'hırka-i Şerif'in Muhafızı

Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v.) İstanbul'da Hırka-i Şerif Camii'nde bulunan hırkasının yıllarca muhafızlığını yapan Aydın Evrenli Bey "Hırka-i Şerif"i anlatıyor.

HIKA-İ ŞERİF'İN HİKÂYESİ

Hırka-i Şerif, Peygamber Muhammed'e ait olduğuna inanılan ve Hırka-i Şerif Camii'nde bulunan hırkadır. Peygamber’in miraca çıkarken üzerinde bulunduğu ve vasiyeti üzerine Alive Ömer tarafından Veysel Karani'ye verildiği rivayet edilir.

Genç develerin boğazlarının altındaki tüylerden dokunmuştur. Sekiz parçadan oluşur. 1,20 cm uzunluğundadır. Bej renktedir. Cam kapaklı gümüş bir sandık içerisinde saklanmaktadır.

hirka-i-serif

VEYSEL KARANİ'NİN TORUNLARI TARAFINDAN KORUNUYOR

Veysel Karani evlenmediği ve evladı da olmadığı için bu hırka, ölümünden sonra kardeşi Şihâbeddîn el-Üveysî’ye geçmiştir. 1500 yıllık bu kutsal emanet, bugün Karani’nin torunları tarafından korunmaktadır.

Kutsal emanete sahip olan Üveys ailesi, Irak ve Güneydoğu Anadolu'da ikâmet ettikten sonra burada sık sık meydana gelen çarpışmalar nedeniyle Ziver el-Üveysî zamanındaKuşadası’na göç ederek burada Hacı Lolo mahalline yerleşmişlerdir. Aile uzun müddet ziraatla meşgul olmuş ve aşiret halinde yaşamıştır. Sahip oldukları emanet nedeniyle bu aileye saygı gösterilmiş ve kendilerine "hırka-i şerif şeyhleri" adı verilmiştir. Aile, 1600'lü yılların başlarında Sultan I. Ahmed’in isteği üzerine İstanbul'a gelmiş ve reisleri olan Şükrullah el-Üveysî'nin Fatih civarında kiraladığı evde Hırkâ-i Şerif halkın ziyaretine açılmıştır.

Bu evin yetersiz kalması sebebiyle I. Abdülhamid, günümüzde Hırka-i Şerif Camiiavlusunda kalan mekana bir oda inşa ettirmiştir ve Hırka-i Şerif, söz konusu odada 1780’den itibaren sergilenmeye başlanmıştır. Ziyaretlerin yoğunlaşması sebebiyle bu oda da yetersiz kalınca, 1811 yılında, zamanın padişahı Sultan Mahmudû Adli tarafından oda yeniden düzenlenmiştir. Daha sonra bu oda da yetersiz kalmış, Sultan Abdülmecid, 1847 yılında Hırka-i Şerif Camii’ni yaptırmıştır.

Günümüzde halen Hırka-i Şerif Camii'nde sergilenmektedir ve 1500 yıllık bu kutsal emanetin sorumluluğu, Karani soyundan gelen şahıslara aittir. 1980'lerde, Fatih Müftüsünün emri ile hırka alınmak istenmiş fakat uzun uğraşlardan sonra aile tekrar Hırka-ı Şerife sahip olmuştur.

Veysel Karani'nin 57. kuşaktan torunu olan Haşim Köprülü'nün eşi Nuriye Köprülü'nün 2005 yılı Kasım ayındaki vefatından sonra, kızı Gülay Köprülü bu görevi üstlenmiştir. Hırka-i Şerif, her yıl Ramazan ayının on beşinden Kadir gecesine kadar öğlen ve ikindi namazları arasında ziyarete açılır.

Kaynak: Wikipedia

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.