alıp düşünmemiz gereken şey nedir? Allah (c.c) bizler için nasıl bir hayat tazim etmiştir? Kısaca Zariyat 49. ayet ve almamız gereken dersler...

"İbret alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır." (Zariyat 49)

Vahdeti yalnız kendisine münhasır bırakan Cenâb-ı Allah -celle celâlühû- bütün mahlûkâtı çift olarak yaratmıştır. Müsbet ilmin ancak yakın zamanda tespit edebildiği bu çift yaratılış keyfiyeti, bize on dört asır evvel muhtelif âyetlerle bildirilmiş, insanlığa bir ilim armağanı olarak sunulmuştur.

Beşer idrâk ve zevkinin ötesinde bir gelin odası hassâsiyet ve îtinâsı ile döşenen bu kâinat, zerrelerin, tanelerin, hücrelerin, bitkilerin, hayvanların, insanların ve maddenin, hattâ atom içindeki elektron ve proton gibi esrârlı unsurlara kadar bütün eşyânın karakterlerine göre husûsî ve acâip bir izdivac kanununa tâbî kılınmıştır.

Âyet-i kerîmede:

“O Sübhân ki, toprak mahsûllerinden, kendilerinden ve bilmediklerinden eşler yaratmıştır.” (Yâsîn, 36) buyrulur.

Lâkin en zâhir ve bediî imtizaçları ihtivâ eden eşlik kanunu, kemâlini insanda bulmuştur.

AİLEDE DÜŞÜNENLER İÇİN İBRETLER VARDIR

Allah Teâlâ, aile müessesesinde düşünenler için birçok hikmetlerin gizli bulunduğunu beyân eder:

“Sizlere kendilerinizden eşler yaratması ve aranızda muhabbet ve merhamet te’sîs etmesi O’nun âyetlerindendir. Doğrusu bunda, düşünen bir kavim için muhakkak ki ibretler vardır.” (er-Rûm, 21)

Evlenecek iki yabancı kişinin bir kader programı ile bir araya gelmesi, aralarında teessüs eden muhabbet ve merhamet münâsebetleri, cidden düşünülmesi gereken ilâhî kudret tezâhürlerini ihtivâ eder. Bütün mahlûkat manzûmesi içinde, canlı-cansız, zıt ve mukâbil olanların, birbirlerine karşı teveccüh ve alâkaları, bir aynîleşme meylini gösterir. Yâni vahdet temâyül ve arzusunun bir eseridir. Zîrâ, hepsinin aslı aynıdır. Bütün bir kesret âleminin tekrar vahdete inkılâb etme meyli, eşyânın tabiatında mevcuttur.

Varlıklar, kemâlini insanda bulur. Muhabbetin mevzuu ne kadar mükemmel ise, ondaki kemâl ve yakıcılık da o nisbettedir.

Çiftlerin, cismâniyet ve rûhâniyet ile ilâhî lezzetleri teneffüs etmesi, onları ilâhî râbıta ve muhabbetle Hak Teâlâ’ya müteveccih ilâhî derinliğe ve hakîkat yolculuğuna götürür. Hilkatin ibret ve hikmetlerine müstağrak kılar.

Leylâ, seneler sonra Mecnûn’un yanına gelir. Mecnun onunla ilgilenmez. Leylâ:

“–Benim için çöllere düşen sen değil miydin?” der.

Mecnun:

“–İzâfî ve gölge olan Leylâ aradan çıktı ve eridi.” diye karşılık verir.

Mecnûn’un hayatının gâyesi olan Leylâ, ilâhî muhabbete bir basamak teşkil etmiştir. Mecnun, hakîkatini aradığı ilâhî muhabbet âleminde yerini bulunca, hayatındaki Leylâ’nın rolü bitmiştir.

Mesnevî hikâyelerinde geçen Leylâ, sonunda ilâhî muhabbete dönen ve kişiliğini Hak’la aynîleştiren ilâhî aşkın sembolüdür.

Diğer bir ifâdeyle Leylâ, gönülleri mecnûn eden, fizikî irâdeyi sıfırlandıran, ilâhî bir aşk ufkudur.

Bu bakımdan Leylâ’lar ile başlayan muhabbet mâcerâsı, Mevlâ’da sükûn bulur.

Leylâ nihâyet sıradan bir insandır. Âşıkını, adı Kays iken Mecnun (deli) olarak dillere destan eder.

Fakat o mâşuk, Leylâ değil de, kâinâtın varlık sebebi ve Allâh’ın “Habîbim” hitâbına mazhar kıldığı bir varlık olursa, kim bilir âşık ne hâle gelir!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahçesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM’DA AİLE HAYATI

İslam’da Aile Hayatı

AİLENİN GEÇİMİYLE İLGİLİ AYETLER VE HADİSLER

Ailenin Geçimiyle İlgili Ayetler ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.