Ervah Ne Demek?

Ervah: Rûhlar, canlar, hayatın cevherleri anlamına gelir.

ERVAH KELİMESİNE ÖRNEKLER

Şâir Yahyâ Kemâl, ezânı mısrâlarında ne güzel tasvîr eder:

Emr-i bülendsin ey ezân-ı Muhammedî

Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî

Sultân Selîm-i Evvel’i râm etmeyip ecel,

Fethetmeliydi âlemi şân-ı Muhammedî

Gök nûra gark olur nice yüz bin minâreden,

Şehbâl açınca rûh-i revân-ı Muhammedî

Ervâh cümleten görür Allâhu Ekber’i,

Akseyleyince Arş’a lisân-ı Muhammedî…

*****

Cenâb-ı Hak, beşer hayatı için beş safha takdir buyurmuştur. Bunların birincisi âlem-i ervâh, ikincisi ana rahmi, üçüncüsü dünya hayatı, dördüncüsü berzah ve kabir âlemi, beşincisi ise âhiret ve onun neticesi olan Cennet veya Cehennem’deki ebedî hayattır. Bunlardan dünya hayatı, insana bir imtihan için verilmiş ve ebedî saâdet veya azap, beşerin bu âlemdeki fiil ve davranışlarına bağlı kılınmıştır.

*****

Yaratılan ilk varlık, nûr-i Muhammedî olduğu gibi, rûhların yaratılışında da O’nun rûhu ilktir. Diğer rûhlar, O’nun rûh-i şerîfinin kadr u kıymetinin bilinmesi için bir mücevherin mazrûfu kabîlindendir. Bu sebeple Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e “Ebu’l-Ervâh: Rûhların Babası” denir.

*****

“Bir ömür boyu peşinden koştuğun fânî alâka ve rağbetlerin ilk ve letâfetli hâllerine bak! Sonra onların nasıl pörsüdüklerini ve ne hâllere girmiş olduklarını seyret; ibret al!..”

“Bu fânî âlem, sana tuzağını kurmuş ve o vâsıta ile nice ham ervâhı aldatıp perîşân etmiştir.”

*****

Gerçekten rûhlar, âlem-i ervâhta Cenâb-ı Hakk’ın muhabbet ve vuslat iksîrinden dem alarak mest olmuş, kendilerinden geçmişlerdi. Şevk makamında daima zevk hâlinde idiler. Sonra murâd-ı ilâhî ve hikmet-i Rabbânî ile o yüksek makam ve

mevkilerden bu dünyâ âlemine gönderildiler. Bu itibarla birçokları, o aslî vatandan uzaklıkları sebebiyle oradaki vuslat haz ve zevkini unuttular. Bu âlemde gördükleri her şeye nefslerinin gözüyle bakıp aldandılar, hakîkati görmekten mahrûm kaldılar.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.