Hz. İshâk’ın (as) Doğumu

İbrâhîm -aleyhisselâm-, Rabbine verdiği söze sadâkat gösterip oğlunu kurban etmeye râzı olduğu için Allâh Teâlâ, O’na -hayli ihtiyarlamış olmasına rağmen- mükâfât olarak bir oğul daha ihsân etti.

Âyet-i kerîmelerde bu ilâhî ihsân şöyle beyân buyrulur: “Sâlihlerden bir peygamber olarak O’na (İbrâhîm’e) İshâk’ı müjdeledik. Kendisini ve İshâk’ı mübârek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa zulmedenler de olacaktır.” (es-Sâffât, 112-113)

O sırada İbrâhîm -aleyhisselâm- 120, Sâre vâlidemiz 90 veya 99 yaşında idi.

İbn-i Abbâs’ın rivâyetine göre Cebrâîl ile birlikte bir grup melek, İshâk -aleyhisselâm-’ın müjdesini vermek sûretiyle İbrâhîm -aleyhisselâm-’ı sevindirdiler. Oradan da Lût kavmini helâke gittiler.

HZ. İBRAHİM’İ KORKUTAN HÂDİSE

Melekler, İbrâhîm -aleyhisselâm-’ı ziyârete, insan kılığında bir misâfir gibi gelmişlerdi. İbrâhîm -aleyhisselâm- da, onlara dana eti kızartıp önlerine koymuştu. Lâkin onlar bu etlerden yemediler. İbrâhîm -aleyhisselâm-, o zaman bu misâfirlerin melek olduklarını anladı. Kendisine İshâk -aleyhisselâm-’ı müjdelemeye geldiklerini bilmediğinden evvelâ korktu ve:

“–Allâh’ın gazap ettiği bir şey mi oldu? Yoksa benim kavmimi helâk etmeye mi gelmişler?” şeklinde bir endişeye kapıldı. Yine de melek olup olmadıklarını iyice anlamak için tekrar:

“–Yemez misiniz?” deyince onlar:

“–Biz ücretsiz yemeyiz!” dediler.

Bunun üzerine İbrâhîm -aleyhisselâm- başta “Bismillâh” nihâyette “Elhamdülillâh” dedi. Melekler:

“Gerçek Halîl, Allâh’ın dostu!” dediler.

Ardından da İbrâhîm -aleyhisselâm-’a:

“–Korkma yâ İbrâhîm, biz buradan Lût kavmine gidecek, onları helâk edeceğiz!” dediler.

Böylece yemek yememelerinin ve gelişlerinin sebebi kesin bir şekilde anlaşılmış oldu.

İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın korkusu dağılınca, melekler tarafından İshâk -aleyhisselâm- ve Yâkûb -aleyhisselâm- müjdelendi.

Bu görüşmeleri Sâre vâlidemiz perde arkasından dinliyordu. Sâre vâlidemiz, yüksek bir edeb ve hayâ sâhibi olduğu için ellerini yüzüne kapattı. Efendisinin ve kendisinin ihtiyar olması sebebi ile bu müjdeyi hayretle karşıladı. Melekler de:

“–Sen Allâh’ın emrine ve takdîrine mi şaşıyorsun?” dediler.

HZ. İBRAHİM SEVİNDİ VE FERAHLADI

İbrâhîm -aleyhisselâm-, verilen müjdelere sevinirken, Lût kavminin helâk olacağına da, bundan mü’minlerin müstesnâ olduğunu henüz bilmediği için çok üzüldü. Azâbın kalkması için ilticâ etmek istedi. Melekler ise, artık duânın fayda vermeyeceğini ve bu azâbın yalnız münkirlere geleceğini bildirdiler. Bunun üzerine İbrâhîm -aleyhisselâm- ferahladı.

Bu hakîkat, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılır:“And olsun ki elçilerimiz (melekler) İbrâhîm’e müjde getirdiler ve: «Selâm (sana!)» dediler. O da: «(Size de) selâm.» dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.” (Hûd, 69)

(İbn-i Abbâs’tan rivâyete göre, gelen elçiler Cebrâîl ve O’nun beraberinde iki melektir. Bu iki meleğin de Mîkâîl ve İsrâfîl oldukları rivâyet edilmiştir.)

“(İbrâhîm, misâfirlerinin,) ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onların bu hâli hoşuna gitmedi, onlardan şüphelendi ve içine bir korku düştü. Dediler ki: «Korkma! (Biz melekleriz). Lût kavmine gönderildik. O esnâda hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) gülümsedi. Ona da İshâk’ı, İshâk’ın ardından da Yâkûb’u müjdeledik. (İbrâhîm’in hanımı:) «Olacak şey değil! Ben yaşlı bir hanım, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!» dedi.

(Melekler) dediler ki: «Allâh’ın emrine mi şaşıyorsun? Ey ev halkı! Allâh’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizedir. Şüphesiz ki O, hamd ü senâya lâyıktır, hayır ve ihsânı boldur.» İbrâhîm’den korku gidip kendisine müjde gelince, Lût kavmi hakkında (âdeta) bizimle mücâdeleye başladı.”(Hûd, 70-74)

hz.ibrahim_vasif

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.