Macaristan'da 453 Yıllık Osmanlı Köprüsü Bulundu

Macaristan'da son haftalarda yaşanan kuraklık nedeniyle Tuna Nehri'nden sonra ülkenin en büyük ikinci nehri olan Tisza Nehri'nde sular çekilince 1562 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından inşa edilen asma köprünün kalıntıları ortaya çıktı.

Szolnok şehrinin Janos Damjanich Müzesi arkeoloğu Dr. Robert Kertesz İHA muhabirine köprü kalıntılarını göstererek önemli açıklamalarda bulundu. Dr. Kertesz, Osmanlı İmparatorluğu’nun Szolnok şehrinin 1552 yılında fethettiğini, 1562 yılında ise Budin paşası Güzelce Rüstem Paşa’nın emriyle köprünün yapıldığını, köprünün Tisza Nehri üzerinde yapılmış ilk ahşap köprü olduğunu kaydetti.

Dr. Kertesz, meşe ağacından yapılan köprünün 110 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğinde, 2 öküz çeken kanı arabasının karşılıklı geçebileceği genişlikte yapıldığını açıkladı.

Köprünün yapılmasının bölge ve Avrupa ticaretine büyük katkı sağladığına değinen Dr. Kertesz, "16 ve 17. yüzyıllarda O dönemde köprü üzerinden Batı ve Doğu Avrupa pazarlarına yıllık on binin üzerinde büyük ve küçükbaş hayvanın geçişi sağlandı. Türkler bu geçişlerden belirli bir ücret alıyorlardı. En düşük ücreti bölge halkı ödüyordu. Ticaret yapanlardan ise daha yüksek geçiş ücreti alınıyordu" diye konuştu.

Szolnok şehrinin Osmanlı İmparatorluğu için önemli bir şehir ve kale olduğunu dile getiren Dr. Kertesz, 16. Yüzyılda Macaristan’daki en büyük ikinci caminin Osmanlı tarafından buradaki kalede yapıldığını, Sultan Süleyman Camisi adındaki caminin Osmanlı’nın çekilmesiyle bölgeyi alan Avusturya İmparatorluğu tarafından yıktırıldığını belirtti.

Türk devletinden köprü ile ilgili yapmak istedikleri çalışmalar için destek de isteyen Macar bilim adamı Dr. Robert Kertesz, araştırmaların nehirden ve havadan yapılacak çekimlerle devam edeceğini ve toplanan fotoğraflarla köprünün üç boyutlu bir modelinin hazırlanması için gayret edeceklerini söyledi.

Kaynak : İHA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.