Demirci Ustası Nasıl Asrın Kutbu Oldu?

Demirci ustası olan Ebû Hafs Hz. yaşadığı dönemde nasıl asrın kutbu oldu? Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.) anlatıyor.

Rivâyet odur ki;

DEMİRCİ USTASINI ASRIN KUTBU YAPAN SIR

Zamanında asrın kutupluğu vazifesi Ebû Hafs adında bir demirciye verilmişti. Bunun hikmetini öğrenmek için dükkânına gitti. Kendisini çok dertli gördü ve sebebini sordu. Ebu Hafs Hz. büyük bir hüzünle şöyle dedi:

“Acaba benim derdimden daha büyük bir dert, benden daha dertli bir insan var mı? Derdim şudur ki; acaba kıyâmet gününde bu kadar Allah kulunun hâli nice olur?” Ardından ağlamaya başladı, onu da ağlattı. Merak edip sordu:

“Halkın azap görecek olması seni niye bu kadar üzüyor?” Ebû Hafs Hz. şöyle cevap verdi:

“Benim fıtratım, merhamet ve şefkat mayasıyla yoğrulmuştur. Şâyet ehli cehennemin bütün azabı bana yükletilip onlar affedilse, ben bundan ziyadesiyle memnun olurum ve derdim de son bulur.”

Demircinin cevâbı onu çok düşündürdü ve neticede şu kanaate vardı:

“Anladım ki Ebû Hafs Hazretleri “nefsî nefsî” diyenlerden değil, peygamber meşrebinde olup “ümmetî ümmetî” diyenlerdendir. Onun yanında bir müddet kaldım. Bu arada kendisine bazı Kur’ân surelerini talim ettim. Ancak kırk senedir tahsil ve idrâk edemediğim dereceye onun vesilesiyle ulaştım. Yani asıl talimi o bana yaptı. Bâtınım feyz-i Rabbânî ile doldu. Yine anladım ki kutbiyet, ayrı bir sırdır. Fazîlet, sadece ilim ve çok ibâdet ile değil, onların irfana tebdili ve Cenâb-ı Hakk’ın mevhibe ve teveccühü iledir. Şu kadar var ki bu teveccüh ve mevhibenin Ebû Hafs Hazretleri’ne nasip olmasında, ondaki engin şefkat ve merhametin tabiat-i asliye hâline gelmesinin bereketini de unutmamak gerekir.”

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Marifet Meclisleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ HAZRETLERİ’NİN SOHBETİ

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri’nin Sohbeti

HAK DOSTLARI NASIL YAŞARLAR?

Hak Dostları Nasıl Yaşarlar?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.