Müslüman 'anı' Nasıl Yaşamalı?

İstanbul Müftülüğü ve TDV İstanbul Şubesi ortak yayını olan Din ve Hayat Dergisi “İbnü’l Vakt” konulu 29. sayısı yayımlandı.

Din ve Hayat Dergisi hepsini aslında “ân”ın içerisinde değerlendirebileceğimiz ve adına vakit, saat, dehr, zaman, ân-ı daim dediğimiz kavramlarla da ifade edilen bir dosya hazırladı.

Dosya, İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz’ın “İbnü’l Vakt Olmak” ya da “Ân’ı Yaşamak” yazısı ile başlıyor. Kur’an’da farklı kelime ve kavramlarla ifade edilen “zaman” mefhumunu “Kur’an’da Zaman” yazısı ile Prof. Dr. Faiz Kalın değerlendiriyor. Efendimiz (s.a.v.) zamanı ve Efendimiz’in zaman yönetimi iki ayrı yazıya konu oldu. Yazıları Yrd. Doç. Dr. Fatımatüzzehra Kamacı ve Rukiye Aydoğdu Demir kaleme aldılar.

“Klasik İslâm Düşüncesinde Zamanın Hakikati Meselesi”ni Fahreddin Râzî, Dâvûd el-Kayserî ve İbn Arabî gibi önemli isimlerin eserleri üzerinden değerlendiren yazıyı ise Muhammed Yetim kaleme aldı. Zaman değişmesi ile ahkâm değişir mi sorusuna cevap bulacağımız yazıyı ise Prof. Dr. Mehmet Erdoğan’ın kaleminden okuyacaksınız. Zaman’ı ve zamanda sürekliliği ifade eden bir başka kavram ise “ân-ı daim”.

Köklü irfan geleneğimizin zengin kavramlarından olan “ân-ı daim” yazısını Prof. Dr. Mustafa Kara yazdı. “Toplumun Ruhunu Anlamada Zamanın Önemi” yazısını Prof. Dr. Ejder Okumuş kaleme alırken, zamane gençliğinin içinden geçtiği koridoru ise Erol Erdoğan’ın değerlendirmeleri ile okuyacaksınız. Yine içinde yaşadığı zamanın çarpıklıklarına başkaldırıp, mağara ile sembolize edilen tevhid evine sığınan Ashab-ı Kehf’in “uzun” hikâyesini Yrd. Doç. Dr. Zehra Gözütok Tamdoğan dergimiz için kaleme aldı.

Beşir Ayvazoğlu bizleri edebiyatçılarımızla zamanda yolculuğa çıkarırken, Şule Gürbüz de zamanın felsefesi üzerine bir yazı ile dergimize katkı sundular. Bu sayıda düne dair II. Abdülhamid Dönemi Saat Kuleleri, Muvakkithâneler, Osmanlı’da zamanı tayin eden araçlar farklı yazı ve yazarlara konu oldular.

Ayrıca bu sayıda eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan ile zamanı aşan tecrübeleri ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç ile de irfan geleneğimizin penceresinden zaman konuşuldu.

Ayrıntılı Bilgi: www.istanbul.diyanet.gov.tr

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.