Sultan 2. Abdülhamit Nasıl Tahta Çıktı?

31 Ağustos 1876’da tahta çıkan Sultan 2. Abdülhamit, eğitim, sağlık, iktisat ve askeri alanlarda önemli hizmetlere imza attı. Osmanlı Devleti’nin son büyük sultanı 2. Abdülhamit nasıl tahta çıktı?

Osmanlı devletinin son dönemlerinde tahta çıkmasına karşın devletin en güçlü yöneticilerinden biri kabul edilen Sultan 2. Abdülhamit, 21 Eylül 1842 tarihinde dünyaya geldi.

Babası Tanzimat Fermanı’nı ilan eden Sultan Abdulmecit, annesi Tir-i Müjgan Kadın Efendi’dir. Sultan İkinci Abdülhamit 11 yaşında iken annesini kaybettiği için öksüz büyüdü ve onunla Piristu Kadın Efendi ilgilendi.

Çeşitli hocalardan Farsça, Arapça ve Fransızca eğitiminin yanı sıra iki İtalyan eğitimciden musiki dersleri aldı.

TUTUMLU ÖZELLİĞİYLE DİKKAT ÇEKTİ

1861 yılında babası Abdülmecid’in vefatının ardından yerine amcası Abdülaziz padişah oldu. Bu gelişmeyle ağabeyi Şehzade Murat veliahtlığa, kendisi ise tahtın ikinci varisliğine yükseldi.

Saraydan ayrılarak Maslak’taki köşkü ve Kağıthane’deki çiftliğinde ailesiyle birlikte kendi halinde bir hayat yaşamaya başlayan Abdülhamit, diğer şehzadeler borç içindeyken tutumlu özelliğiyle çiftlik ve borsa işlerinden hatırı sayılır bir servet elde etti.

Tahta geçeceğini düşünmediği için kendisini hayata hazırlayan Şehzade Abdülhamit, çiftlik, banka, borsa, dünya piyasaları konusunda ileride çok işine yarayacak konularda önemli birikime sahip oldu.

1867 yılında Napolyon’un daveti üzerine Sultan Abdülaziz ile birlikte önce Fransa’ya ardından ise İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan’a iki haftalık seyahat yapan Abdülhamit, bu gezide Avrupa’nın yaşam tarzı, protokol yöntemleri, diplomasi, modern teknikler hakkında önemli bilgi sahibi oldu.

İlk dış borcunu 1854 yılında Kırım Savaşı sırasında alan Osmanlı Devleti 1875 yılında borçlarını ödeyemez duruma gelince önce Balkanlarda isyan çıktı sonra İstanbul’da asayiş bozuldu.

V. MURAT’IN YERİNE TAHTA GEÇTİ

Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi akabinde hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan darbenin ardından Şehzade Murat padişah yapıldı.

Sultan 5. Murat’ın akli rahatsızlığı giderek artınca meşrutiyet yanlısı Midhat Paşa ve Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Şehzade Abdülhamit’i ziyaret edip meşrutiyetin ilanı konusunda anlaştılar. 5. Murat’ın sürekli delilik hali içinde bulunduğu yönünde hal fetvası hazırlanarak tahtan indirilmesinin ardından 31 Ağustos 1876’da 2. Abdülhamit devletin başına getirildi.

Sultan Abdülhamit’in biat töreni Topkapı Sarayı’nda Kubbealtı’nda gerçekleştirildi. Tören sonrası ise deniz yoluyla Dolmabahçe Sarayı’na dönüldü. Bu sırada donanmadan ve sahil bataryalarından top atışları yapılarak 2. Abdülhamit’in cülusu kutlandı. Cülus şenlikleri üç gün üç gece sürdü. Şehzade iken çeşitli ticari faaliyetlerde bulunan Sultan Abdülhamit, padişah olduğunda 60 bin altın tutan cülusunu da kendi cebinden ödedi.

ORDUNUN VE HALKIN GÖNLÜNÜ KAZANDI

Sultan Abdülhamit tahta çıktıktan sonraki ilk cuma namazını saltanat kayığı ile gittiği Eyüpsultan Camisi’nde kıldı, selamlık töreni de burada yapıldı. Tahta çıktıktan bir hafta sonra 7 Eylül 1876’da yapılan Kılıç Alayı ve Kılıç Kuşanma Töreni de Eyüpsultan Camisi’nde gerçekleştirildi. Eyüpsultan’a gidiş deniz yoluyla olurken halk kayıklarda ve sahillerde, tezahürat ve sevgi gösterilerinde bulundu.

Sultan 2. Abdülhamit, kılıç kuşanma töreni sonrası Sultan Selim türbesine giderek babası Sultan Abdülmecid’in ve Yavuz Sultan Selim’in, sonra da Fatih Sultan Mehmed’in türbelerini ziyaret etti.

Sultan Abdülhamit, 14 Eylül 1876’da Hırka-i Saadet Dairesi’nde sakal duası yapıldı ve şehzadelik döneminde sakalsız olan padişah sakal bıraktı. Duanın ardından Seraskerlik binasına giden Abdülhamit, daha önce görülmemiş bir şeyi yaparak subaylarla akşam yemeği yedi.

Tahta çıktıktan sonra daha önce rastlanmamış birtakım faaliyetlerde bulunan 2. Abdülhamit, kısa sürede ordunun ve halkın gönlünü kazandı.

“BİRLİK VE BERABERLİK HER KUVVETTEN ÜSTÜNDÜR”

Halka yakın tavırlarını sonraki günlerde de devam ettiren Sultan Abdülhamit, bütün hükümet üyeleri ve mabeyn personelini Yıldız Sarayı’nda yemeğe davet etti.

Burada yaptığı konuşmada milli birliğe duyulan ihtiyaca vurgu yapan Sultan Abdülhamit, şu ifadeleri kullanmıştı:

“Devletimizin halini düzeltmek ve istikbalini temin etmek için birlik ve beraberliğe muhtacız. Bana göre birlik ve beraberlik her kuvveten üstündür. Birlik hükümet üyeleriyle başlayıp tabaka tabaka herkesin zihnine yerleşmelidir. İcraatlar da daima bu noktaya yönelmelidir.”

Padişahlığının ilk aylarında Sultan Abdülhamit, bahriyelileri, şeyhülislamlık makamını ziyaret edip ulema ile birlikte iftar yemeğine katıldı, Haydarpaşa Hastanesi’nde Balkan cephelerinden gelen yaralıları ziyaret ederek onlara hediyeler dağıttı, Sadrazam ve diğer nazırlarla birlikte camileri dolaşarak halkla birlikte namaz kıldı.

İstanbul’daki yabancı ülke elçilerinin itimatnamelerini kabul eden 2. Abdülhamit, padişahlığının sonuna kadar belirli zamanlarda onları huzuruna kabul edip görüşmeler yaptı.

31 Ağustos 1876 tarihinden, tahttan indirildiği 27 Nisan 1909’a kadar geçen yaklaşık 33 yılda devleti yöneten Sultan 2. Abdülhamit, eğitimde başlattığı seferberlikle birçok okul açtı, sağlıkta bugün de ayakta olan Şişli Etfal ve Darüleceze gibi kurumları kurdu, Hicaz demiryolunu hayata geçirdi ve borç batağındaki devleti işler hale getirdi. Uyguladığı etkin diplomasi ve denge politikasıyla devleti bu zor yıllarda ayakta tuttu.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

SULTAN 2. ABDÜLHAMİT KİMDİR?

Sultan 2. Abdülhamit Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • İnşallah bilgiler doğrudur eğer doğruysa gerçekten iyi bir içerik olmuş

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.