Hz. Adem ve Havva’nın (a.s.) Cennetten Çıkarılmasının Asıl Nedeni

Hz. Adem ve Havva’nın (a.s.) Cennetten çıkarılmasının asıl nedeni nedir?

Allah Teâlâ’nın kullarını imtihan etmesi, Hazret-i Âdem’in yaratılmasıyla başlamıştır. İlk olarak Hazret-i Âdem’e secde emri ile melekler imtihan edilmiş oldu. Bütün melekler bu imtihânı kazandılar. Çünkü onlarda nefsânî temâyüller mevcut değildi. Şeytan ise secde emrine karşı isyan ederek imtihanı kaybetti. Çünkü o, kendisinde “nefs” bulunan cinnîler tâifesindendi.

HZ. ADEM İLE HAVVA’NIN (A.S.) İMTİHANI

Cenâb-ı Hak, Hazret-i Âdem ve eşi Havvâ’yı (a.s.) İblis’le imtihâna tâbî tuttu. Bu imtihanın gerçekleşmesi için de İblis’e fırsat verdi.

Allah, Cennetteki bir ağacın meyvesine yaklaşmayı Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havvâ’ya (a.s.) yasaklamıştı. İnsanın Allah’ın emrine tâbî olmasını engellemeye çalışan nefis, insanla ilk mücâdelesine şeytanın vesvesesiyle Cennette başladı. Şeytanın arzu ve isteklerini, Hazret-i Havvâ’yı (a.s.) vâsıta kılmak suretiyle Hazret-i Âdem’e (a.s.) kabul ettirmeye çalıştı. Şeytan ise, vazîfesi gereği her ikisini de kandırabilmek için türlü hîleler yapmaktaydı:

“Derken şeytan, kapalı olan ayıp yerlerini birbirine göstermek için onlara vesvese verdi. Rabbiniz size bu ağacı: ‘Meleklerden olursunuz veya (Cennette) ebedî kalanlardan’ olursunuz diye yasakladı. dedi.” (Â’râf, 20)

“Ve onlara: ‘Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim...’ diye yemîn etti.” (Â’râf, 21)

“Böylece onları hîle ile aldattı. (Onlar) ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Üzerlerini Cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rabbleri onlara: ‘Ben size  o  ağacı  yasaklamadım mı? Ve şeytan size apaçık bir düşmandır demedim mi?’ diye nidâ etti.” (Â’râf, 22)

Hazret-i Âdem ve Havvâ’nın (a.s.) yasak meyveye yaklaşması, onların nefs imtihanı ile karşı karşıya bulunmaları sebebiyledir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

HZ. ADEM VE HAVVA’NIN (A.S.) TÖVBE DUASI

Hz. Adem ve Havva’nın (a.s.) Tövbe Duası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.