Ramazan’a Erişip De Günahları Affedilmeyen Kimse

Bu muazzam kazanç mevsimine bîgâne kalanların hâli, âdeta bir define üzerinde yaşayıp da aç ölen bedbahtların hâline benzer. Yahut bu, bereketli Nisan yağmurlarında sırılsıklam ıslandığı hâlde ondan zerre kadar istifâde edemeyen sert kayalıkların nasipsizliğini hatırlatan bir mahrûmiyettir.

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Ramazan geldi, artık maddî yiyeceklerden elini çek ki, sana gökten mânevî rızıklar gelsin. Bu ay, gönül sofrasının kurulduğu aydır. Gönlün, bedenin hatalarından kurtulduğu aydır. Gönüllerin aşk ve îmân ile dolduğu aydır.”

Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senâlar olsun ki, bizleri yine Ramazân-ı Şerîf’in uhrevî iklîmine kavuşturdu. Ramazân-ı Şerîf, ömür takvimi içerisinde müs­tesnâ bir lûtuf ve rahmet ayı… Mânevî kazançların en kıymetli mevsimi… Cenâb-ı Hakk’ın ümmet-i Muhammed’e büyük bir ihsânı, muazzam bir ikrâmı… Mü’minler için mânevî kıymetlerle dolu, ilâhî bir hazine… Nitekim bir hadîs-i şerîfte:

“Eğer kullar, Ramazan’ın fazîletlerini bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını temennî ederlerdi…” buyruluyor. (Heysemî, c. III, sf. 141)

Şüphesiz ki Cenâb-ı Hakk’a kulluk, belli zamanlara has bir merasim değil, ömürlük bir takvâ hayatıdır. Ömrün her ânı, rızâ-yı ilâhîyi tahsil fırsatıdır. Lâkin nasıl ki 24 saatlik bir gün içinde seher vaktinin, 7 günlük bir hafta içinde mübârek Cuma gününün apayrı bir mânevî husûsiyeti varsa, senenin ayları içinde de Ramazân-ı Şerîf’in öyle müstesnâ bir kıymeti bulunmaktadır.

Ramazân-ı Şerîf, Cenâb-ı Hakkʼın kuluna yakınlık ve dostluk davetidir. Bu davete icâbet edenler için müstesnâ bir mânevî kazanç mevsimidir. Nasıl ki bazı meslek erbâbı, sahalarında başarılı olabilmek için; sporcular da girecekleri müsâbakalarda gâlip gelebilmek maksadıyla, çalışma kamplarına çekilip ihtilâttan men kararı alırlarsa, yani dış dünya ile alâkalarını keserlerse, Ramazân-ı Şerîf de mü’minler için dünyevî alâkaları asgarîye indirip Hakk’a yakınlık ve dostluğun müstesnâ fırsatları üzerinde yoğunlaşma mevsimidir. Kulu Rabbinden uzaklaştıran her şeyden el çekerek, rızâ-yı ilâhîyi tahsilin bereketli fırsatlarından bolca istifâde etme zamanıdır.

Düşünmeliyiz ki;

Dünyevî işlerimiz için ne kadar çalışıp yoruluyoruz? Dünyevî hedeflerimize ulaşabilmek için ne kadar vakit, nakit ve emek sarf ediyoruz?

İşte bu mübârek ayda; uhrevî hedeflerimiz için, mânevî hayatımızı takviye için, kalben merhaleler katedebilmek için, kulluğumuzu kemâle erdirebilmek için, velhâsıl Hakk’a yakınlaşabilmek için, âdeta bir seferberlik heyecanıyla gayretlerimizi zirveye çıkarmalıyız.

Bunun için de evvelâ Cenâb-ı Hakk’ın biz kullarına olan bu müstesnâ ikramının değerini idrâk etmeliyiz. Zira Ramazan, bütün hayır-hasenâtın kat kat sevapla mükâfatlandırıldığı ilâhî bir lûtuf ayıdır. İçinde bin aydan hayırlı bir Kadir Gecesi bulunan Ramazân-ı Şerîf’i lâyıkıyla ihyâ edebilenler, sayısız nîmetlere nâil olurlar. Ona duyarsız kalıp gafletle ziyan edenler ise, dehşetli bir mahrûmiyete dûçâr olurlar.

Ramazân-ı Şerîf gibi yüce bir ikrâm-ı ilâhîye gâfil kalmanın ne büyük bir hüsran sebebi olduğunu, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde şöyle haber vermişlerdir:

“…Cebrâil -aleyhisselâm- bana göründü ve; «Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn!» dedim.” (Bkz. Hâkim, IV, 170/7256; Tirmizî, Deavât, 100/3545)

Bu muazzam kazanç mevsimine bîgâne kalanların hâli, âdeta bir define üzerinde yaşayıp da aç ölen bedbahtların hâline benzer. Yahut bu, bereketli Nisan yağmurlarında sırılsıklam ıslandığı hâlde ondan zerre kadar istifâde edemeyen sert kayalıkların nasipsizliğini hatırlatan bir mahrûmiyettir.

Kaynak: 2017 – Haziran, Sayı: 375, Sayfa: 032

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.