Cennet ve Cehennem Şu Anda Var mıdır?

Ayet ve hadislerin “Cennet ve cehennem şu anda var mıdır? Cennet ve cehennem nerede kurulacak? Kendilerine ölümün olmadığı iki topluluk hangileridir?” sorularına verdiği cevaplar...

Ebedî saâdet yurdu Cennet ve Cenâb-ı Hakk’a isyan etmelerinden ötürü ilâhî azâba müstahak olanların gireceği Cehennem yaratılmış vaziyettedir ve şu anda mevcuttur. Kıyâmet koptuktan sonra Cehennem, bulunduğu yerden Mahşer yerine getirilecektir. Hidâyet güneşinden kaçarak küfrün karanlığında kalmayı tercih eden bedbahtlar, onunla cezalandırılacaktır.

Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

“O gün Cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!?” (el-Fecr, 23)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de hem bu hakîkati hatırlatmak, hem de Cehennem’in büyüklük ve dehşetine dikkat çekmek için şöyle buyurmuşlardır:

“Hesap gününde Cehennem getirilir. Cehennem’in yetmiş bin dizgini ve her bir dizgini çeken yetmiş bin melek vardır.” (Müslim, Cennet, 29)[1]

KENDİLERİNE ÖLÜMÜN OLMADIĞI İKİ TOPLULUK

Günahkâr kimseler Cehennem’de cezâlarını çektikten sonra oradan çıkarılırlar. Lâkin îmân etmeyenler Cehennem’e girdiğinde, artık onlar için ebedî bir azap başlamış olur.

Bu gerçeği de Peygam­ber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu hadîs-i şerîfleriyle beyan buyurmuşlardır:

“Cennet ehli Cennet’e, Cehennem ehli de Cehennem’e girdiği zaman, bir münâdî aralarında ayağa kalkarak:

«‒Ey ateş ehli, artık ölüm yok! Ey Cennet ehli, artık ölüm yok! Bundan sonra ebediyet vardır!» diye nidâ eder.” (Buhârî, Rikāk, 50)

Dipnot:

[1] Ayrıca bkz. Tirmizî, Cehennem, 1/2573.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM’DA CEHENNEM NEDİR? | CEHENNEM NEDEN VAR?

İslam’da Cehennem Nedir? | Cehennem Neden Var?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.