Hakka ve Hayra Dâvet

Ümmeti olma şeref ve bahtiyarlığına nâil olduğumuz Resûl-i Ekrem Efendimiz’in ebedî kurtuluş dâvetini insanlığa duyurabilmek için canhıraş bir şekilde vermiş olduğu mücâdeleyi unutmayıp, O’nun bu sünnetini, ümmeti olarak ne kadar yaşayabildiğimizi ve “Allâh’ın yeryüzündeki şâhitleri” vasfına ne kadar lâyık olabildiğimizi sık sık muhâsebe etmeliyiz.

Akıl, idrâk ve iz’an gibi fıtrî sermâyeleri ifsâd edilmemiş her insan, içinde yaşadığı hayat ve kâinâtı gönül gözü ile seyrettiğinde, onun boş, gâyesiz ve hikmetsiz yaratılmadığını kavramakta güçlük çekmez. Derin hikmetler ve ciddî gâyeler ile yaratılan insanın bu fânî dünyada başıboş olmadığı açıktır. Zîrâ âyet-i kerîmelerde:

“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder!” (el-Kıyâme, 36)

“Sizi sâdece boş yere yarattığımızı ve sizin hakîkaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız.” (el-Mü’minûn, 115) buyrulmuştur.

Her insan, “ömür” adı ile hissesine isâbet eden hayat akışını; yâni insan ile kâinât arasındaki râbıta ve beşik ile tabut arasındaki münâsebeti kavrama zarûretindedir.

HİDÂYET REHBERİ

Kâinâta hâkim olan ilâhî nizâm ve kudret akışları, akıl ve vicdan sâhiplerini, hikmet sahibi bir yaratıcıyı kabûle, yâni “îmân”a sevkeder. Fakat Allâh Teâlâ, insanların îmanlarının kâmil mânâda gerçekleşebilmesi için, onlara bir de hidâyet rehberi peygamberler göndermek sûretiyle, ilâve bir lutufta bulunmuştur.

Bu lutuflarla nâil olunan “îmân” nîmetinin insana kazandıracağı en mühim hasletlerden biri, şüphesiz ki “merhamet”tir. Merhamet, mü’minin kalbinde hiç sönmeyen bir ateş gibidir. Bizi Rabbimize yaklaştıran ilâhî bir cevherdir. Merhamet, insanı hodgâmlıktan diğergâmlığa sevkeden îmânın bir lutuf meyvesidir. Zîrâ îmân nîmeti gönülde kemâle erdikçe, îmândan mahrumlara acıma hissi artar, onlar için gösterilecek gayret de ziyâdeleşir. Bundan dolayı kâmil bir mü’minin rûhu, etrâfında hidâyet dâvetine muhtaç insanlar varken, sırf kendi îmânı ile tesellî bulamaz.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.