İskender Olsan Neye Yarar!

 Alıp verdiği bir nefesin bile sahibi olamayan, nefes aldığında vermeye, verdiğinde tekrar almaya gücü yetmeyen âciz bir varlık, nasıl olur da size ebedîlik bahşeder? Nitekim tarih ebedî sultanlık iddaasında bulunan ölülerle doludur. 

İşte bu minvalde Büyük İskender'in hayatından hikmet dolu hikayeyi istifadenize sunuyoruz.

Hikâye edilir ki İskender, seferlerinin birinde hikmet ehli kimselerin bulunduğu bir adaya uğradı. Burası son derece büyük bir adaydı. Orada bir toplulukla karşılaştı. Onların evleri kaya ve taşlardan oyulmuş mağaralardı. Elbiseleri de ağaç yapraklarıydı. Onlara bir takım meseleler sordu. Onlar da yumuşak, tatlı bir şekilde hikmetli cevaplar verdiler. Çünkü onlar, “Hakîm” isminin mazharı kimselerdi.

İskender onlara:

“İhtiyaçlarınızı bildirin, derhal karşılansın” dedi.

Onlar da gülümseyerek:

“-Senden bizi dünyada ebedî kılmanı istiyoruz” dediler.

İskender şaşırdı ve:

“-Bunu ben nasıl yapabilirim? Alıp verdiği bir nefesin bile sahibi olamayan, nefes aldığında vermeye, verdiğinde tekrar almaya gücü yetmeyen âciz bir varlık, nasıl olur da size ebedîlik bahşeder?” dedi.

Onlardan bir tanesi:

“- Öyleyse senden hayatta kaldığımız sürece bedenlerimize sıhhat vermeni istiyoruz” dedi.

İskender yine:

“-Ben buna da güç yetiremem” dedi.

Onlardan bir başkası:

“-Peki o halde bize ne kadar ömrümüz kaldığını söyle” dedi.

İskender yine acziyet içerisinde:

“-Ben kendimin ne kadar ömrü kaldığını bilmiyorum ki, sizinkini bileyim?” dedi.

Bunun üzerine o hikmet ehli topluluk İskender’e:

“- O zaman bırak da biz bunları, yani ihtiyaçlarımızı, bu söylediklerimizden daha fazlasına güç yetirebilen birinden isteyelim!” dediler.

Bir topluluk, İskender’in ordusunun çokluğuna hayretle bakıyorlardı. Aralarında Şeyh Salûk adında dışardan bakıldığında fakir, garib görünen bir kimse vardı. O zat etrafıyla hiç ilgilenmiyor ve başını kaldırmıyordu.

Onun bu hali İskender’in dikkatini çekti ve ona:

“-Sana ne oluyor ki insanların baktığı şeye bakmıyorsun?” diye sordu.

O da şöyle karşılık verdi:

“-Senden önce gördüğüm hiçbir mülk ve saltanat beni hayrete düşürmedi ki, sana ve senin saltanatına bakayım!” dedi.

Bu söz üzerine İskender:

“-Neden böyle söylüyorsun?” dedi.

ÖLÜNCE HERKES EŞİT OLACAK

O zât şu ibretli cevabı verdi:

“ -Bizim bir kralımız bir de fakir, garib bir komşumuz vardı. İkisi aynı günde öldüler. Ben bir müddet onlardan ayrılıp uzaklara gittim. Döndüğümde kabirlerinin başına geldim. Hangisi kral, hangisi garib idi birbirinden ayırmaya çalıştım, fakat ayıramadım!” dedi.

İskender, hikmet ehli bu zatların sözlerinden kendisine ibret dersleri çıkartarak yoluna devam etti.

“Ruhu’l-Beyan” tefsirinde anlatılan bu kıssanın peşinden Şeyh Attâr’ın şu güzel beyitleri nakledilir:

Bu nasıl hükümdarlık, nasıl padişahlık? Ecel aslanıyla baş edemiyorsun. Sen (İran şahı) Behrâm gibi güçlü olsan da, Nihâyet yine mezara gireceksin. Bu dünya mülkü gelip geçicidir. Diri olan o cihânın hükümdarı olur. Eğer o mülkün/ahiret hükümdarlığını istersen, İbrahîm Edhem’e uyarak bu dünya sultanlığını fedâ et.

ÇATIDA DEVE ARAYAN ADAM

İbrahim bin Edhem kuddise sirruh madde sultanlığını terkedip mânâ sultanlığını tercih eden büyük bir Allah dostudur. O, Belh padişahıydı. Miladi 777 yılında Şam’da vefat etti.

Onun mânâ sultanlığını dünya sultanlığına tercih ederek gönül erleri yoluna girmesi şöyle oldu:

“-Bir gece tahtı üzerinde uyuyakalmıştı.

Gece yarısı sarayın tavanında birinin çatıda yürüdüğünü duydu ve şöyle seslendi:

“– Kimsin? Tavanda ne arıyorsun?” dedi.

Çatıdaki adam:

“– Ben yabancı biri değilim, devemi kaybettim, onu arıyorum.”

İbrahim iyice dehşete kapıldı ve:

“– Sen deli misin, tavanda devenin işi ne?” dedi.

O da:

“– Asıl deli sensin. Altın taht ve atlas ipekler içinde Allah’ı bulacağını mı sanıyorsun?” diye karşılık verdi.

Bu sözler, İbrahim b. Ethem’in intibaha gelmesine, uyanışına vesile oldu. Onun kalbi haşyet ve dehşetle doldu. Kulağında bu sesin akisleri çınladı, durdu. Nihayet dünya sultanlığını terkederek mânâ sultanlığı yoluna koyuldu.

İbrahim bin Ethem kuddise sirruh hazretlerinin hayat düsturu, kıymetli sözleri vardır. Onlardan bir kaçı şöyledir:

“-Kalplerinizi Allah korkusuyla, cesetlerinizi Allah’a ibadetle meşgul edin. Yüzlerinizi hayâ, dillerinizi zikr-i ilâhi ile tenvir edin. Gözlerinizi haramdan sakının.”

O dünya sevgisi hakkında şöyle derdi:

“-Hey kardeş! Dünyadan yüz çevir, çünkü dünya sevgisi insanı kör ve sağır yapar, zelil eder.”

“-İnsanlar arasına çokça karışmak dünya sevgisindendir. Meşguliyetlerinizi azaltın, Allah’a yönelin.”

“Sevgilinin hoşlanmadığını sevmek, sevgi alâmeti değildir. Rabbımız dünyayı zemmetti; biz ise onu övmekle meşgulüz. O dünyaya buğzetti; biz ise onu sevmekle meşgulüz. O bizi dünyadan zühde teşvik ediyor; biz ise onu her şeye tercih ediyoruz.”

“KALBLER NEDEN PERDELENİR?”

Sordular:

“– Kalbler neden perdelenir?”

İbrahim bin Ethem kuddise sirruh hazretleri şöyle cevap verdi:

“– Allah’ın buğzettiği şeyi sevmekten. Dünyayı sevip, ona meyletmekten, Oyun ve eğlenceye dalmaktan, Ebedî hayat için ameli terketmekten” dedi.

Rabbimiz hikmet ehli bu zatların güzel sözlerinden hakkıyla istifade edebilmeyi, gönlümüze huzur veren bu güzel ölçüleri hayatımıza yansıtabilmeyi ve ebedî hayat için çokca amel yapabilmeyi cümlemize nasib eylesin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 298, Aralık 2010

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.