Rahmân Suresi 26. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Rahmân Suresi 26. ayeti ne anlatıyor? Rahmân Suresi 26. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Rahmân Suresi 26. Ayetinin Arapçası:

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ

Rahmân Suresi 26. Ayetinin Meali (Anlamı):

Yeryüzünde bulunan herkes fânidir.

Rahmân Suresi 26. Ayetinin Tefsiri:

Yaratılmış tüm varlıklar fanîdir. Bâkî olan yalnızca Allah’tır. Bu sebeple yeryüzünde yaşayan başta sorumlu varlıklar olan insanlar ve cinler olmak üzere her şey yok olacaktır. Sadece sonsuz büyüklük ve ikram sahibi Allah’ın zâtı bâkî kalacaktır. Şâir İsmâil Hilmi bu hakikati şöyle terennüm eder:

“Cihân ne şâha, ne şevket-meâba kalmıştır.

Serîr u tâc u hazâin türâba kalmıştır.

Sarîr-i hâmeden eflâke ser çeken fermân,

Mezar taşında küçülmüş kitâbe kalmıştır.”

“Bu dünya ne padişâha, ne de güçlü kuvvetli insanlara kalmıştır. Bütün tahtlar, taçlar ve hazineler toprak olup gitmiştir. Kalemin cızırtısıyla göklere yükselen yani herkesi hükmü altına alan padişâh fermanı, şimdi küçülmüş mezar taşında küçük bir kitâbe hâline dönüşmüştür.”

Anlatıldığına göre zamanın hükümdarı muhteşem bir saray yaptırır. En ünlü mimarların ve ustaların özenle inşa ettikleri bu sarayda hiçbir şey eksik bırakılmaz. Saray tepeden tırnağa, kapıdan çatıya mimarî incelik ve harikalarla doludur. Hükümdar, ilmine irfanına çok değer verdiği devrinin velilerinden birini bu saraya davet eder. İkram ve ihsanda bulunur. O Allah dostu saray hakkında hiçbir değerlendirmede bulunmaz. En son çıkarken hükümdar sabredemez ve:

“- Ey muhterem kişi! Bu sarayı ben yaptırdım. Dünyanın en güzel saraylarından biri olmasını istedim. Büyük bir ihtimamla yaptırdığım bu saray hakkında bir fikir beyan etmeyecek misin? Bir şey söylemeyecek misin?” diye sorar.

O Allah dostu sağ eliyle sakalını sıvar, şöyle bir içi geçirir ve:

“Evet, sarayın her şeyi güzel. Hiçbir şey eksik bırakılmamış. Ama ne çare ki «Bekâsı yok!»” der.

Şu bir gerçektir ki, Cenâb-ı Hakk’ın varlığı hiçbir şeye bağlı değilken, yaratıkların varlığı O’na bağlıdır. Gökte ve yerde olan herkes tüm ihtiyaçlarını hem dilleriyle hem de halleriyle O’ndan talep eder dururlar. Mesela gökteki varlıklar O’ndan bağışlanma dilerken, yerdekiler de O’ndan hem rızık hem bağışlanma isterler.  Cenâb-ı Hak da devamlı surette onların ihtiyacı olan şeyleri yaratır, ihsan eder. Çünkü O her an yaratma halindedir. Her saniyede milyarlarca fiilî tecellîde bulunur. Yaratma-yok etme, sıhhat-hastalık, izzet-zillet, rızk verme-mahrum etme, tayin-azil, zenginlik ve fakirlik gibi hallerin kimini getirir kimini götürür. Şâir bu ilâhî tecellî karşısındaki hayranlığını şöyle ifade eder:

“Her lahzada bir cihân yaparsın,

Her anda bin âsuman yaparsın.” (Ziyâ Paşa)

Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.), bu âyetin tefsirinde: “Bir günahı bağışlamak, bir sıkıntıyı kaldırmak , bir topluluğu yüceltip daha başkalrını alçaltmak O’nun işlerindendir” buyurmuştur. (İbn Mâce, Mukaddime 13) Sınırsız bir sebep ve hikmet teselsülü içinde ilâhî iradenin gerektirdiği şekilde bu işler durmadan icra edilir. Öyle ki eğer Allah Teâlâ, bir an yaratıklarından alakasını kesecek olsa hepsi yok olur gider. Bu sebeple kulun ilk vazifesi, kendini yaratan ve varlığını devam ettiren Rabbini azamet, büyüklük ve keremine uygun tarzda tanımak ve O’na teslim olmaktır.

Sorumlu varlıklar olan insan ve cin topluluğuna hitaplar şöyle devam ediyor:

Rahmân Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Rahmân Suresi 26. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.