Cami ve Cami Adabı

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan ve tüm camilerde okutulan Cuma hutbesinin bu haftaki konusu "cami ve cami adabı" oldu.

Cuma hutbesi şu şekilde:

“Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel ve temiz elbiselerinizi giyinin …" (Araf, 7/31)

Muhterem Müminler!

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in dünyadaki son günüydü. O sabah, hastalığından dolayı mescide gidememişti. Evinin mescide bakan penceresini araladı ve sabah namazı kılan ashabını bir müddet seyretti. Ashâb-ı kirâmın, saf tutarak Hz. Ebû Bekir’in imametinde cemaatle huşû içerisinde namaz kıldıklarını görünce çok sevindi, tebessüm etti ve Rabbine şükretti.[1]

Muhterem Müslümanlar!

Huzur ve güven vadederek bizleri toplayan cami, İslam’ın sembolü, birliğimizin ve dirliğimizin nişanesidir. Peygamber Efendimizin ifadesiyle camiler, “Allah katında en makbul mekânlardır.”[2] Ezanlarıyla insanlığı kurtuluşa çağıran, mihrabıyla küfre ve cehalete savaş açan, minber ve kürsüsüyle ilim ve hikmetin basamaklarında yücelten, omuz omuza saf tutan müminlerin kardeşliğini ve ümmet olma bilincini pekiştiren mukaddes bir yapıdır cami.

Cemaat ise; ibadet amacıyla Allah’ın huzurunda bir araya gelip namaz kılan Müminlerin ortak adıdır. Cemaat; medeniyetimizde yer etmiş, dinî bir kavramdır. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, tüm dini değerlerimizi ve kavramlarımızı istismar eden bir örgüt, cemaat kavramını da çarpıtarak ve ayrışmaya yol açacak şekilde kendine mal etmeye çalışmış, tevhit ve vahdetin sembolü olan bu kavramı, fitne ve fesatla, ayrılık ve ihanetle beraber anılır hale getirmiştir. Hâlbuki geleneğimizde cemaat olmak, tevhit bilinciyle kaynaşmak, vahdete ermek demektir. Birlikte dirliği elde etmektir. Bu yönüyle cemaat kelimesi kadın-erkek, yaşlı-genç, zengin-fakir, engelli-engelsiz toplumun her kesiminden, her yaştan ve her sınıftan Müslümanı içinde barındırır.

Değerli Müminler!

Camide bulunmanın ve cami cemaati olmanın bazı kuralları ve adabı vardır. Mümin, gönül dünyasını durulaştırmak için camiye giderken Allah Teâlâ’nın “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel ve temiz elbiselerinizi giyinin …”[3] ayeti gereğince beden temizliğine dikkat eder, güzelce abdestini alır. Kılık kıyafetinin hem temiz hem de namazın şartlarından olan setr-i avrete uygun olmasına özen gösterir. Camide cemaatle kılınan namazın yirmi yedi kat daha faziletli olduğunu haber veren[4] Allah Resûlü’nün müjdesine nail olmak isteyen Müslüman, nahoş kokan yiyecekler yiyip camiye gelmenin sünnete aykırı olduğunu bilir.[5] Güzel kokular sürünür. Hiçbir kardeşine rahatsızlık vermez, onların huşu içinde namaz kılmalarını engelleyen hal ve davranışlardan kaçınır. Kulluk görevini ifa ederken kul hakkına girmemeye özen gösterir. Sevgili Peygamberimizin cemaate yönelik şu uyarısını asla unutmaz. “Dikkat edin! Hepiniz Rabbinize münâcât ediyorsunuz. Birbirinizi rahatsız etmeyin!...”[6]

Kıymetli Müslümanlar!

Vaaz ve hutbeler, birer eğitim yuvası olan camilerin insanlığı imana, irfana, ahlaka davet eden sesleridir. Caminin ve cemaat olmanın adabı olduğu gibi hutbe dinlemenin de bir adabı vardır. Hutbe okunurken huşu içinde hatibi dinlemek dini bir gerekliliktir. Yanındakiyle konuşmak, başka şeylerle ilgilenmek, cep telefonuyla meşgul olmak hutbenin özünden uzaklaşmaya, mesajını kaçırmaya ve sevabından mahrum kalmaya sebep olur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir müminin hutbe esnasında göstermesi gereken duyarlılığı şöyle ifade etmiştir: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına: ‘Sus!’ desen bile hatalı bir iş yapmış olursun.”[7]

Aziz Kardeşlerim!

Namazlarımızı cemaatle eda etmeye gayret göstererek camilerimizi canlı tutalım. Resul-i Ekrem Efendimiz ile aydınlanan asr-ı saâdette olduğu gibi, bugün de ailece camide olalım, çocuklarımızı camiye alıştıralım. Yaramazlıklarını bahane ederek onları camiden uzaklaştırmak yerine, caminin ve cemaat olmanın değerini anlatalım, adabını öğretelim. Kadın-erkek bütün Müslümanlar, gönülden bağlı olduğumuz camilerimize hürmette kusur etmeyelim. Vaaz ediliyor veya Kur’an-ı Kerim okunuyor ise can kulağıyla dinleyelim. Cuma namazının geçerlilik şartlarından biri olan hutbenin, namazın bir parçası olduğunu unutmayalım. İlgi ve alakamızı sadece hatibe ve hutbeye verelim. Sözün en güzelini dinleyip ona uyanlardan olalım. Her daim Allah’ın huzurunda ve ibadet halinde olduğumuzun idrakiyle yaşayalım.

DİPNOTLAR

[1] Buhârî, Ezân, 46, Müslim, Salât, 98.

[2] Müslim, Mesâcid, 288.

[3] Araf, 7/31.

[4] Müslim, Mesâcid 51.

[5] Buhârî, İ’tisâm, 24.

[6] Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 25.

[7] Buhârî, Cum’a, 36.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.