Hz. Yusuf (as) İle Züleyha'nın Aşkı

Züleyhâ, Yûsuf’a olan aşkından dolayı gözleri kurumuş ve bedeni çökmüştü. İhtiyar bir kadından farksızdı. Elindeki her şeyini dağıtmış ve hiçbir şeyi kalmamıştı.

Nihâyet Yûsuf’un yolu üzerinde bir harâbeye çekildi. Başından geçen hâdiseleri düşünerek hakîkati anladı ve tapmakta olduğu putun karşısına geçip:

“–Yazıklar olsun sana ve sana kulluk edene! Şu ihtiyarlığıma, âmâlığıma ve fakirliğime merhamet etmedin! Bugünden itibâren seni inkâr ediyor ve Yûsuf’un Rabbine îmân ediyorum” dedi.

Böylece hidâyete ererek sabah-akşam Allâh’ı zikre koyuldu.

ZÜLEYHA’NIN HZ. YUSUF’TAN (AS) İSTEDİĞİ 3 DUÂ

Birgün Yûsuf -aleyhisselâm- atına binmiş, maiyyetiyle birlikte Züleyhâ’nın hânesinin önünden geçmekteydi. Züleyhâ hemen evinden çıktı ve Yûsuf’un yolu üzerinde yüksek sesle şöyle dedi:

“Tesbîh ederim o kudreti ki, sultanları günahları sebebiyle köle eder; köleleri de Hakk’a kullukları sâyesinde sultân eyler!..”[1]

Allâh’ın emri ile rüzgâr bu sesi Yûsuf’un kulağına eriştirdi. Yûsuf da tanıyamadığı Züleyhâ’nın hâlini sordurdu. Züleyhâ, ancak Yûsuf’un kendisine derman olacağını söyleyerek O’nun huzûruna çıktı. Yûsuf -aleyhisselâm-’dan eski güzelliğinin ve gözlerinin kendisine verilmesi için duâ etmesini, ardından da kendisiyle evlenmesini taleb etti.

Yûsuf -aleyhisselâm-, onun ilk iki arzusunu yerine getirdi ve Allâh’ın izni ile Züleyhâ’ya gözleri ve önceki güzelliği tekrar verildi. Ancak üçüncü talep husûsunda Yûsuf -aleyhisselâm- başını önüne eğdi ve murâkabeye daldı. O sırada Cebrâîl geldi ve Yûsuf -aleyhisselâm-’a:

“–Ey Yûsuf! Rabbin sana selâm ediyor ve kadıncağızın talebini reddetmemeni emrediyor! Onunla izdivâc eyle; zîrâ o, dünyâda ve âhirette senin zevcendir!”

Bu emir üzerine Yûsuf -aleyhisselâm- Züleyhâ’yı kendisine nikâhladı.

Daha sonra Yûsuf -aleyhisselâm- ellerini semâya kaldırarak şöyle duâ etti:

“Ey bana bunca nîmeti ihsân eden merhametlilerin en merhametlisi olan Allâh’ım! Sana nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun!

İlâhî! Üzerimdeki nîmetini tamamlamanı, bana babam Ya’kûb’un yüzünü göstermeni, beni de ona göstermekle onun da gözlerini nûrlandırmanı ve kardeşlerimin de benimle görüşme yollarını açmanı Sen’den dilerim Rabbim! Sen duâyı kabûl edensin, Sen her şeye kâdirsin!”

[1] Bkz. Seyyid Ali Hemedânî, Zahîratü’l-Mülûk, haz: Necdet Yılmaz, İstanbul, 2003, s. 118-119.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.