Türk Kızılayı 148 Yaşında

Mecruhin ve Marza-yı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti olarak 11 Haziran 1868'de kurulan Türk Kızılayı, 148. kuruluş yıl dönümünü kutluyor.

Türk Kızılayı'nı, genç cumhuriyetten önce kurulan 148 yaşında ulu bir çınar olarak tanımlayan Kınık, şunları söyledi:

"Balkan harpleri döneminde sivillerin savaşın zararlarından korunması, yaralı askerlerin değişimi ve onlara yardım cemiyeti olarak kurulmuş, daha sonra da adı Hilal-i Ahmer ve son olarak Kızılay olarak değişmiş bir kurumuz. 700 şube ve 5 bin 500 çalışanımızla yardım konusunda Türkiye'nin en büyük, dünyanın da en itibarlı ve efektif kurumuyuz."

Kınık, Çanakkale'de Kızılay Müzesi kurulacağının müjdesini de vererek, şu değerlendirmede bulundu:

"Ağadere ve Akbaş'taki sahra hastanelerimizin olduğu yerlerde yeni bir müze projesi başlattık. Hilal-i Ahmer Çanakkale Müzesi'ni geçmişte yaşananları yeni nesillere aktarmak için 26 Ağustos'ta halkımızın hizmetine sunacağız. Çanakkale Savaşları esnasında Kızılayın batırılan gemisi Halep'in batış tarihi olan 26 Ağustos tarihinde açmayı planlıyoruz. Ama bu yıla yetişmeyebilir. Muhtemelen gelecek yıl 26 Ağustos'ta müzemizi halkımıza açmış oluruz."

KAN BAĞIŞI KAMPANYALARI

Kanın sürekli bir ihtiyaç olduğunu ve bağışçılardan toplayıp bin 500'e yakın hastanedeki ihtiyaç sahiplerine ulaştırdıklarını aktaran Kınık, ihtiyacın azalmadığını, hatta bu Ramazan normalden fazla bir talep olacağını öngördüklerini dile getirdi.

KIZILAY OLASI BİR DEPREME HAZIR MI?

Türk Kızılayı'nın depreme her zaman hazır olduğunu vurgulayan Kınık, "Kızılayın afetlerdeki ana sorumluluğu gıda ve beslenmedir. Barınma ve çadır gibi konularda ise yardımcı pozisyondayız. Her an afet olacakmış gibi 9 afet bölgemizde 340 bin kişilik beslenme ve barınma kapasitemizi hazırda tutuyoruz." dedi.

Afet hizmetlerindeki eşgüdümün geliştirilmesi gerektiğine işaret eden Kınık, afetlerin daha verimli yönetilmesi ile bilgi sistemlerinin faydalı kullanılabilmesi ve gönüllü katkısının artırılması gibi alanlarda daha çok çalışılması gerektiğine vurgu yaptı.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.