Hz. Peygamberin Âlemlere Rahmet Oluşu

Efendimiz, Cenâb-ı Hakkʼın sevdiği ve seçtiği en yüce insan ve bütün insanlığa gönderdiği en son Peygamberdir.

Rabbimiz O’nu, İslâm ile murâd ettiği “kâmil insan” modelini bütün insanlığa sergilemek üzere emsalsiz bir örnek şahsiyet olarak lûtfetmiştir. Nitekim ibadetteki rûhâniyet, muâmelâttaki nezâket, ahlâktaki kemâlât, duygulardaki letâfet, nazarlardaki derinlik, velhâsıl bütün güzellikler, en yüksek mânâ ve ifâdesini O Varlık Nûruʼnun nezih hayatında bulmuştur.

Cenâb-ı Hak Oʼnu, bütün mahlûkât için en büyük rahmet ve bereket vesîlesi kılmış ve;

“(Rasûlüm!) Biz Senʼi ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” buyurmuştur. (el-Enbiyâ, 107)

KAVİMLERİN UĞRADIĞI AZAPLAR

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhumâ- bu âyet-i kerîme hakkında şöyle buyurmuştur:

“Allâh’a ve Rasûl’üne îmân edenler, dünyada ve âhirette tam olarak rahmete nâil olurlar. Allâh’a ve Rasûl’üne îmân etmeyenler de sırf Peygamber Efendimiz’in devrinde yaşadıkları ve Oʼnun ümmeti oldukları için önceki kavimlerin dünyada uğradığı «yerin dibine geçme», «maymuna çevrilme», «üzerlerine taş yağdırılması» gibi ilâhî azaplardan muhâfaza edilirler. Bu, onların, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sâyesinde nâil oldukları dünyevî bir rahmettir.” (Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, V, 486; Heysemî, VII, 69)

Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

Son Peygamber olan Efendimiz (s.a.v.)ʼin kıyâmete kadar sürecek olan risâlet döneminde dünyaya gelen bütün insanlık, -Oʼna îmân etsin ya da etmesin- “Ümmet-i Muhammed”dirler. Oʼna îmân edenlere “Ümmet-i İcâbe”, îmân etmeyenlere ise “Ümmet-i Gayr-i İcâbe” denilir. Bununla birlikte Efendimiz (s.a.v.)ʼin Hak katındaki yüce mevkii hürmetine Oʼnun risâlet döneminde yaşayan insanlar, önceki ümmetlerin başına gelen pek çok ilâhî azap tecellîlerinden korunmuşlardır.

َمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ

وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

“Sen onların içinde iken Allah onlara azâb edecek değildir. Ve onlar istiğfâr ederken de Allah onlara azâb edici değildir.” (el-Enfâl, 33)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem - Hâbîb-i Hüdâ Hz. Muhammed Mustafâ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.