Gerçek Okuma Nedir?

Sırf zihne depolanan, kalbe inmeyen, hayata aksetmeyen, irfâna dönüşmeyen bir ilim, sahibinden huzûr-i ilâhîde şikâyetçi olacaktır. Buna mukâbil, ilmiyle amel eden ve bu sâyede istikâmet ve takvâ üzere yaşayan bir kula ise hayırlı bir şahit olacaktır.

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur:

“Ey oğul! İlmin sana her an (lisân-ı hâl ile) sesleniyor ve diyor ki:

«Eğer benimle amel etmezsen; (âhirette) senin aleyhinde bir şahit ve delil olurum. Yok eğer benimle amel edersen, bu takdirde senin lehinde bir şahit ve delil olurum…»”

[Demek ki sırf zihne depolanan, kalbe inmeyen, hayata aksetmeyen, irfâna dönüşmeyen bir ilim, sahibinden huzûr-i ilâhîde şikâyetçi olacaktır. Buna mukâbil, ilmiyle amel eden ve bu sâyede istikâmet ve takvâ üzere yaşayan bir kula ise hayırlı bir şahit olacaktır.

GÖNLÜNÜ ALLAH'A VEREREK OKU

Bütün ilimler, Cenâb-ı Hakk’ın hayat ve kâinâta koyduğu kâidelerin tespitinden ibarettir. Kur’ân-ı Kerîm’den ilk nâzil olan âyet de; “اِقْرَاْ : Oku!” ile başlar. Fakat Cenâb-ı Hak, okumaya bir husûsiyet veriyor; “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (el-Alak, 1) buyuruyor.

Yani gönlünü Allâh’a vererek okumayı emrediyor. Sadece zihnen değil, kalben de okumayı emrediyor. Kalp; her şeyin ve her oluşun zâhirine ilâveten bâtınını, sırrî tarafını, hikmet ve ibretlerini de okuyacak; o şekilde tekâmül edecek. Böylece her şey ona Hâlık’ını hatırlatacak.

SONSUZ NİMETLERİ DÜŞÜN!

Yine bir “oku” tâlimâtı daha geliyor:

“Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.” (el-Alak, 3)

Yani Allâh’ın sonsuz ikramlarını, sayısız nîmetlerini düşün! Böylece Allâh’ın sana ihsân ettiği nîmetlerin farkına var. O nîmetlerin mes’ûliyetini idrâk et! Zira âyet-i kerîmelerde:

“Sonra o gün (dünyada yararlandığınız) nîmetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (et-Tekâsür, 8)

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakîkaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mü’minûn, 115) buyruluyor.

OKUMANIN GAYESİ

Üçüncü bir “oku” emri daha geliyor:

“Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin kâfîdir.” (el-İsrâ, 14)

Kıyâmet günü dünyadaki tahsilimizin karnesini okuyacağız. Hayat imtihanımızın bütün manzarası, en ufak teferruâtına kadar orada bize yeniden seyrettirilecek. O zaman her şey ortaya dökülecek. Allâh’ın verdiği sayısız nîmetlere karşı, kulluğumuzun, hamdimizin, şükrümüzün, gayretimizin noksanlığı sebebiyle derin bir mahcûbiyet yaşayacağız.

İşte asıl okuma, bütün bu hakîkatleri idrâke götüren ve bu idrâk muktezâsınca nezih bir yaşayışı temin eden okumadır. Okumanın gâyesi; hayata nizam vermek, hâl ve davranışları tanzim etmek, kulu takvâya ulaştırmaktır.

ALLAH'IN İLİM ÖĞRETECEĞİ VAADİ VAR

Âyet-i kerîmede: “…Allah’tan ittikā edin (O’na karşı gelmekten sakının)! Allah size gerekli olanı öğretiyor…” (el-Bakara, 282) buyrulmaktadır.

Müfessir Kurtubî, bu âyet-i kerîmenin tefsîrinde şu açıklamayı yapmaktadır:

“Bu âyette Allah’tan ittikā edenlere bizzat Allâh’ın ilim öğreteceği vaadi vardır. Yani takvâ sahibi olan kulun kalbine Cenâb-ı Hak, kendisiyle hakîkatleri idrâk edeceği ve hak ile bâtılı ayırt edebileceği bir nûr ihsân eder.”(Kurtubî, III, 406)

Hadîs-i kudsîde bildirildiği üzere Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“…Kulum kendisine farz kıldığım amellerden daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık kazanamaz. Kulum Bana, (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihâyet Ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) Ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum…” (Buhârî, Rikāk, 38)

BİLDİKLERİYLE AMEL EDENLERE, ALLAH BİLMEDİKLERİNİ ÖĞRETİR

Bir hadîs-i şerîfte de bu mânâyı te’yid sadedinde;

“Bildikleriyle amel edenlere, Allah Teâlâ bilmediklerini öğretir.” buyrulmaktadır. (Ebû Nuaym, Hilye, X, 15)

Esâsen ilim, yaşanmak için olursa bir kıymet ifade eder. Aksi hâlde kuru bir hamallıktan ibarettir. Tıpkı bir merkebe, sırtında taşıdığı ciltler dolusu kitabın hiçbir faydası olmadığı gibi. Nitekim bildikleriyle amel etmeyen Benî İsrâil âlimlerini, Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede; “kitap yüklü merkepler”e teşbih etmektedir. [1]

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de bu hâle düşme endişesi içinde Cenâb-ı Hakk’a;

“Yâ Rabbi! Faydasız ilimden Sana sığınırım!” ilticâsında bulunmuştur. (Müslim, Zikir, 73)

[1] Bkz. el-Cum'a 5.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 391

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allah ömrünü bereketlendirsin Allah'ım böyle alimlerimizin sayısını artırsın Amin.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.