Bâtıni ve Zâhiri Günahlara Dikkat!

Batıni ve zahiri günahlar nelerdir? Allah'ın (c.c) emirleri ve günahlara karşı Müslümanın tutumu nasıl olmalıdır? Dikkat etmemiz gereken batıni ve zahiri günahlar...

Rabbimiz; yüce kelâmı Kur’ân-ı Kerim ve Rasûlü Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz vasıtasıyla, bizlere tâlimatlarda bulunmuştur.

Bizlerden; birtakım vazifeleri yerine getirmemizi istemiş, birtakım fiillerden de uzak durmamızı ferman buyurmuştur. Rabbimiz’in emirlerine farz ve vâcibler, yasaklarına da haram ve kerâhetler diyoruz.

Bunların da bir kısmı zâhirîdir, yani gözle görülür, bâriz hususlardır; bir kısmı ise bâtınîdir, yani gizli kalabilen, kalbe ve niyetlere göre anlaşılan hususlardır.

Namazın zâhirini görüyoruz; fakat kılanın niyet ve huşûunu, ihlâs ve samimiyetini biz idrâk edemiyoruz. Lâkin onu Allah Teâlâ çok iyi bilmektedir.

Câhil ve gafil insan; görünür olan farzları gerçekleştirip, yine görünür olan haramlardan kaçınarak, vazifesini gerçekleştirdiğini zanneder. Bu büyük bir aldanıştır.

Ekseriyetle de insanlar bu gaflete düşmektedir.

Meselâ;

Hınzır etinden, bütün müslümanlar şiddetle nefret eder. Hınzır eti; müşahhas ve zâhirî bir haramdır. Onu Rabbimiz haram kılmıştır.

Fakat birçok gafil müslüman; yine Rabbimiz’in tâlimatlarıyla haram kıldığı gıybet (dedikodu), nemîme (lâf götürüp getirme) gibi günahlardan, hınzır etinden kaçtığı gibi kaçmamaktadır. Hâlbuki gıybet; içinde kul hakkı da bulunduğu için; hınzır eti yemekten belki de daha beter bir günahtır, âyet-i kerîmenin tarifiyle mü’min kardeşin ölü etini yemektir.

Gıybet; kişinin kendisini üstün gördüğünün, ayıbını aradığı kardeşini ise hor ve hakir bulduğunun alâmetidir. Yani kibrin ve kendini beğenmişliğin lisâna yansımasıdır. Cenâb-ı Hak; başkalarını kaş-göz hareketleri ve çirkin sözlerle yüzüne karşı veya gıyâbında alaya alan ve çekiştiren kişileri, ağır bir şekilde îkaz buyurur:

“Arkadan çekiştirmeyi (yani gıybeti), yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay hâline!” (el-Hümeze, 1)

Nefs, harama açılmış bir imtihan penceresidir. Nefsin mayasında haram temâyülü bulunduğu için, ona aldanan gafil insan haramın câzibesinden kendini kurtaramaz. İnsanın içinde haramlığa teşneliğin sebebi budur. İşte tezkiye-i nefs bunun için elzemdir. Kurtuluş çaresi, helâllere ve sâlih amellere rağbeti artırmaktır.

Günahlarda, imtihan îcâbı nefsânî bir câzibe olur. Kişi; bu nefsânî tada alışırsa, yaptığına türlü te’viller uydurur. En ağır günahlar bile kendisine tatlı bir mûsıkî gibi hoş gelir de bu bâtınî haramları çiğnemeye devam eder. Fakat kendini kandırmış ve kalbini vîrâneye döndürmüş olur. Bu şekilde, bâtına dikkat etmeyen kişilerin, zâhirî ibâdetleri de zayıflar ve sonunda tükenir.

GÜNAHIN ZÂHİRİNİ DE BÂTININI DA BIRAKIN!

Bu sebeple, Rabbimiz îkaz buyurur:

“Günahın zâhirini de bâtınını da bırakın! …” (el-En‘âm, 120)

Âyet-i kerîmede bildirilen bu şuurla, zâhir ve bâtın haramlardan aynı nefretle içtinâb edilmelidir.

Meselâ;

  • İçkiden, kumardan uzak durulduğu gibi; hasetten ve riyâdan da uzak durulmalıdır.
  • Fâizi, rüşveti hayatımıza sokmadığımız gibi; yalanı, cimriliği ve acımasızlığı da hayatımıza asla yaklaştırmamalıyız.
  • Zinâya yaklaşmadığımız gibi; göz, kulak ve sözü tehdit eden iffetsizliğin gizli ve açık her türlüsüne de hiçbir kapı açmamalıdır.
  • Cinayetten yani adam öldürmekten kaçınıldığı gibi, kibirden ve gururdan da fersah fersah uzaklaşılmalıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Mayıs, Sayı: 171

İslam ve İhsan

BATINİ VE ZAHİRİ NE DEMEK?

Batıni ve Zahiri Ne Demek?

ZAHİRİ İTTİBA VE BATINİ İTTİBA NEDİR?

Zahiri İttiba ve Batıni İttiba Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.