Ahiretin Son Evreleri

Ahiret hayatının son evreleri nedir?

Âhiret menzillerinin sonuncuları olan Cennet ve Cehennem bahislerine geçmeden evvel, bir hususun iyice anlaşılması gerektiği kanaatindeyiz. Şöyle ki;

İnsan, pek çok bakımdan âciz yaratılmış bir varlıktır. Meselâ gözüyle görebildiği mesafe ve kulağıyla duyabildiği ses frekans aralığı sınırlı, aklıyla kavrayabildiği hakîkatler de mahduttur. Dünyada bir nevî hükümdarı olduğu şu beden tahtını bile, son nefesle birlikte terk edip toprağa vermeye mahkûmdur.

AHİRETİN SON AŞAMALARI

Cenâb-ı Hak, insan idrâkini de, hakîkatleri müşahhas misallerle daha iyi kavrayacak bir mâhiyette yaratmış, bu fânî cihânı bir ibretler sergisi hâlinde takdim etmiştir. Ömrünü ilâhî emirler istikâmetinde yaşayanlara Cennet’i, yegâne hak dîn olan İslâm’dan gâfil kalanlara ise Cehennem’i vaad etmiştir.

Her şeyden önce şunu ifâde etmek lâzımdır ki, âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîflerde bizlere tasvir edilen Cennet veya Cehennem’i gerçek mânâ ve mâhiyetiyle idrâk edebilmemiz, dünyevî intibâlarla düşünebilen sınırlı aklımızla mümkün değildir. Zira sınırlı olan sınırsızı, fânî olan sonsuzu ihâta edemez. Bununla beraber âhiret ahvâli hakkında bildirilenler, o ebedî âlem için gereken hazırlıktan gâfil kalmayalım diye bizim idrâk seviyemize sunulan, ilâhî ve nebevî hakîkatlerdir.

Cenâb-ı Hak âdeta sonsuz ilim ve kudretini sergilercesine, apayrı hususiyetlere sahip birçok âlem yaratmış, insanoğlunu da bu âlemlerin bir seyyâhı kılmıştır.

Meselâ insan bedeni, geçmişte bir tabiat unsuru olarak toprak terkibinde bulunuyordu. Zamanı gelince topraktan çıkan nebâta ve oradan da bazı mahlûkata geçti. Derken aldığı gıdalarla babasının sulbüne nutfe olarak intikâl etti, oradan da annesinin rahmine yerleşti.

İnsanoğlu ana rahminde ise çok farklı bir hayat kazandı. Orada yedi kat karanlığın altında bir su torbasının içinde yaşıyor, annesinden aldığı kan ile besleniyordu. Bir müddet sonra içinde bulunduğu hayatı terk etmek zorunda kaldı ve farklı bir âleme, yani şu fânî dünyaya gözlerini açtı. Hiç şüphesiz bu yeni hayatı, öncekinden çok daha farklı şartlara sahipti. Artık önceden olduğu gibi su içinde nefes almadan yaşaması veya kanla beslenmesi söz konusu değildi. Aldığı oksijenle ve yediği gıdalarla hayatını idâme ettiriyordu.

Bu hakîkati Mevlânâ Hazretleri şöyle ifâde buyurmaktadır:

“Ana karnındaki çocuğa biri deseydi ki:

«–Dışarıda pek düzgün, pek hoş bir dünya var. Enine boyuna geniş, bereketli bir yeryüzü var.

Orada nice nîmetler, sayısız yiyecekler var. Dağlar, denizler, çöller, bostanlar, bağlar, bahçeler, çayırlıklar, çimenlikler var.

Çok yüksek ve ışıklarla dolu aydınlık bir gökyüzü, Güneş, Ay, Sühâ Yıldızı ve diğer yıldızlar var.

Orada güneyden, kuzeyden, doğudan, batıdan rüzgârlar eser.

Bağlar, bahçeler; gelinler gibi süslenmiş, sanki düğünler yapılmaktadır. Dünya’nın şaşılacak güzellikleri, acayip hâlleri dille anlatılamaz ki...

Sen ana rahminde, o karanlık yerde sıkıntılar, mihnetler içindesin. Ey çocuk! Sen, o daracık işkence yerinde çarmıha gerilmiş, kan emmektesin. Hapse düşmüşsün; pislikler, eziyetler içindesin.»

Bütün bu sözlere rağmen o çocuk, yine de kendi hâline bakar, durumu gereği bir şikâyette bulunmazdı. Bilâkis bu söylenenleri inkâr eder, anlatılan gerçek haberlere inanmaz ve:

«–Bu söylenen sözler, olmayacak şeylerdir. Siz, çocuk mu kandırıyorsunuz, beni mi aldatıyorsunuz?!» derdi.

İşte dünyadaki insanların çoğu da böyledir. Hak dostlarının sözlerini, onların mânâ âleminden haberlerini inkâr ederler. Hak dostları, onlara;

«–Bu dünya pek karanlık, pek dar bir kuyu gibidir. Bu dünyanın ötesinde ise, kokudan, renkten âzâde çok hoş bir dünya vardır.» der. Fakat bu söz, onların hiçbirinin kulağına girmez.”

Aynen bunun gibi, insan öldükten sonra yine başka bir âleme geçecektir. Oranın şartları da şu anda içinde bulunduğumuz hayatın şartlarından çok farklı olacaktır.

Nitekim bildirildiği üzere orada hayat ölümsüz, nîmet ve güzellikler sonsuz ve hayal ötesidir. Günahkârların dûçâr olacağı azap da dünyada hiç görmediğimiz dehşet ve şiddettedir. Yani ıztıraplar da safâlar da dünyadakilerle kābil-i kıyas değildir. Zira orada zaman, mekân, ebat ve mesafeler farklı olacaktır. Bu sebeple insan, sonsuz olan âhiret yurdu hakkında verilen kırıntı kabîlinden bilgileri, ancak âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîflerde beyân edildiği kadarıyla ve bu dünyadan edindiği intibâlara kıyâs etmek sûretiyle idrâk edebilir.

Velhâsıl Cenâb-ı Hak, ebedî hayatın nasıl olacağını ve orası için neler hazırlamak gerektiğini, peygamberleri vasıtasıyla kullarına haber vermiş, onlara mükâfat yerini de cezâ yerini de açıkça bildirmiştir. Aklını kullanarak hidâyete tâbî olanlara sonsuz nîmetler lûtfedeceğini, isyan edenleri de şiddetli bir azâba dûçâr edeceğini beyan buyurmuştur. Bunlar birer hakîkattir ve aynen haber verildiği gibi gerçekleşecektir. Zira Cenâb-ı Hak için hiçbir güçlük yoktur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

AHİRET HAYATININ EVRELERİ NELERDİR?

Ahiret Hayatının Evreleri Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.