Peygamberimizin Ev Hayatı Nasıldı?

Peygamber Efendimiz ve ailesinin ev hayatı nasıldı? İşte Hz. Peygamber’in hâne-i saâdetlerinde yaşanan sâde hayat...

PEYGAMBER EFENDİMİZİN AİLESİ NASIL BİR HAYAT YAŞAMIŞTIR?

Resûlullah (s.a.v) ve âilesinin ömrü en sâde bir hayat içinde geçmiştir. Onların dünya zinetlerine karşı zerre kadar rağbetleri yoktu. Resûlullah (s.a.v) yetimlik gibi çaresizliğin en aşağı mertebesinden başlayarak hükümdarlık gibi şevket ve kudretin nihayetine ulaştığı halde aynı tevâzu ve sadelik içinde yaşamış, ömrünün her devrinde yetimlik zamanlarındaki hâlini muhafaza etmiş, en câzibeli şeyler bile onu bir lahza esir alamamıştır. Allah Resûlü (s.a.v) ve âilesi birçok geceyi yemeksiz geçirir, günlerce bacaları tütmez, hurma ve su ile yetinirlerdi. Bunun sebebi de daha çok ellerindeki malları fakirlere infak etmeleri idi. Böyle bir hayat yaşayan insanın bir takım arzulara esir olmasına imkân var mıdır?

Müslümanların Medine’ye hicretlerini müteâkip elde ettikleri ganimetler ve Bedir Savaşı’nda esirler mukabilinde aldıkları fidyeler refahlarını artırmıştı. Fakat bu değişimin hiçbir sûrette tesir edemediği bir yer vardı, o da Peygamber Efendimiz’in evi idi. Bunun üzerine Efendimiz’in hanımlarının gönlünden pek tabiî ve pek insânî bir arzu geçti. Onlar da umûmun hissemend olduğu bu refahtan istifade etmek istediler. Bunun için Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e müracaat ettiler. Allah Rasûlü’nün verdiği cevabı Kur’ân-ı Kerim’den dinleyelim:

“Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: «Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah’ı, Peygamberi’ni ve âhiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

Ey peygamber hanımları! İçinizden kim çirkinliği aşikâr bir günah işlerse, onun cezası iki kat olur. Bu Allah’a göre kolaydır. İçinizden kim de Allah’a ve Rasûlü’ne itaat eder ve sâlih bir amel işlerse, ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.

Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın! Sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Mâruf üzere, uygun, ciddî ve ağır başlı bir şekilde konuşun! Evlerinizde oturun, eski câhiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın! Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin! Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

Evlerinizde okunan Allah’ın âyetleri ve hikmet ile meşgul olun, onlar üzerinde tefekkür edin! Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır. (Ahzâb, 28-34)

PEYGAMBER EFENDİMİZİN EVİ

Bu âyet-i kerimeler bize açıkça gösteriyor ki, Peygamber Efendimiz’in evi dünyevî zevk ve heveslerin tatmin edildiği bir yer değil, ilim, ibadet, tefekkür, infak ve sâlih amellerle meşgul olunan nezâhet, ulviyet, edep ve fazilet ocağı idi. Nitekim birgün Rasûlullah (s.a.v) evine girdiğinde, Zeyneb bint-i Cahş c namaz kılıyor ve Allah’a gönülden dua ediyordu. Nebî (s.a.v):

“–Şüphesiz o «evvâh»tır” buyurdu. (Taberânî, Kebîr, XXIV, 39)

Evvâh, “huşû ve tazarrû ile yalvara yakara dua eden, gönlü yanık” demektir. Yine Zeyneb vâlidemiz el işleri yaparak para kazanır ve infâk ederdi. (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 101)

Diğer hanımlar da bu şekilde ibadet ve infâka düşkündüler. Meselâ Hz. Sevde vâlidemizin en mühim vasıflarından biri, cömertlik ve âlicenaplık idi. Esasen Rasûl-i Ekrem Efendimiz ile fazla temas edenler hep güzel vasıflar elde etmişlerdir. Bu sebeple onun hanımları da herkesten fazla güzel ahlâk sahibi oluyorlardı. Bir gün Hz. Ömer (r.a), Hz. Sevde’ye (r.anha) bir kese göndermişti. Hz. Sevde (r.anha) kesenin içinde ne olduğunu sordu. Para bulunduğunu öğrenince onun derhal fukaraya dağıtılmasını emretti.[1] Bu tür misaller Peygamber Efendimiz’in hâne-i saâdetlerinde çok yaşanmıştır.

RESULULLAH VE AİLESİNİN VAZİFELERİ

Dolayısıyla Rasûlulllah (s.a.v) ve âilesi, dünya zinetleriyle, dünyevî hevâ ve heveslerle meşgul olacak insanlar değillerdi. Onların daha ulvî vazifeleri vardı: İslâm’ı öğrenip yaşamak, insanlara tebliğ etmek ve geleceğin âlimlerini yetiştirmek… Bundan dolayı onlardan hayatın câzip taraflarını terk ederek asıl bu hedefe kilitlenmeleri, bütün varlıklarını ona vakfetmeleri istenmiştir.[2]

Hâsılı Allah Resûlü’nün birden fazla evlilik devresinin hem yaşlılık zamanına hem de dînin uzak bölgelere ulaştırıldığı devreye rastlaması, bu evliliklerin nefsî arzular sebebiyle olmayıp ilâhî tâyinle ve İslâm’ı daha geniş kitlelere rahatça ulaştırmak, çaresiz insanlara yardımcı olmak, dînî hükümler getirmek gibi ulvî gâyelerle gerçekleştiğini açıkça ortaya koymaktadır.[3]

İslâm’ın kadınlar hakkındaki hüküm ve emirlerine baktığımızda, dâimâ kadınları kollayıp muhafaza ettiğini görmekteyiz. Rasûlullah (s.a.v) hayatı boyunca ve hatta son nefesi esnâsında bile bunun mücadelesini vermiştir. (Beyhakî, Şuab, VII, 477)

[1] Mevlânâ Şiblî, Asr-ı Saadet, II, 140.

[2] Mevlânâ Şiblî, Asr-ı Saadet, II, 167-169.

[3] Birden fazla evlilik konusunda bkz. Osman Nûri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v), I, 130-140 (http://hazretimuhammedmekkedevri.darulerkam.altinoluk.com/); Çelik-Öztürk-Kaya, Üsve-i Hasene, II, 392-405 (www.usveihasene.com).

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

 

 

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN YAŞADIĞI EV

Peygamber Efendimiz'in Yaşadığı Ev

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Çok güzelllll!!!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.