Gerçek Bir Vefa Örneği: "sahibü'l Vefa"

Mûsâ Efendi Hazretleri, sayısız güzel vasıfları üzerinde taşıyan “Muhammediyyü’l-meşreb” büyük bir Allah dostu idi. Ancak ondaki vefâ duygusu bir başka idi. Bu sebeple ehl-i hikmet ona “Sâhibü’l-Vefâ” sıfatını lâyık görmüştür.

Kul olarak vefâlıydı. “Elest bezmi”nde[1] Rabbimize verdiği söze bir ömür sadâkat göstermişti. “…Nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir...” (el-Hadîd, 4) âyetini sık sık tekrarlar, başta ibadetleri olmak üzere bütün hayatı tam bir ihsân duygusu, yani dâimâ ilâhî müşâhede altında olduğunun idrak, edep ve huzûru içinde geçerdi.

EFENDİMİZ'E VEFA İÇİN SÜNNETE SARIL

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e vefâsı bir başka idi. Uzun yıllar devam eden Medîne günlerinde, çoğunlukla teheccüd namazı ile birlikte Mescid-i Nebevî’ye gider, büyük bir huzur ve edeple, gül râyihaları içinde Türbe-i Saâdet’i ziyaret ederdi. Türbe-i Saâdet bekçileri, ziyaretçilerin birçoğuna müdâhale ettikleri, hattâ zaman zaman sert davrandıkları hâlde, Muhterem Üstâd’ın huzûr-i Rasûlullah’taki o derin, müeddeb ve sükûtî hâlinin tesiri altında kalırlardı. Ziyaretin akabinde teheccüd namazı kılar, sonra da sabah namazına kadar zikir ve murâkabe hâlinde olurdu. Sıhhatli zamanlarında sabah namazından sonra da kuşluk vaktine kadar tam bir huzûr hâlinde Harem-i Şerîf’te kalırdı.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e gerçek vefânın, O’nun Sünnet-i Seniyye’sine tam sarılmak olduğunu, bunun da şeklî hususlarla birlikte O’nun gönül dokusundan hisseler almakla mümkün olacağını ifâde ederdi.

ALLAH DOSTLARINA MUHABBETTE VEFA

Onun bir başka vefâsı da ehlullah hazarâtına gösterdiği nihâyetsiz muhabbet ve bağlılıkta tezâhür ederdi. Üstâdı Mahmud Sâmi Hazretleri’ne karşı dâsitânî bir vefâ hissiyle doluydu. Onun için hayatın en mühim anları, Üstâdı ile buluştuğu, onunla beraber olduğu günlerdi. Otuz yıla yakın beraberliklerinde o büyük velîye hep bir “sıddîk” teslîmiyeti ile bağlı kalmış, hayata ve hâdiselere hep onun gözüyle bakmaya îtinâ göstermiştir. Hayatını o büyük Allah dostuyla zâhiren ve bâtınen beraber yaşamış, onda fânî olmuş, son nefesinde de tıpkı “o” olmuş, onunla aynîleşmiştir.

Kendisine küçük hizmetler sunan torunlarına ve diğer yakınlarına sergilediği âlîcenaplıklar, daha evvel âhirete irtihâl eden büyüklerine, dostlarına, ülkeye hizmet eden güzel insanlara ayrı ayrı, isim isim gönderdiği Fâtihalar, onun vefâkârlığının güzel numûnelerindendir.

ELLİ SENE SONRA YAŞANAN VEFAKARLIK

Şahsen benim daha kundak yaşımdayken hizmetimi gören hemşireyi, elli beş sene sonra bile aratarak buldurması ve ona izzet ve ikramlarda bulunması da takdîre şâyan bir vefâkârlık misâliydi.

Onun engin nezâket, kadirşinaslık ve vefâsını gösteren bir başka misâl de, kendisinin tedâvisiyle meşgul olan bütün doktorlara, ayrı ayrı ve her sene bir hediye veya mektup göndermeleriydi. Bunu Medîne-i Münevvere’de bulundukları zaman bile aslâ ihmâl etmez, bizlere telefon ederek bu vazifeyi kendileri nâmına yapmamızı isterlerdi.

Nitekim doktorlarından biri, kendisini çok duygulandıran bu vefâ ve kadirşinaslığı şöyle ifâde etmişti:

“Ben bu kadar hasta tedâvi ettim. Hastalarımın bana tedâviden sonra teşekkür edip hediye verdikleri olurdu ama, bir sene sonra ve devam eden yıllarda bunu hatırlayıp da teşekkür eden insan, ilk defa gördüm.”

[1] Bkz. A‘râf Sûresi, 172.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.