Oyunlardaki Büyük Tehlike

Genç Dergisi, 122. sayısında oyunlardaki tehlikeyi işliyor.

"Oyunu Boz" kapağıyla çıkan Genç Dergisi bu sayısını şöyle tanıtıyor:

GENÇ’in ilk sene kapaklarından birisiydi: “Warcraft Gazileri Knight Fatihleri.” Oyunlarla başımızın belada olduğu kanaatinin yaygınlaştığı bir dönemde doğrusu cesur bir başlıktı bu. İlgili dosyamızda oyunlara yönelik bir fırsat alanından bahsediyor ve oyunlarla yetişen gençlerin kim bilir belki de zamanın fatihleri olacak bir süreci bu şekilde kat ettiğini düşündüğümüzü ifade ediyorduk. 15 Temmuz’u yaşadıktan sonra acaba haklı mı çıktık diye kendimize sormadan edemedik ama oyunların üzerimizdeki hâkimiyeti ve etkinliği o günden bu yana o kadar çok arttı ki artık bizler ne yalan söyleyelim oyunlar hakkında çok iyimser değiliz. İçerdikleri ahlâka mugayir temalar ve İslamofobik öğeler dışında özellikle gençlerimizin gençliğini çalan mahiyetleri ile oyunların ortada oynanan daha büyük bir oyunun perdesi olduğu hissine kapılmamak elde değil. Dosyamız işte bu büyük oyuna dikkat çekiyor ve oyunlarla en kıymetli hazinesini, zamanını harcayan kardeşlerimize şu çağrıda bulunuyor: Oyunu boz!

OYUNU BOZ

Bu ay ise zamanımız gençlerini, en verimli dönemlerinde farklı etkilerle şoklayan, donuklaştıran ve sığ ufuklara hapseden dijital oyunları işliyoruz. Yazı işleri olarak sizler için çok özel bir dosya hazırladık. Gençlere video oyunlarını, dijital oyunları sorduk. Aslında günümüzde oynadığımız birçok oyunun çok da masum olmadığını, eğlence dışında zihinlerimize hükmetmeye çalışan sanal silahlar olduğunu anlatmaya çalıştık.

Alanında uzman isimlerle yaptığımız röportajlarla istifade edeceğinizi umduğumuz bir sayı hazırladık.

Kasım sayımızın basın bültenini aşağıdan okuyabilirsiniz.

Gelecek ay görüşmek üzere, muhabbetle…

CEDDİMİZİN MİRASI HAZİNENİN HASIDIR!

Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam arasında geçen ilginç olaylar serisinin son halkası şu şekilde gerçekleşmiştir:

İkisi birlikte bir köy halkına varırlar, yiyecek isterler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçınır. Derken orada yıkılıp çökmek üzere bulunan bir duvarla karşılaşırlar. Hızır hemen duvarı doğrultur. Hz. Musa da “dileseydin buna karşı bir ücret alırdın” şeklinde bir yorumda bulunur.genc_dergisi

Sonrasında Hızır Aleyhisselam “şimdi seninle benim aramın ayrılma vaktidir, sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim” deyip yaşanan hadiselerin iç yüzünü açıklar ve duvarla ilgili şu cümleleri kurar:

“Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise salih bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar.”

Buradan ilhamla söylemek istediğimiz birkaç şey var:

Bu topraklar yüzyıllardır İslam’ın aşkla yaşandığı, Allah ve Resûl aşkının buram buram hissedildiği mekanlardır. Gözü yaşlı dervişlerin, iman aşkıyla dolu gazilerin, ölümü öldüren mücahidlerin, hikmet pınarı uluların nefesleri hissediliyor dört bir yanda. Asırlardır ecdadımızın “salih” amellerinin ziyası semamızda parlıyor. Yüz sene önce, şedid ve hazin bir imtihan olarak, dünyevileşmenin de tokadı sayabileceğimiz, büyük bir felaket yaşadı ümmetin önden giden atlıları. Allah’ın adını yüceltme yolunda emsalsiz bir medeniyetin kurucuları olan Osmanlılar, aynen o duvar gibi yıkılıp çökme tehlikesi geçirdi. Yedi düvel çullandı dedelerimizin üzerine, madde ve mananın, iman ve küfrün çetin savaşı yaşandı. İçimizdeki hainlere, zalimlere, mandacılara, mukaddesat düşmanlarına rağmen, Allah’ın bir lütfu olarak, ilahî inayet gördük, duvar tamamen yıkılıp çökmedi, Türkiye olarak ayakta kaldı.

Şairin “yürü hâlâ ne diye oyunda oynaştasın, Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” dediği gibi, şimdi oyun oynaştan yüz çevirme, ceddimizin mirasını bütün azametiyle ortaya çıkarma zamanıdır. Horasan Erenlerinin, Alperenlerin, Fatihlerin, Yunusların, Mevlanaların, Hüdayilerin mirasına sahip çıkmak boynumuzun borcudur. Olgunluk çağına erişmeye doğru hızla ilerliyoruz, millet ve devlet olarak yeniden izzetli günler yaşıyoruz. Allah nasip ederse, ceddimizin salih niyetleri ve amelleri vesilesiyle bu toprakların hamuruna işlemiş olan “İslam, iman, infak, isâr, şecaat, tevekkül, teslimiyet, rıza, sabır, sevgi, adalet, merhamet, şefkat” gibi sonsuz hazinelerin yeniden inkişaf zamanıdır, zalimlerin kabusu, mazlumların ümidi olacak izzetli bir neslin daha da yükselme vaktidir.

Allah’tan güç kuvvet dileyelim ve bu toprakların gerçek hazineleri olan ölümsüz kıymetleri yeniden hayatımıza hayat kılalım. Kaybedecek tek bir ânımız dahi yok, oyunların kucağından hak ve hakikat ocağına, eşsiz hazinelerin izzet burcuna hicret vaktidir.

Genç Dergisi'nin bu ayki içeriği hakkında ayrıntılı bilgi almak için tıklayınız

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.