Kur’ân-ı Kerîm Asıl Kalp İle Okunur

Kur’ân-ı Kerîm asıl kalp ile okunur. Kimin kalbi Cenâb-ı Hakk’a ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e daha çok bağlı ise, o, Kur’ân’ın esrârına daha fazla vâkıf olur. Câfer-i Sâdık Hazretleri de böyle bir kalbî kıvâma sahip olduğu için, âyet-i kerîmelerdeki inceliklere âşinâlığı herkesten fazla idi.

O, Cenâb-ı Hakk’ın şu âyet-i kerîmede medhettiği kimselerdendi:

“Sonra Kitâb’ı, kullarımız arasından seçtiklerimize mîras kıldık. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allâh’ın izniyle hayırlarda ileri gitmek için yarışır. İşte büyük fazîlet budur.” (Fâtır, 32)

O, hem Allâh’ın seçtiği kullarından, hem de hayırda ileri gitmek için yarışan Hak dostlarından idi.[1]

Câfer-i Sâdık (r.a.) bir gün:

“–Üzücü ve tehlikeli bir işle karşılaşan kişi, beş defa ihlâsla «Rabbenâ!» derse, Allah onu korktuğundan emin kılar ve arzusuna nâil eyler.” buyurmuştu.

Kendisine:

“–Bu nasıl olur?” diye sorulunca:

“–İsterseniz Âl-i İmrân Sûresi’nin 191-194. âyet-i kerîmelerini okuyunuz!” cevâbını verdi.[2]

Şu birkaç sözü bile, onun, Kur’ân-ı Kerîm’e olan derin vukufiyetini ifâdeye kâfîdir:

“Tevbesiz ibadet sıhhatli olmaz. Nitekim Allah Teâlâ; «Tevbe edenler, ibadet edenler...» (et-Tevbe, 112) âyetinde tevbeyi ibadetten önce zikreder.”[3]

“Kendisinde hoşlanacağı bir şey gördüğünde « مَا شَٓاءَ اللّٰهُ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ » demeyen kişiye şaşarım. Zira Cenâb-ı Hak; «Bağına girdiğinde “Allâh’ın dilediği olur, kuvvet yalnızca Allâh’a âittir.” deseydin ya!..» (el-Kehf, 39) buyuruyor.”[4]

“Bir gam ve kedere müptelâ olup da;

«...Yâ Rabbî Sen’den başka ilâh yoktur, Sen’i tenzîh ederim. Şüphe yok ki ben zâlimlerden oldum!» (el-Enbiyâ, 87) demeyen kişiye şaşarım!”[5]

“Bir topluluktan korkup da; «حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ» demeyen kişiye şaşarım! Zira Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

«Bir kısım insanlar, mü’minlere: “Düşmanlarınız, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!” dediklerinde bu, onların îmanlarını bir kat daha artırdı ve “Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!” dediler.» (Âl-i İmrân, 173)”[6]


[1] Muhammed Ebû Zehra, a.g.e, s. 63-64.

[2] Kurtubî, IV, 318.

[3] Attâr, Tezkire, s. 56.

[4] Hânî, el-Hadâik, s. 134.

[5] Hânî, el-Hadâik, s. 135.

[6] Hânî, el-Hadâik, s. 134.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.