Sitokin Fırtınası Nedir?

Covid pandemisi ile bilinen sitokin fırtınası nedir?

Corona virüs denen mikrobun, insanı nasıl öldürdüğünü anlamamız yaklaşık bir yılımızı aldı. Ülkemizde yüz bin, dünyada altı buçuk milyon cana mal olduktan sonra sıkıntıyı kısmen anlayabildik. Biz hastalarımızı hep, solunum yetmezliği ve silsile tarzı gelişen organ yetmezliğinden kaybettiğimizi sandık. Mikrop, virüs olunca antibiyotik yaramaz, antiviral verelim, dedik. Antiviraller kesmedi anti parazit ilaç (sıtma ilacı) verelim, dedik.

SİTOKİN FIRTINASI NEDİR?

“Sitokin fırtınası” tabiri her ne kadar covid pandemisi ile meşhur olsa da aslında bir süredir sağlık profesyonellerinin gündeminde idi.

Daha önce ayrıntılı aktarmaya çalıştığımız bir konu vardı: İnflamasyon. Düzenli okurlarımız hatırlayacaklardır.

Vücuda giren ve zararlı olarak tanımlanan maddeye karşı bir reaksiyon gelişir. Ordunun kara, hava, deniz kuvvetleri gibi vücudumuzun da hücresel, hümoral immünite, kompleman sistemi gibi kuvvetleri var. Bu askerlerin değişik özelliklerde silahları bulunuyor. Bedenin seneler önce gördüğü bir mikroba karşı hangi asker, hangi silahı kullanacak? Yapay zeka filan halt etmiştir, çünkü her şey bellidir.

Bu olaydan ve savunma sistemimizin muhteşemliğinden daha önce ayrıntılı bahsetmiştik. Hatta hatırlarsanız bir yazıda da hedefi şaşırıp, vücuda saldıran oto antikorları konu edinmiştik.

Bu sayıdaki konumuz ise hadise sırasında ortaya çıkan abartılı gürültü.

Corona virüs denen mikrobun, insanı nasıl öldürdüğünü anlamamız yaklaşık bir yılımızı aldı. Ülkemizde yüz bin, dünyada altı buçuk milyon cana mal olduktan sonra sıkıntıyı kısmen anlayabildik. Biz hastalarımızı hep, solunum yetmezliği ve silsile tarzı gelişen organ yetmezliğinden kaybettiğimizi sandık.

Mikrop, virüs olunca antibiyotik yaramaz, antiviral verelim, dedik. Antiviraller kesmedi anti parazit ilaç (sıtma ilacı) verelim, dedik.  İşler sarpa sarınca en gelişmişinden antibiyotiklere, sonra solunum destek makinelerine vd. sarıldık. Oysa esas ilaç senelerdir elimizin altında duran her işe yarayan ve her türlü yan etkiyi yapan; hem sevilen hem korkulan kortizonmuş.

Ama mantık olarak bir hata var sanki… Hem vücuda giren bir mikrop var, adamı öldürüyor. Savunmak için inflamasyona ihtiyaç var. Kortizonun hayat kurtardığını iddia ediyoruz, oysa etki mekanizması inflamasyonu baskılamak. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler ya…

Fakat, hepimiz gördük ve o kadar ciddi kaos oluştu ki, yangın çıkan eve herkesin elinde ne varsa atması gibi eldeki tüm ilaçlar kullanıldı.

Hatta bir dönem “ibuprofen” etken maddeli ağrı kesicilerin (en sık başvurulan ilaçlardan biridir) inflamasyonu baskıladığı için ölüme neden olduğu iddia edilmişti; o yüzden uzun süre çok daha basiti olan parasetamolle idare etmek zorunda kaldık. Onun kesmediği ağrılar ciddi bir yük getirdi hastalarımıza. Bu grupların “tabir caizse” motoru yavaşlatmadığı, sadece oluşan harareti engellediği kabul edildi ve etkili silahımız tekrar sahaya döndü. Fakat kafa karışıklığı yine de dinmedi.

Uzun süren, ağır bedelli tecrübelerimiz, kullandığımız ilaçların -özellikli gruplar hariç- çok da işe yaramadığını, hayatta kalma ihtimalini artıran tek ilacın kortizon olduğunu öğretti. Tamam dedik, hastamızın menfaatine olsun da biz prensiplerimizden vazgeçelim. Solunum sıkıntısı olan hastalar başta olmak üzere, ciddiyet arz eden her hastaya kortizon vermeye başladık ve -nispeten- güzel sonuçlar aldık. Sonra konu üzerine biraz daha düşündük.

En önemli sıkıntımızın sitokin denen inflamasyonun aracı maddesinin olduğuna daha doğrusu bunların oluşturduğu, tozu dumana katan hadise olduğuna kanaat getirdik. 

Kortizon denen mucize inflamasyonu baskılıyor bu sayede olay yatışıyor ama kurunun yanında yaş da yanıyor. Zararlı etkilerle birlikte faydalı işlevler de baskılanıyor.

Corona daha dünkü mevzu, aslında insanlık tarihi kadar eski iki hastalığımız menenjit (beyin zarı iltihabı) ve artrit (eklem iltihabı) de aynı mekanizmayla ciddi hasar oluşturuyordu. Bu sebeple menenjitte yüksek etkili bir kortizon, artritte de benzer mantıklı ilaçlar kullanılıyor zaten.

Bunlardan alınan ilham ile (aşının da payını ihmal etmeyelim)  hasta sayısı aynı iken ölüm kalım sayısı epeyce azalmış oldu.

Bu kadar girişi yeni gündeme giren şu ilaç grubunu size tanıtmak için yaptık: “Biyolojik ilaçlar.”

Bunların üstünlüğü şöyle: Kortizon tüm sistemi bloke ederken, bu biyolojik ilaçlar inflamasyonun seçilmiş bir öğesini bloke ediyor. Mesela filanca romatizmal hastalıkta filanca interlökin etkili olurken; başka bir hastalıkta TNF alfa reseptörleri etkili oluyor.

Mevzu iki hastalıkla başlamış ama şimdi neredeyse her branş birkaç hastalığı için bu ilaçlara başvuruyor. Her ne kadar seçilmiş parçalara etkili olsa da bağışıklık sisteminin bir kısmı baskılanmış oluyor. Bu durum da bazen faydadan çok zarara neden olabiliyor.

Tüberküloz (verem) ve hepatit hastalıklarının sessiz seyreden enfeksiyonları memleketimizde maalesef oldukça sık. Herhangi bir romatizmal hastalık için ilaç başlandığında uykudaki mikroplar uyanıp hayatı tehdit eden enfeksiyonlara neden olabiliyor. Aynı şekilde meningokoka karşı etkili kompleman sistemini baskıladığınızda menenjit benzeri ölümcül enfeksiyonlar görülebiliyor.

Bu sebeple bu ilaçlara başlamadan önce hasta dikkatli şekilde taranmalı, eksik aşıları varsa tamamlanmalı. Yine de ilacın faydası riskinden yüksekse, koruyucu tedavi ile birlikte bu ilaçlar uygulanmalı.

Üstüne bir de maliyet handikabı var, yüksek teknoloji ürünü bu moleküller oldukça da pahalı. Bu sebeplerle hâlihazırda ilk sırada tercih edilmeyen bu preparatlara neredeyse her gün yeni üyeler ekleniyor.

Vaktiyle ilk antibiyotikler keşfedildiğinde kimse peynir ekmek gibi kullanılacağını tahmin etmemişti. Zamanla maalesef akla gelmeyen başa geldi. Bu mucize adeta faydadan çok zarar verecek noktaya erişti. İnşallah biyolojik ajanlar sadece gerektikçe kullanılır da biz de bu filmi tekrar izlemek durumunda kalmayız.

Kaynak: Fırat Erdoğan, Altınoluk Dergisi, 2022-Ağustos, Sayı:438

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.