İslam’da Terbiyenin Önemi

Terbiye yoluyla nefis, iblise karşı mukavemet kazanmalı, iblisin getirdiği engelleri bertaraf edecek kıvama gelmelidir. Eğer terbiye edilmezse, yani iblise ve nefsânî iştihalara karşı koyma kuvveti kazandırılamaz ise netice, dünyada da âhirette de felâket olur.

İnsan, hayata âciz olarak başlar. Kendi kendine hiçbir şey yapamaz bir hâlde dünyaya adım atar. Bu sebeple bir mürebbîye mutlaka ihtiyacı vardır.

Bu durum, büyüdüğünde sadece vasıf değiştirir. Yani doğduğunda bedenî acziyet önde iken; büyüdüğünde kalbî, fikrî ve irâdî acziyeti öne çıkar. Dolayısıyla mürebbî ihtiyacı daha şiddetli bir şekilde kendini gösterir.

Çünkü insana nefis ve ruh verilmiş, bir de bu dünya dershanesindeki imtihanlar sebebiyle üzerine iblis musallat edilmiştir. İnsandaki nefis, diğer mahlûkattaki nefis ile aynıdır. Yani terbiye edilmeye muhtaç, ham bir hâldedir.

FELAKETİN SEBEBİ

Terbiye yoluyla nefis, iblise karşı mukavemet kazanmalı, iblisin getirdiği engelleri bertaraf edecek kıvama gelmelidir. Eğer terbiye edilmezse, yani iblise ve nefsânî iştihalara karşı koyma kuvveti kazandırılamaz ise netice, dünyada da âhirette de felâket olur.

Cenâb-ı Hak insanın terbiyeye olan ihtiyacını karşılamak üzere tarih boyunca peygamberler göndermiştir. Onların vazifelerini de âyet-i kerîmede şöyle beyan buyurmuştur:

“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allâh’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lûtufta bulunmuştur…” (Âl-i İmrân, 164)

Bu terbiyenin nihâî gâyesi, insanı mârifetullahʼa hazırlamaktır. Haram ile beslenen ten de, terbiye görmemiş ham nefis de, mârifetullah’tan nasîb alamaz. Bu sebeple kelime-i tevhidin «lâ» ile başlaması hakikatinde olduğu gibi, evvelâ nefsânî ve şeytanî duygulardan temizleyici bir terbiye zarurîdir.

Helâl gıda ve nebevî bir irşad ile nefis terbiyesinden sonra insanın üçüncü ihtiyacı ise kalp ve zihne yöneliktir. Kalp ve zihnin gıdası da hak bilgidir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Şubat Sayı: 156

AHİR ZAMAN FİTNELERİ NASIL ORTAYA ÇIKACAK VE BU FİTNELERE KARŞI KENDİMİZİ NASIL KORUYACAĞIZ?

 NEFSE MEYİL AHMAKLAŞTIRIR

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.