İbadet Etmek İçin En Faziletli Vakit

İbadet etmek için en faziletli vakit ne zamandır? Cebrail (as) ibadet etmek için en faziletli vakti söylüyor...

Âyet-i kerîmede buyrulur:

(Rasûlüm!) Onların söylemekte olduklarına sabret ve kuvvet sâhibi kulumuz Dâvûd’u hatırla! Doğrusu O, dâimâ Allâh’a yönelen bir kimseydi.” (Sâd, 17)

Rivâyete göre Dâvûd -aleyhisselâm-, ibâdete karşı büyük bir şevk ve tahammül sâhibiydi. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Daha sonra bu şekilde tutulan oruca “Savm-ı Dâvûd” yâni Dâvûd orucu denilmiştir.

CEBRAİL (AS) İBADET İÇİN EN FAZİLETLİ VAKTİ SÖYLÜYOR

Dâvûd -aleyhisselâm- Allâh Teâlâ’ya ibâdet etmek için en fazîletli vakitleri araştırırdı. Nitekim birgün Cebrâîl -aleyhisselâm-’a:

“−Ey Cebrâîl! Hangi vakit efdaldir?” diye sordu.

Cebrâîl -aleyhisselâm- da:

“−Ey Dâvûd! Seher vaktinde arşın titreyişinden başkasını bilmiyorum.” diyerek cevap verdi. (Ahmed bin Hanbel, Zühd, s. 70; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, XIII, 240)

Dâvûd -aleyhisselâm- da gecenin ancak üçte birinde uyur, geri kalan saatlerini hep ibâdetle geçirirdi.

Allâh Teâlâ âyet-i kerîmelerde şöyle buyurur:

إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَاْلإِشْرَاقِ. وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَهُ أَوَّابٌ

“Gerçekten Biz, dağları (O’na) boyun eğdirdik, akşam-sabah O’nunla beraber tesbîh ederlerdi. Kuşları da toplanmış olarak (O’na itaat) ettirdik. Hepsi O’nun (zikrine katılmak) için dönüp gelirlerdi.” (Sâd, 18-19)

وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُدَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ

“...Kuşları ve tesbîh eden dağları Dâvûd’a boyun eğdirdik. (Bunları) Biz yapmaktayız.” (el-Enbiyâ, 79)

SEHER VAKTİNDE YAPILACAK DUA VE İBADETLER

Seherler, bir istiğfar zamanıdır, tevbe zamanıdır. Cenâb-ı Hak, kapıları açıyor. Demek ki seherlerde bir teheccüd namazı var. Cenâb-ı Hak:

“…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor.

Farz namazlardan sonra en makbul olan namaz. Efendimiz’in en uzun kıldığı namaz. Cemaatle namaz kıldırırken, hasta varsa, yaşlı varsa, çocuk varsa, Efendimiz kısa okurdu. Fakat kendisi teheccüdde, Âişe Vâlidemiz buyuruyor; ayakları şişerdi ve secde yeri gözyaşından ıslanırdı.

Ve seherleri Efendimiz, bu teheccüd namazını, devamlı ümmetine, ashâb-ı kirâma teşvik etmiştir.

Velhâsıl seherler, bir teheccüd namazı vakti.

Bir istiğfar zamanı.

وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ (“…Seher vaktinde Allahʼtan bağışlanma dileyenler.” [Âl-i İmrân, 17]) Seherlerde istiğfar ederler.

Yine kelime-i tevhîd:

“Lâ ilâhe illâllâhu’l-melikü’l-hakku’l-mübîn.”

Tevhid tekerrür edilerek bir nevî îman yenileme saatleri. Yani tecdîd-i îman saatleri olmuş oluyor. Ki:

“Nasıl yaşarsanız o şekilde vefat edersiniz.” buyruluyor. (Münâvî, Feyzü’l-Kadir, V, 663)

İnşâallah son nefesimiz de kelime-i tevhîd ile olur -inşâallah-.

Salevât-ı şerîfe var. O da Efendimiz’le münâsebet kurduğumuz anlar oluyor en çok salevât-ı şerîfe. Efendimiz:

“İâde-i selâmda bulunurum.” buyuruyor. (Bkz.Ebû Dâvûd, Menâsik, 96)

SEHERLERDEN NASIL İSTİFADE EDİLİR?

Efendimiz’in gönlünde bir yer edebilmek. Efendimiz’in o “üsve-i hasene”, o yüksek ahlâk, yüksek şahsiyetini tefekkür edebilmek. O’na benzeyebilmenin gayreti içinde olabilmek.

Yine bu seherlerde, havanın loş karanlığı içerisinde, kabir iklimine girebilmenin bir ön hazırlığı olmuş oluyor.

Diğer taraftan, nasıl vücudumuzda merkezler var: Kalp, akciğer, karaciğer, mide vs. safra kesesi… Bu mânâda rûhânî merkezlerimiz de var ve bu rûhânî merkezlerimizi zikirle tezyîn edebilmek.

Yani dilimizi zâkir hâle getirdiğimiz gibi, gönül âlemimizi de zâkir hâle getirebilmek.

Cenâb-ı Hak:

اَلَا بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

“Biliniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28)

Yani bu zikirle, bu lâfızla kalpte bir tefekkür açılacak. İlâhî azamet, ilâhî kudret akışları tefekkür edilecek. Kul bir acziyet içinde “Aman yâ Rabbi!” (diyecek.) Abd-i âciz (hissiyâtı) içinde olacak.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları

SEHERLERDE YAPILAN İBADETLER

SEHER VAKTİNİN ÖNEMİ VE BEREKETİ

https://www.islamveihsan.com/seherlerde-istigfarin-faydalari.html

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.