Rabbini Nasıl Bilirsin?

Nefsimizi iyi tanımamız lazımdır. Hadisi kutside “Kim ki nefsini bilirse Rabbini de bilir” buyrulmuştur. Yani nefsini tanıyamayan Rabbini bilemez. Yusuf aleyhisselam ne diyor “Ben nefsimi temize çıkaramam çünkü nefis hep kötülüğü emreder.”

Selman TAN: Efendim müsadeniz olur ise manevi yolculuğa, manevi eğitime dair bazı sorular sorsak. Mesela seyri sülûk nedir?

Mustafa KAMER: Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem “Beni Rabbim terbiye etti, terbiyemi de çok güzel yaptı” buyuruyorlar. Müridi önce mürşit terbiye eder sonra peygamber terbiye eder sonra murakabelerde ise Allah terbiye eder. Bütün terbiyecilerin terbiyecisi olan hakiki terbiyeci ve hakiki mürşit her zaman için Allah zül celâldir.

S. TAN: Nefs ve ruh hakkında ne dersiniz?

KAMER: Nefis anasırı erbaa denilen dört unsurdan meydana gelmiştir. Su, hava, toprak ve ateş. Nefs cismi latiftir ama zulmanîdir. Ne gibi derseniz gece gibidir.

Bir de letaifler vardır. Beş letaif kalp, ruh, sır, hafi ve ahfâdır. Bunlar insanın sadrındadır. Asıl makamları arştadır. Bunlar zikirle nurlanır. Hepsine birden Letaif-i hamse denir. Sadr nurlanırsa toprak su hava ve ateş te nurlaşır.

İnsandaki ruh cismi latiftir ve nuranîdir. İnsan ölünce “Biz Allah’a aidiz ve elbette O’na döneceğiz” ayeti okunur.

Allah’tan gelen ruhtur ve Allah’a rucû eder. Vücut ise topraktan geldiği için toprağa gider. Yani her şey aslına rucû eder. Şunu iyi bilmeliyiz ki ruhumuzu dünyadayken geliştiremez ve beden kafesinden kurtaramaz isek ruhumuz kabirde hapistir.

Nefse muhalefet ibadetin başıdır. Tarikata girince en çetin mücadele nefs ile yapılır.

Nefsimizi iyi tanımamız lazımdır. Hadisi kutside “Kim ki nefsini bilirse Rabbini de bilir” buyrulmuştur. Yani nefsini tanıyamayan Rabbini bilemez. Yusuf aleyhisselam ne diyor “Ben nefsimi temize çıkaramam çünkü nefis hep kötülüğü emreder.”

Şeytan açık bir düşmandır. Şeytan ile Ademoğlu arasında kan davası vardır. Fakat nefs içimizde olmasına rağmen şeytandan daha azılı bir düşmandır. Şeytan insana vesvese vermekten başka bir şey yapamaz. Nefs ise öyle değil inat eder, ısrar eder sana istediğini yaptırıncaya kadar uğraşır. Nefsle ona göre mücadele etmelidir. Serkeş atlara gem vursan bile fayda etmez onlara sakinleştirici vurulur. Bütün nefsler serkeştir. Mürşitler onlara gem veya sakinleştirici vururlar.

Nefsin bir çok hileleri vardır. Kadın, güzel giyinmek, güzel yemek, top oynamak veya seyretmek, para kazanmak, mal biriktirmek, mevkiilere koltuklara yapışmak gibi. Bir çok insan bunların peşinde farkına varmadan koşmaktadır. Allah’ın peşinde koşan gönlünde onun aşkı olan kaç kişi vardır.

KALP NASIL ZİKREDER?

S. TAN: Kalp nasıl zikreder, zikrettiği nasıl farkedilir?

KAMER: Saatin nasıl çalıştığı işitilirse kalbin çalıştığının da öyle işletilmesi lazımdır. Bütün letaifler ayrı ayrı çalıştırılır. Ahfa’dan sonra ise hepsi birlikte tespihsiz çalıştırılır. Sadrın inşirahından sonra iki kaşın arasındaki nefse geçilir.

S. TAN: Kalbin zikri ile kalp tasfiyesi aynı şeyler midir ayrı şeyler midir?

KAMER: Bizim yolumuz kalp tasfiyesi yoludur. Âyeti kerime’de “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle tatmin olur” buyuruluyor. Tatmin olmak doymak demektir. Yani kalp ancak Allah’ın zikriyle doyar. Bir başka âyeti kerime’de “Ey iman edenler Allah’ı çokca zikredin” buyuruluyor. Kalbin sahibi Rabbi Teâla kalbin neyle ve ne şekilde doyacağını bize bildiriyor. Çok çok zikredin. Bazıları ‘bu lisan iledir’ demişler, bazıları ise ‘bu kalp zikridir’ demişlerdir. Esad Erbilî Hazretleri ise “İşin kemali ne kalp zikridir, ne de lisan zikridir, vücudun her zerresi zikretmedikçe zikri kesir meydana gelmez” diyor. Yani Zikri Sultanî’den bahsediyor ve bu zikir herkes için gereklidir demek istiyor.

Allahu Teâla “Ey mutmainne sahibi nefs dön, bana gel, benden razı ol, ben de senden razı olayım, benim has kullarımın, velilerin arasına dahil ol, onlarla birlikte cennete gir” buyuruyor. Bu ayeti kerimeyi yaşayabilmek için yani nefs tezkiyesi için çeşitli yollar oluşturulmuş. Çünkü Allah’ın hitabı mutmainneye ulaşmış nefsedir.

Sami Efendi Hazretleri’nin sohbetlerinde kaç defa “Evlatlarım hiç olmazsa mutmainneye ulaşıncaya kadar çalışın” dediğini hatırlıyorum. Kuran-ı Kerim’de nefsi emmareden, nefsi levvameden, nefsi mülhimeden, nefsi mutmainneden, nefsi razıyeden, nefsi marziyyeden bahsediliyor ise bunlar bir vakıadır ve bunların bir eğitimi vardır.

Letaifler yani kalp, ruh, sır, hafî, ahfâ bunlar çalışıp nurlanınca “Elem neşrah leke sadrak – Senin kalbini açıp nurlandırmadık mı?” ayeti kerîmesi tahakkuk ediyor. Bütün sadrı nur kaplamış oluyor. Sonra nefs zoraki çalışmaya başlıyor. ‘Nefsi çalıştıramadım’ diyenlerin durumunu Sami Efendi Hazretleri’ne sordum “Sadır letaifleri zayıf gitmiştir” buyurdular. Zikri sulltanî’den sonra murakabelere yani tefekküre geçiliyor.

Sorunuza gelince kalp tasfiyesi zikirle olur ayeti kerime açıktır. “Âgâh olun bilin ki kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur” buyuruluyor. Âyet sarih.

ÖNCE KALP TASFİYESİ

S. TAN: Kalp tasfiyesi mi daha zordur yoksa nefis tezkiyesi mi?

KAMER: Biz kalp zikriyle başlarız. Kalp tasfiyesini öne alırız. Kalp tasfiyesinin kısaca ne olduğunu sana söyleyeyim mi? Kalpte Allah’tan başka ne varsa çıkarmaktır. Tasfiye pislikleri boşaltmak demektir. Dünya muhabbeti, hanım muhabbeti, makam mansıp muhabbeti, evlad muhabbeti hiçbir eser kalmayacak. Bu da hakiki anlamda yapılır ise murakabelerde olur. Bu önemli meseledir.

Nefis tezkiyesi daha sonra gelir veya beraber giderler. Nefsi mutmainneye ulaşmak da kolay değil kalp tasfiyesi de kolay değil. Hangisinin daha zor olduğu kişiye göre değişir.

Rabbimiz Şems Suresi’nde 9 şeye yemin ettikten sonra “Nefsini tezkiye eden, temizleyen kurtuluşa erer” buyuruyorlar. Tezkiye etmeyen ise hüsrandadır.

Eskiden mürit dergaha alınır, 40 gün çile çeker, erbaîn yaptırılırmış. Günlük sayılı zeytin veya hurma ile az uyku ile çok zikir ve ibadet ile 40 gün tamamlandığı zaman mürit sapsarı vaziyette çıkarmış. Bizim yolumuzda bu merhaleler rabıta ve sohbetle aşılır.

Eskiden Konya’da Karaman’da Sami Efendi’nin simasına girmiş çok ihvan görürdük. O dönemleri bu dönemlerde ararsak aynı şeyi çıkaramayız. Bu dönemde maneviyat ve terakkiyât azaldı elbette.

Televizyonda meşru şeyler seyredilse bile müridi Rabbinden ve zikirden alıkoymaktadır. Bugün Karaman’da üç kişinin evinde televizyon yok onun haricinde herkesin evinde baş köşeye kurulmuş durumda. Anladınız mı dediğimi bozulduk, bozulduk. Böyle maneviyat olmaz.

Verilen zikir yapılır, ameli salihler yapılır, halkanın içinde olunursa sevenler birbirinin hürmetine inşallah cennette buluşur diye ümit ediyoruz. Ama yine söylüyorum manevi hayat bu değildir. Terakkiyât ayrı bir şeydir.

AZİM OLMAZSA TERAKKİ ETMEK ZOR

S. TAN: Terakkî etmekten kastınızı biraz daha açar mısınız efendim?

KAMER: Tarikattan gaye nefsi mutmeinneyi geçip razıye ve marziye makamlarına ulaşmaktır. Nazargâhı ilâhi olan kalbi pırıl pırıl yapıp Allah’ın rızasına ulaşmaktır. Niyet ve gaye budur.

Azim olmazsa terakkî etmek zordur. Ayrıca şunu da belirtelim ki çok zikredip ameli salihin çok olması eğer zahitçe yapılırsa yani sayıyla kalırsa terakkîyi sağlamaz. Terakkiyât keyfiyetle, halle ve irfan ile olur.

Her mürşidin terbiyesi ayrıdır. Kimi riyazatla, kimi zikirle, kimi fikirle, kimi hizmetle götürür gider. Bugün hizmet zamanıdır. Ehline teslim olan faydasını görür.

Rabbimizin kudret ve kuvveti büyüktür inşaallah yarın mahşer günü hepimizi huzura olgun dervişler olarak çıkarır. Rabbimden öyle niyaz ediyorum. Her gün kendisine “Ya Rabbi sen benim Rabbimsin, ben de senin kulunum” diye niyaz eden kulunu Rabbi mahcup etmez diye ümit ediyorum. “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır”, “Rahmetim gazabımı geçmiştir” buyuran kendisi. Rabbi Teâlâ bir kimseye bir şey verecek ise ilk önce onun muhabbetini verirmiş...

Bektaşinin evi yanıyormuş. Bektaşi “Yak bakalım ama dolapta emanet var bakalım onu da yakacak mısın?” diyormuş. Yangın söndükten sonra eve gelip dolabı açmışlar, meğer Bektaşînin emanet dedi Kur’an-ı Kerim’miş. Bakmışlar Kur’an-ı Kerim de yanmış içinde sadece “La yüs’el” ayetinin yazılı olduğu sayfa yanmamış yani orada “Allah yaptığından sorumlu değildir” ifadesi geçiyor. Bu sefer de Bektaşi “La yüs’elle bağladın beni” demiş. Yani ona hesap soracak olan yok. Bize rahmetiyle muamele eylesin talebinde bulunuyoruz.

Esad Erbilî Hazretlerine ihvanından birisi sormuş “Efendim bizim halimiz ne olacak?” Piri ekmel efendimiz de “Biz ne olacaksak siz de öyle olacaksınız” buyurmuşlar.

Fakir iyice acze düştük. Aczi size tarif edemeyeceğim ama amel azalıyor, hizmet gidiyor. Ancak her gün “Ya Rab, Ya Rab” diye niyaz ediyoruz. Ağlayıp sızlıyoruz “Bizden hakir kimse yok” diye yalvarıyoruz. Yapacağımız başka bir şey kalmıyor.

Geçen gün ağlayıp düşünürken aklıma bir ayeti kerime geldi; “Biz bir kimseye hikmet verirsek hikmet verdiğimiz kimsede hayr-i kesîr çoğalır.” Yatar ibadet olur, kalkar ibadet olur. Çünkü niyet hâlis olur. Rabbim hikmet verirse her şey hayrı kesîr olur. Hikmeti elde edebilmenin ilk merhalesi de helal yemektir. Rabbimiz halimizi bu hâle tebdîl eylesin.

HİKMETE ULAŞMAK İÇİN

S. TAN: Efendim “Hikmeti elde edebilmenin ilk adımı helal yemektir” buyurdunuz. Hikmet ehli olabilmek için başka nelere dikkat etmek gerekir?

KAMER: Evvela helale dikkat edecek. Saniyen dünyevi ve uhrevi bütün işler ihlas ile yapılacak. Üçüncü olarak niyet düzgün olacak. Som altın katışık kabul etmez. Sonra muhabbet ehli olunacak. Sonra gayret ehli olunacak, azimet sahibi olunacak. Sonra seherî olup geceler değerlendirilecek. Sonra teslimiyet ehli olunacak.

TESLİMİYET: MUSA EFENDİ GİBİ

S. TAN: Teslimiyet nasıl olmalıdır efendim?

KAMER: Sen şimdi tarikatın esasından sordun. Şimdi anlatmaya baştan başlamak lazım. Biraz önce bir örnek vermiş, Musa Efendi’nin çorabının birisini giyip birisini giymeden “Hazır mısın?” dendiğinde nasıl koştuğunu anlatmıştım. İşte teslimiyet budur

Musa Efendi vefat ettikten sonra kendisini yıkamışlar içeriye almışlar fakire müsade ettiler gördüm aynen Sami Efendi Hazretleri’nin suretine girmişti. İşte teslimiyet budur. Diriyken de, ölüyken de.

İlhan Armutçuoğlu Bey’e Musa Efendi Hazretleri “Bizde bir şey yoktu Sami Efendi Hazretleri elini şöyle yapıverdi her şeyaçıldı” demişler. Bunun üzerine İlhan Armutçuoğlu “Efendim ne olur siz de bize öyle yapıverin de bizim de önümüzdeki gaflet perdeleri açılsın” deyince Musa Efendi Hazretleri “Teslimiyet gerek!” buyurmuşlar.

Müslümanlık teslim olma işidir. Münafıklık, teslim olamamak, kafirlik ise teslim olmamaktır. Peygamber Efendimize teslim olanlar nübüvvet nurundan istifade ettiler, teslim olamayanlar ise Peygamber Efendimiz’i görmelerine rağmen münafık veya müşrik olarak öldüler. Ashab-ı kirama Peygamberimize teslim olma anında “Bekabillah” derecesi verilmiştir. Bir kimse malıyla canıyla teslim olabilirse işte o zaman gerçek manada bu yoldan istifade edebilir. Teslim olmayan kimseye mürşit bir şey yapamaz.

Y. S. TAN: Yapılan rabıtadan mürşit haberdar olur mu?

KAMER: Allah bildirirse haberdar olur, bildirmezse olmaz. Bu sorunun cevabı şöyledir; Sami Efendi Hazretleri’ne “Rabıta yapıldığını mürşit bilir mi?” diye soruyorlar. Sami Efendi Hazretleri “Ankara radyosu yayın yapar binlerce radyo var Ankara’nın hiç haberi olur mu?” buyururlar. Ama istisnalar kaideyi bozmaz. Mutlak tasarruf sahibi ancak Allah’tır.

ÂNIN KIYMETİNİ BİLİN

S. TAN: Son nefese hazırlık nasıl yapılmalıdır?

KAMER: Pederim bir gün dedi ki; “Şimdi imanlı gidebileceğimi bilsem hemen canımı verebilirim.” İmanlı gidebilme korkusu ...

Esad Erbilî Hazretleri’nin halifesi Tamburacı Mustafa Hocaefendi’ye pederle ziyarete gitmiştik. Peder hüsnü hatime için dua isteyince Tamburacı Hocaefendi dedi ki “O durum hatimede değil yani son anda belli olacak birşey değil ezelîdedir ezelide.” Ezelide yazılıysa imanla gidiyorsun. Her ilmin üzerinde bir ilim vardır. Ezelide yazılması da ömrünü neyle geçirdiğine bağlıdır.

Size bu hocaefendi ile ilgili bir hatıra daha anlatayım. Tamburacı Mustafa Efendi Karaman’ın eski müftülerindendi.

Sami Efendi Hazretleri’nin Dergâhtan arkadaşı. Bilindiği üzere Sami Efendi dergahta kaldığı yıllarda gece erken kalkar, temizlik yapar, suları ısıtırmış. Tanburacı Mustafa Efendi temizliğini yapıldığını fark eder kendisi de yapmak için kalktığında her seferinde temizliğin bitirilmiş olduğunu görürmüş. Bu hizmeti Sami Efendi’nin yaptığını bildiği için bir gün kendisine “Bugün de temizliği ben yapayım” demiş. Sami Efendi Hazretleri “Peki” diye cevap vermiş. Mustafa Hocaefendi o gece kalktığında Sami Efendi Hazretleri’nin dergahı süpürmeyi bitirdiğini görür ve “Hani bugün temizliği ben yapacaktım?” der. Sami Efendi, Hocaefendi’ye “Süpürdüklerimi sen toplayıp doldur istersen” demiş. Beraber çöpleri kovaya doldururken o sırada Esat Efendi Hazretleri yanlarına gelir ve der ki “Şu anda melekler sizin halinize gıpta ediyorlar, ben de sizin aranıza gireyim.” Bunun üzerine çöpleri hep birlikte kovaya doldurup atarlar.

S. TAN: Bize tavsiyeleriniz neler olur efendim?

KAMER: Kardeşlerimiz, gençler ânın kıymetini bilsinler. Ânın ihtiyacı ne ise onu yapsınlar tavsiyem budur.

Sami Efendi Hazretleri “İnsanın ömrü nefesleri adedincedir” buyurmuşlardı. Mahşer günü insanlar nefeslerinden hesaba çekilecek, kendilerine “Nefesini nerede harcadın?”diye sorulacaktır.

İnsan ana babasına iyilik yaparsa nefesleri çabuk bitmez. Sadaka verirse nefesleri artar. Ayrıca bir kazanç kapısı da şudur, sadakaları ve hayırları anne ve babamızın namına verirsek hem onlar istifade ederler hem de biz istifade ederiz. Bizim sermayemiz nefeslerimizdir onun için bir tüccar gibi hesabını yapmalıyız.

Ayette belirtildiği üzere zerre kadar hayrın da zerre kadar şerrin de yazıldığını biliyoruz fakat bunu tahkiki olarak bilmemiz ve uygulamamız gerekmektedir. 84 yaşındaki birinin sözüne kulaklarınızı açın “Her şey boş, her şey boş.” Onun için gününü gün bilmek lazımdır. Her akşam kendimizi hesaba çekmeliyiz. Mâlâyanimiz, hayırımız, şerrimiz ne, önümüze koymalıyız. İstiğfar bir çok günahları af ettiriyor. Elhamdülillah elimizde böyle bir imkanımız var.

Allah için toplanmak, Allah için ziyarette bulunmak çok önemli şeylerdir. Melekler sizleri uğurlayacak inşaallah. Allah sizlerden razı olsun.

Ya Rab Sen bizi affet. Sen büyüksün, Sen azimsin, Sen affedicisin, affı seversin. Sevdiğin ve razı olduğun kullardan eyle. Lillahiteâlel fatiha.

KALPTEN HİKMETLER

Ölü ile diri arasında ne kadar fark varsa zikreden ile zikretmeyenin farkı da o kadardır. Zikretmeyen kalp manen ölüdür. Allah bir kimseye zikir nimetini verirse onun için en büyük lütuftur. Kalbinde zikir uyanan kimse, hayata yeni gelmiş sayılır.

Gece yapılan zikir insana yetmez, gündüz de zikretmek lazımdır? Gündüz işimiz gücümüz var, dersen Allahu Teâlâ da diyor ki “Onlar öyle erlerdir ki yaptıkları alışveriş Allah’ı zikretmelerine mani değildir.”

Hamamın kubbesindeki deliklerin camlarını ayrı ayrı renklere boyarsak her cam kendi rengindeki ışığı yansıtır. Ama asıl ışık güneş ışığıdır ve renkten münezzehtir. Bütün sıfatlar zata bağlıdır. Onun Zatını tanımak için önce sıfatlarını tanımalı ve sevmeliyiz.

Haram yemek, günah işlemek bunların hepsi zulümâttır. Fıkıhta, insanın elbisesinde necâset varsa namaz olmaz denir. Zahiri temizlik istenir. Peki içimizdeki necâseti, pislikleri temizlemeden ibadet olur mu?

Birisi Ladikli Ahmet Ağaya sormuş “Ahmet Ağa Kalû belâda benim ruhum secde etti mi, etmedi mi?” Ladikli Ahmet ağa cevap veriyor “Şunun sorduğu soruya bak. O zaman secde edenler şimdi de secde ediyor. Yapmayanlar ise şimdi de yapmıyor”

MÜLK KİMİNDİR?

Kıyamet günü Cenabı Allah soracak “Bugün mülk kimindir?” Yine Rabbimiz cevap verecek “Tek ve Kahhâr olan Allah’ındır.” Bir kimse ariflik makamına ulaşırsa Rabbi o insana Kahhâr sıfatı ile tecelli eder. Onun kalbinde kendinden başka ne varsa çıkarır, yok eder.

70 tane şeytanın yoldan çıkaramadığı bir kişiyi bir tane kötü arkadaş yoldan çıkarır. 70 tane kötü arkadaşın yoldan çıkaramadığı bir kişiyi kendi içindeki nefsi yoldan çıkarır.

Cinlerin hiçbir şey bilmediğini Süleyman aleyhisselam haber veriyor. Mescidi Aksa yapılırken Süleyman aleyhisselam cinleri çalıştırır, başlarında dururmuş. Sonra bir ağaca dayanmış vaziyette iken ölmüş. Cinlerin haberi olmamış, ta ki Süleyman aleyhisselamın dayandığı ağaç çürüyüp devrilinceye kadar. Bunun üzerine cinler “Süleyman öldü” diye bağırmışlar. Eğer cinler bir şey bilseydi Süleyman aleyhisselamın öldüğünü bilirlerdi. Bunlara aldanmayalım çok yalan söylerler. Cinciler bir nevi soyguncudurlar.

Vücudun şükrü namaz kılmak, dilin şükrü zikretmek, malın şükrü infak etmek, çoluk çocuğun şükrü onlara Allah’ı öğretmektir. Şükrün türkçesi teşekkür ederim demektir. Samimiyetle Allah’a teşekkür etmek gerekir. Allah’a şükür edecek vesileler oluşturmamız gerekir.

Sami Efendi Hazretleri bir sohbetinde şöyle buyurmuştu; “Allah herkesin duasını kabul eder ama istemesini bilirsen.”

Kaynak: Selman Tan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 363, Mayıs 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.