Nokta-i Süveydâ Nedir?

Kuran-ı Kerim'de geçen bir ayette mealen şöyle buyrulur: "Allah (cc) sizlerin kalıplarınıza bakmaz, ancak mühim olan kalplerinizdir." yani bizlerin dış görünüşü, giyimi kuşamı, yüz güzelliği bunlar Allah'ın katında insanlar arası bir ayrım değildir. Ancak bizlerin kalplerimizde Allah'a ve Resul'üne olan muhabbet, havf, reca yani mühim olan takvadır. İşte Tasavvuf'ta kalp kavramı ile bir bütün olarak geçen Nokta-i Süveyda lûgat ve ıstılahi anlamda nedir?

İnsanda, hayat suyunun ilk çıktığı yer, insanın merkezi kalbtir. Bu yüzden tarikatların hepsinde zikrullah kalbten çekilir. Zikir, daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse dervişin pınarın başladığı yere yani Evvel’e doğru yaptığı manevî bir yolculuktur. Orada her şeyin yaratıcısı, zaman mekan ötesi, Sübhan olan Allah (cc.) vardır. Yani iman ve aşk vardır. Kudsi hadiste “ma vesi’anî ardî vela semaî ve lakin yese’unî kalbu abdi’l-mü’min” buyurulur.2 Yani; “Yere göğe sığmadım, ama inanan kulumun kalbine sığdım.”

Zikir çekerek kalb latifelerine yaptığımız uygulama, netice itibariyle Allah (cc.)’a doğru dönüş yani rucû’ ameliyesidir. Çünkü, “Biz O’ndan geldik, sonunda yine O’na döneceğiz.”3 ayetine göre, zikrullah uygulaması; ölme, yani aslımıza, Allah’ımıza dönmektir.

İşte biz bu şekilde Allah’tan başladık, yani “ve nefahtu fihi min ruhî”4 ayetiyle biz yola O’ndan çıktık ve sonunda O’na varacağız. Başlangıç yeri kalb latifesidir. Kalb latifesi çalışmaya başlar, hayat başlar. En sonunda kalb durur, hayat durur. Gerek manen ve gerekse madden kalbi duran kişi ölüdür, vesselamÉ

Kalb, ölümle hayatın izdivac ettiği yerdir. Burada açıklamadan geçmek istemediğimiz; ilginç olan ince bir husus var; bilindiği gibi metafizik olan kalb latifesi, başlangıç ve bitişi ifade eden merkezî bir noktadır. İşte manevî kalbte olduğu gibi maddî kalbte de benzer bir şekilde yapılanma merkeziyeti görülür. Modern embriyoloji bilimi, ana rahmindeki bir yavrunun gelişimini gözlemlerken, hamileliğin 28. gününde ilk olarak kalbin teşekkül ettiğini tesbit etmiştir.5 Ve bu 28 gün, ay periyodudur. Diğer organlar, ondan sonra teşekkül ederler. En sonda da 26. veya 27. haftada göz ve onun siyah gözün bebeği ortaya çıkar.6 Göz bebeği kelimesinin Arapça karşılığı “el-insan”dır. İnsan kalbiyle başlar, gözünün siyah bebeğiyle (el-insan’la) noktalanır. Ve bu hususa işaret eden Kur’ân’da bir takım ayetler vardır.7

Biz bu yazımızda Allah kelimesini zikir olarak çekerken üzerine darp ettiğimiz/vurduğumuz maddî kalble de bağlantısı olan manevî kalbin “nokta-i süveydâ”sını yani, kalbin küçücük siyah noktasını bir kaç makâle hâlinde inşâallah ele almak istiyoruz. Zira o siyah delik, maddî insanın değil, esas insanlığımızın başladığı yerdir.

LÜGAT OLARAK NOKTA-İ SÜVEYDÂ NEDİR?

Evet nedir bu nokta?

Ana karnında 4 aylıkken ruhumuzun üfürüldüğü, yani bedene bağlandığı, ölürken ve her gece uyurken (Zümer, 39/42) ruhumuzun girip çıktığı, zikri darb ettiğimiz bu nokta, acaba nasıl birşeydir. Şimdi hep beraber onu anlamaya çalışalım:

Noktayı önce lügatte ele alalım;

En-noktatü’s-sevdâ ibaresi, nokta ve onun sıfatı siyahtan teşekkül etmiştir. Bu ifadede sıfat-mevsuf terkibiyle, mânâ vurgusu, “nokta” kelimesi üzerinde temerküz etmiştir.

Nokta kelimesi lügatte, harekelemek suretiyle açıkca ifade etmek, noktalamak, küçük parça, nokta, azıcık bir şey, konu, iş anlamlarına gelmektedir.8

Yani geneline bakıldığında noktanın lügatte; küçük, az bir şey, nokta, parça gibi küçüklük anlam yapısına sahip olduğu görülür.

Sevdâ kelimesi ise lügatte, beyazın zıddı, siyahlaştırmak, birinin siyahî çocuğunun olması, toplumun büyük çoğunluğu, el ve alındaki çizgiler, insanın yüzü, siyah büyük yılan, iki siyah yani, su ve hurma, gece ve gündüz, kalb habbesi, arka, kıç, hurmayı çok yemekten karaciğerde meydana gelen ağrı, sancı vs. gibi manaları ihtiva eder.9

Lügat itibariyle sevdâya, kalbte zikirle birlikte doğan veled-i kalbi hatırlatır bir şekilde, dünyaya gelen siyahî çocuk anlamının verilmesi oldukça ilgi çekicidir.

Sevdâ kelimesinin mana olarak bir açılımı da sevgidir, yani hubb’dur. Arapçada bu, su kabarcığı anlamındadır. Kalbin habbesi, yani onun sevgi küresi veya yarım küresi kelime, mana açısından konumuzla özel olarak bağlantılıdır. Ve nokta dairenin veya kürenin en mikro düzeyde küçültülmüş halidir. Yani sevdâ kelimesinde de dolaylı olarak nokta manası vardır. Lügatte sevdâ’nın insan yüzü manasına geldiğini nazara alırsak, irfanî gelenekte insanın yüzü/vechi, onun özünün dışa açılmış zahiri olarak düşünüldüğünü görürüz. Kısaca, lüğat mânâdan ıstılâhî mânâya giden ince mana bağlantıları vardır.

ISTILAHÎ OLARAK NOKTA-İ SÜVEYDÂ NEDİR?

Şimdi siyah noktanın, yani tabir-i âharla kara deliğin, tasavvufi açıdan, kavram olarak nasıl bir mana muhtevasına büründüğünü görelim.

Önce Muhyiddin-i Arabi’nin öncülerinden sayılan İbn Berrecân’nın konuyla ilgili görüşlerini ele alalım. Bu hususla alakalı olarak o şöyle der:

“Bazıları kalbin iki deliğinin olduğunu söylüyorlar. (fi’l-kalbi tecvifâni) Kalbteki bu iki deliğin/noktanın biri zahirî delik olup buna “fuad” adı verilir. Bu, aklın ve İslam’ın yeridir. (Yani dışa, dünyaya açılır) İkinci delik ise batınî olup buna da “kalb” adı verilir. Bunda da basiret, işitme, anlayış ve müşahede vardır. Çünkü ikinci delik iman mahalli olup Allah’a açılır. “vudd” kalbin fuad’ındadır. ‘vüdd’ kalbin içine girdiği zaman ‘hubb’ adını alır.”10

Burası Kur’ân’ın indiği, ruhun bedene girip çıktığı yer, kalbin batınını teşkil eden ikinci kısımdaki kara delik/noktadır. Yani bu kara delik olan “ve nezzelehü ala kalbike” (Şuarâ, 26/193) diye Kur’ân’da vahyin indiği yer diye geçen kalb, işte bu ikinci, yani batınî kalb karadeliğidir. Yani bu, zaman mekan ötesi, imana Allah’a açılan bir kapıdır. Nitekim Hallac-ı Mansur Kitabu’t-Tavasin’de kalbin bu yönüne; “kapı” adını verir.11

Nokta-i süveydâ ile ilgili görüşleri anlatmadan önce bu noktanın sadırda sadece bir tane olduğunu söylemek isteriz. Yani kalbimiz iç içe beş katmanlı/katlı bir yapı ise nokta-i süveydâ, bu yapının giriş kapısıdır.

Necmeddîn Dâye’nin ifadesiyle bu siyah nokta, kalbin gaybı mükâşefe mahallidir.12

Sadırdaki latîfelerin/letaifin hepsinin başlangıcı, bu siyah noktadır. Zahirî itibarıyla, beyne açılan ve İbn Berrecân’ın “fuâd” diye tabir ettiği bölümü ise beyne, oradan da zamanla, mekanla sınırlı olan dünyaya açılır. Kalbin siyah noktası ise onun Allah’a açılan zamansız mekansız yönüdür. Yere göğe sığmam diyen Allah’ın sığdığı nokta işte burasıdır. Aynı zamanda kainat da o nokta-i süveydâya/o noktaya, dürülü olarak sığar. O nokta, Kur’ân’ı Kerim’in nazil olduğu, direkt insanın temelinin temeli olan kalbtir. Ayrıca, Rabbani-Müceddidi yolu büyüklerinden Mir Muhammed Nu’man, ahfâyı anlatırken onun yerinin ensede, beynin süveydasında/kara noktasında olduğunu söyler.13

Kaynak: Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, Altınoluk Dergisi, 2014 - Mayıs, Sayı: 339, Sayfa: 026

Dipnotlar: 1) Kehf, 18/45. 2) Aclunî, Keşfü’l-Hafâ, C. II, s. 229. Hadis no:2256. 3) Bakara, 2/156. 4) Hicr, 15/29. 5) Keithy Moore, T.V.N. Persaud, İnsan Embriyolojisi, Çev. Mehmet Yıldırım, İmer Okar, Hakkı Dalçık, İst. 2002, ss. 349-405. 6) Murat Bulut, Bir Bebeğin Oluşum Hikayesi, s. 4; Lale Taşkın, Doğum ve Kadın Sağlığı Hemşireliği, Ankara 2009, IX. Baskı, ss. 78-9. 7) Bkz. Bakara, 2/7; Nur, 24/37; Nahl, 16/108. 8) İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, C. VII., s.417. 9) İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, C. III, ss. 225-8. 10) İbn Berrecân, Şerhu Esmâillahi’l-Hüsnâ, C. II, s. 311. 11) Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Nokta-i Süveydâ md. 12) Necmeddîn Dâye, Mirsâdü’l-İbâd, Tahran 1453, s. 110. 13) Mir Muhammed Nu’man, Risale-i Süluk, Karaçi 1969, s. 9; ayr.bkz. Necdet Tosun, İmam Rabbanî Ahmed Serhindî, İst. 2009, s. 58.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.