'peygamberî Muhabbet'in Bu Asırdaki Önemi Nedir?

Neslihan Nur Türk, Altınoluk Dergisi'nin bı ayki sayısında, Ümmet-i Muhammed'in, Peygamberimiz (s.a.v)'a asırlar geçse de dinmeyen muhabbetinin önemini yazdı. 

Dileriz ölene dek yolunda aksın alın terimiz!

Ey Habîbi Kibriyâ olan sevgili Peygamberimiz!

O’NDA YANLIŞLIK ARAYANLARIN GERÇEĞİ; KENDİ KÖRLÜKLERİ

Simsiyahtır gözleri, teni gül pembe. Saçında dalgalar var, boyunda denge. Güzelliğini anlatmakta kelâm; resmetmekte kalem âcizken, her türlü methin en fazla muhatabıyken, O’nda çirkinlik görenlerin biricik gerçeği, kendi çirkinlikleridir.

İnci gibi dişleri, hilâl kaşları. Şefkat ve rahmet saçar nur bakışları. Durum böyleyken, O’nun hakkında, dişleri arasından nefret saçarak konuşanların, kem bakışlarıyla O’nda yanlışlık arayıp bulanların biricik gerçeği, kendi körlükleridir.

Mübârek sırtlarında mühr-ü peygamber. Nasıl da mütebessim, o misk-ü amber. Yaydığı fikirler, tebliğ ettiği inanç, taşıdığı vasıflar ve kendisine lûtfedilmiş olan tüm üstünlüklerle berâber, gelmiş ve gelecek en güzel insanken, fitne çıkarmaya doymayan şeytânî tavırlarıyla O’nu karalamaya çalışanların biricik gerçeği, kendi zifirî karanlıklarıdır.

O’NA KARŞI ÇEMKİRENLERİN GERÇEĞİ KENDİ BED SESİDİR

Gül kokusunu aldı, ay ışığını. Âlemler O’na borçlu tüm varlığını. Şu kâinatta mikrodan makroya yaratılmış her şey O’nu tanırken, sırf nefsâniyyetleri sebebiyle bile bile O’na karşı çemkirenlerin biricik gerçeği, kendi bed sesleridir.

Heybetli duruşunda eşsiz asâlet. Şefaatine muhtaç, hem bütün ümmet. Bakışı, yürüyüşü, tebessümü ve kaş çatması ile her hâlinde asil ve vakur olan o güzeller güzeline iftirâ etmeye, o aziz Peygamberin sözlerini bükmeye ve hafife almaya kalkışanların biricik gerçeği, kendi eğrilikleridir.

Saygı O’na, sevgi O’na, bütün övgüler O’na! Bu sözlerin zâhirinden bile rahatsızlık duyanlara, bâtınımızda ne derin bir sevginin kaynadığını hatırlatırız. Ümmetin sıkıntıya düşmesi, O’na pek ağır gelir. O ümmetine pek düşkündür.1 Hamdolsun ki, ümmeti de O’na düşkündür.

ÜMMETİ O’NA YÖNELECEK HER TÜRLÜ HAKARETE KARŞI HASSASTIR

İnsan olmak hasebiyle her ne kadar eksik ve kusurlu ise de ümmetin her bir eri, sevgili Peygamberinin yüzünü ak edecek işler yapmaya çalışır. O’na yönelecek her türlü hakârete karşı son derece hassastır.

Dolayısıyla, Hazreti Rasûl’e yapılan terbiyesizliğe sessiz kalmak gibi bir gaflet göstermez; lâkin şikâyetini bağırıp çağırarak, ortalığa dökülerek, fesatçı gürûhun eline malzeme verircesine provakasyonlara müsâit tavırlar sergileyerek yapacak kadar da ferâsetsiz olmaz.

İNANANLAR, KENDİNİ İMÂR DERDİNDE

İnananlar, kendini îmâr derdinde ve bunu başarabilmek için sünnete sarılması gerektiğinin de bilincindedir. Ümmeti, fiilleri ve sözleri ile sevgili Peygamberimizin adını kullanarak galeyâna getirmeye kalkışanların biricik gerçeği, kendi basiretsizlikleridir.

Muhammedsiz ezan türetmeye, sünnetsiz Kur’an çözümlemeye çalışmak ya îtikâdı sakatlanmış kalp hastalarının veya şeytan borazanlarının işidir.

Ümmeti fırka fırka bölmek için var gücüyle fitne salanlar, Kur’ân’la sünneti birbirinden ayrı göstermeye çalışarak Kur’ân’ın kendisine ters bir duruş ortaya koyanlar, îmânın tam da beline en alçakça vuruşu yapanlardır.

PEYGAMBERİMİZİ 'KARİKATÜRİZE' ETMEYE ÇALIŞIYORLAR

Muhammedsiz bir tevhid inancını, “Allah” diyen herkes din kardeşimizdir palavrasını ve zehirli bal mîsâli söz ve ikram prangasını ümmetin ayaklarına geçirmeye çalışanlar, gerçek muhabbetin, eşsiz şefkât, heybet ve rahmetin şâhı olan Rasûl-i Ekrem’i hiç tanımamış olanlardır.

Bugün, bir fitne kasırgasıyla sağı solu tozutarak ümmeti, hakikati göremez hâle getirmeye çalışanlar, bunu yaparken en çok, O sevgili Peygamberle olan kuvvetli bağı kesmenin gayreti içindedir. Bu kimseler, mükemmel ahlâkı sadece Kur’an ile değil, bizzat Kur’an düşmanları tarafından da tespit edilmiş o aziz insanı karalamaktan, haddi fazlasıyla aşarak hatta karikatürize etmekten geri durmamışlardır.

Halbuki O’nu çirkin göstermeye çalışan bütün eller ve diller, ancak ve ancak kendi cehennemini hazırlamakta olan birer ucûbedirler.

MAKAMA TAPANLARIN VERMEYECEĞİ TAVİZ YOK

Makâma ve paraya tapanların yapmayacağı iş, vermeyeceği tâviz yoktur. Bu uğurda nefsini mihenk edinerek, şerli maksadına ulaşmak için her yolu mubah gören anlayış, ümmetten uzaktır. Hem îman ettim, demiş, hem de Kur’an ve sünnet eksenleri kaymış olan kimselere, herkesten evvel Nisa seksen âh etmektedir.

ASHÂB-I KİRÂMI ANLAMAYA ÇALIŞMANIN TAM ZAMANI

Bugün, sünnet-i seniyyeyi başlarımıza taç, hayatlarımıza düstur etmeye; odalarımızda, evlerimizde, sokaklarımızda, caddelerimizde, köylerimizde, kasabalarımızda, şehirlerimizde, ülkemizde ve bütün dünyada, her an, O’na dönüp bağlanmaya daha da çok muhtâcız. Tüm vakitlerimizi O’nun yoluna hizmet ile kıymetli kılmanın, şeytanın ve nefsin tuzaklarından, O’nun her hâlini büyük bir teslimiyetle taklit ederek korunmuş olan ashâb-ı kirâmı anlamaya çalışmanın tam zamanıdır.

O'NA HAKARET EDENLER KENDİSİNİ TANIYAMAMIŞ OLANLARDIR

O’na hakâret edenler, Taif’te kendisini taşlayanlar hakkında bile Allah’tan hayır dileyen o Rasûlü tanıyamamış olanlardır. Bu kimseler, ne yazık ki O’nun ahlâkındaki güzelliği takdir edemezler; fakat onlardan gelecek nesil, onlar gibi nasipsiz olmasın, diye, ümmet, onlar için bile duâ edebilecek gönül enginliğine sahiptir.

Zîrâ ısrarla cehenneme doğru ilerlemekte olanlara, aşkla ve şevkle cennetin yolunu gösteren, Rabbinin emir ve yasaklarını bütün insanlığa tastamam tebliğ eden o kutlu elçinin ümmeti olarak, hiç kimsenin yandığından kârda ve sevinçte değildir.

Yine de lâyık olana muhabbet ve müstehak olana nefret duymak boynumuzun borcu, îmânımızın gereğidir. Tüm inananlar, Rasûlullah aleyhisselâma salât etmek ve O’na teslim olmakla mes’ûl ve bu mes’ûliyyeti yerine getirmekten memnun olmakla birlikte, muhakkak ki Allah ve Rasûl’üne eziyet edenlere Allah, dünya ve ahirette lânet etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

SENSİZ OLMAZ

Şimdi, varlık sebebimiz, yol aydınlığımız, Habibullah Hazreti Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve selleme duyduğu sevgiyle cûşa gelse de bir gönül, şiir gibi sözler söylese, elbette azdır. Yine de diyelim ki:

gul-dovme-resimleri-e82569Sana kalpler akıyor geçtiği hâlde çok asırlar.

Sen en âlâsın ezelden Sana sevdâlı yasırlar.

Esir olmak Sana, hürriyyetin en tatlı safâsı!

İmrenirler o safâya hem o görkemli kasırlar.

Yanağında izi kalmış o hasırın gözü yaşlı!

Ayağında tozu kalmış o vahânın özü yaslı!

Sen’i taşlar Sen’i kuşlar Sen’i kâinat anarken,

Sana meyletmemiş âkillerin hep kalpleri paslı!

Sen’i sevmek Sana dönmek Sana tâat ile yanmak

Seni idrâk ile sünnetlerini dâim anmak

Budur Hakk’a itâatin hem edebi hem îcâbı.

Sen’siz olmaz

Sen’den ayrı olamaz îmâna varmak!

Sana Allah ve Melekler salâvat getiriyorken

Sana Mevlâmız “Habîbim” diyerek sesleniyorken

câhilâne, gâfilâne dolananlara vah eyvâh!

Sen’i Dünya Sen’i ukbâ Sen’i âlem tanıyorken!

“Âlemlere Rahmet” Seni bildik biz Efendim!

“Kalplerde Letâfet” Seni bildik biz Efendim!

“Zirvedeki Haslet” Seni bildik biz Efendim!

“Hem Mahmûd hem Ahmed” Seni bildik biz Efendim!

Bildik, demeyi nasip eden Mevlâmız kadrini güzelce bilmeyi de nasip etsin, dileriz.

Dileriz ölene dek yolunda aksın alın terimiz!

Ey Habîbi Kibriyâ olan Sevgili Peygamberimiz!

Kaynak: Neslihan Nur Türk / Altınoluk Dergisi, Sayı: 348

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.