Nefsin Mertebeleri Nelerdir?

"Nefis" tasavvufi literatürde, kaynaklarda merhale merhale birtakım isimler alıyor. Nefis bir anda tertemiz olmadığı için manevi terbiyede nefsin hâl ve mertebeleri yedi kısma ayrılarak uygulanmıştır.

Ruh, can, benlik, kalp, cevher, irâde gibi mânâlarda kullanılan “nefs” hakkında İslam mütefekkirleri farklı fikirler serdetmişlerdir.

Kimileri; “Nefs atomdur.” görüşünden hareketle nefsin, diğer bir deyişle rûhun “kendi özüyle vâr olan bir cevher mâhiyetinde ve yerinin de kalp olduğunu” ifade etmişlerdir.

Kimileri, nefsi, “Bedenle ortaya çıkan canlılıktır. Nefs, beyinde güç, kalpte fikirdir.” diye târif etmiştir.

Bazıları da; nefsi mâhiyet bakımından; “Bedene yayılan nûrânî, yüce, diri ve hareketli cisimdir. Bu cisim ayrışmaz, değişmez, parçalanmaz.” olarak değerlendirmişlerdir. (İbni Kayyım el-Cevzî, Fahruddîn er-Râzî ve İmâm-ı Şârânî bu görüştedir.)

Bu tariflere bakıldığında nefs, insanın canı ve bizzat kendisi, bazen ona canlılık veren rûhu gibi anlaşılsa da, aslında insanın mânevî hayatının en önemli merkezlerinden biridir.

İslâm tasavvufunda nefs, insanın toprağa meyilli olan süflî yönünü temsil eder. Ruh ise, onun Allah tarafından ihsan edilmiş, mânevî tekâmülünü isteyen, onu ulvîliğe çeken yönüdür. Terbiye ve ıslah edilmemiş nefs ile, ulvî olana meyilli ruh arasında dâimî bir kavga vardır. Ruh, hayır ve güzelliği isterken; süflî nefis günah ve çirkin şeylerden hoşlanır. Ruh ile nefs arasındaki bu kavga, nefsin isteklerine karşı gelinerek onun eğitilmesiyle yavaş yavaş azalır. Neticede nefs, dizginleri yavaş yavaş bırakır. Ama mücadele ölüme kadar devam etmektedir. Her an palazlanmaya müsait olan nefs, tam yenildiği düşünüldüğü anda birden “küllerinden tekrar doğabilir.”

Bu yüzden insanın iç dünyasındaki iyi ve kötünün mücadelesi, ömür bitmeden sona ermez.

NEFSİN MERTEBELERİ

Mânevî terbiye ve tekâmül esnasında müşâhede edilen nefsin hâl ve mertebeleri, meşhur tasnife göre yedi kısma ayrılmıştır:

1- NEFS-İ EMMÂRE

Cenâb-ı Hakk’ın yasakladıklarının peşinde koşan, Allâh’ın emir ve buyruklarına riâyet etmeyen, şeytânî arzu ve hislerinin esiri olan nefs. “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü nefs kötülüğü emreder.” (Yûsuf, 53) âyeti ile işaret edilen nefstir.

2- NEFS-İ LEVVÂME

Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına kimi zaman dikkat eden, kimi zaman da dikkatsiz davranan, ama işlediği günahlardan rahatsız olup üzülen; sevaplarına ise sevinen nefs. Bu isim, “Levvâme (devamlı pişman olan) nefse yemin ederim.” (el-Kıyâme, 2) âyetinden alınmıştır.

3- NEFS-İ MÜLHEME

Elden geldiğince Cenâb-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına dikkat eden, bu titizliği sebebiyle de çeşitli ilham ve keşiflere mazhar olan nefis. Bu tâbir de Kur’ân-ı Kerîm’deki, “Andolsun nefse isyanını ve itaatini ilhâm edene!..” (eş-Şems, 7-8) âyetinden gelmektedir.

4- NEFS-İ MUTMAİNNE

İslâm’ın ve îmânın şartlarına şeksiz, şüphesiz bütün hükümlerine teslim olan, kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup güzel ahlâk ile hemhâl olan, neticede yüce Yaratan ile mânevî bir muhabbet bağı kurmuş ve bunun lezzetine erişmiş nefs. Fecr Sûresi’nde “Ey itmi’nâna ermiş itaatkâr nefs!” (el-Fecr, 27) şeklinde kendisine hitap edilmiş olan nefs mertebesidir. Bu hitapta, nefs bu mertebeye ulaşmadıkça, Allâh’ın hitâbına mazhar olunamayacağına da işaret vardır.

5- NEFS-İ RÂDIYYE

Bütün cihetleriyle Allah Teâlâ’ya yönelmiş ve O’ndan aslâ gâfil olmayan ve Cenâb-ı Hak’tan, O’nun hüküm ve takdirinden râzı olan nefs.

6- NEFS-İ MERDIYYE

Benliğin bütün zerreleriyle Allah Teâlâ’ya teslim olan ve Allah Teâlâ’nın da kendisinden râzı olduğu nefs. Fecr Sûresi’nde yer alan, zikrettiğimiz âyetin devamında; “Dön Rabbine; sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak!” (el-Fecr, 28) şeklindeki hitapta ise “Râdıyye” ve “Merdıyye” makamları zikredilmiştir.

7- NEFS-İ KÂMİLE

Her türlü kötülük ve çirkinlikten sıyrılmış kâmil bir mânevî olgunluğa erişmiş nefs. Böyle bir mertebeye erişen, muhteşem bir ahlâkî ve rûhî donanıma sahiptir. İrşad makamı demek olan bu makam, vehbîdir. Yani Allah Teâlâ’nın ihsânıdır. Kul, bütün gayretini sarf ederek altı makamı tamamlar, ancak Allah Teâlâ dilediği kullarına bu yedinci makâmı nasîb eder.

Kaynak: Nurten Selma Çevikoğlu, Şebnem Dergisi, Sayı: 160

NEFSİN MERTEBELERİ NELERDİR? - VİDEO

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.